PROF. DR. BİLAL ARIK ‘BAŞARILI BİR YAŞAM’ (Röportaj)
Türkiye’deki üniversitelerin sayılı genç dekanlarından biri olan Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilal Arık, eğitim hayatını, akademisyenliğe başlamaya nasıl karar verdiğini ve Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne olan yolcuğunu anlattı. 2010 yılından bu yana Akdeniz Üniversitesi’nde görev
Akademisyenliğe başlamaya nasıl karar verdiniz?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Üniversite hayatım boyunca akademisyen olma gibi bir isteğim yoktu. 3. Sınıf öğrencisiyken bir makale yarışmasına katıldım ve bu yarışmada birincilik elde ettim.4. sınıfa geldiğimde ise sözleşmeli olarak TRT’de çalışmaya başladım. TRT’de 1 yıl çalıştıktan sonra fakülte hocalarım beni yüksek lisansa aldılar. Hem TRT’ de çalışıyordum hem yüksek lisans yapıyordum. Yüksek lisans eğitimimin ardından askere gitmeye karar verdim. Ben askerdeyken Prof Dr. Suat Gezgin bana bu teklifiyle geldi: ‘Seni araştırma görevlisi olarak almak istiyorum. Ne dersin?’ Ben çok mutlu olmuştum. Böyle çok planlı çok organize değildi açık konuşmak gerekirse. O zaman şartlar daha da kolaydı. Hocalar herhangi bir öğrenciyi asistanları olarak almak istediklerinde daha rahat alıyorlardı.Başvurular yapılıyordu.Bilim sınavı yapılıyordu.İngilizce çeviri yapılıyordu.Böylece 23 yaşında İstanbul Üniversitesinde akademisyenliğe başladım.Hayal ettiğim bir şey değildi ancak ilk duyduğum anda kendimi çok iyi hissettim.
Akademisyen olmak ve yönetici olmak arasındaki fark nedir? Hangisi sizin için daha memnun edici?
Bir insanın akademisyen olarak hayatta var olması son derece önemli. Akademisyen olarak var olabilmek ve söyleyecek sözünün olması akademisyen olarak yazdıklarınızın takdir edilmesi, okunması, verdiğiniz dersler son derece önemli. Bu işin esası budur diye düşünüyorum.Bizim kendi yönetim organizasyonlarımızda hocalar aynı zamanda yöneticilik de yapıyorlar.Yöneticilik de yapıldığı zaman çok fazla vaktinizi bu işe organize etmeye harcıyorsunuz.Kolay bir şey değil.Dolayısıyla akademisyenliğinizden de taviz vermek zorunda kalıyorsunuz.Ancak başka bir açıdan bakacak olursak yönetici olarak hoca olduğunuzda bir sınıfı etkileyebiliyorken yazdığınız yazılarla birtakım okurlara ulaşabiliyorken yönetici olduğunuz zaman etki alanınız değişiyor.Örneğin dekanlık yaparsanız tüm yönetsel politikalarda söz sahibi oluyorsunuz.Bunun bir takım ideallere,güzelliklere ulaşmak için değerlendirirseniz o zaman hayal ettiklerinizi daha fazla hayata geçirme şansınız oluyor. Bu da keyifli bir şey. Ancak bizlerin esasında okuyan, yazan, üreten, araştıran, ders veren insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Yöneticilik bu işin ruhuna bir yönüyle aykırı. Ancak birilerinin yöneticilik yapması gerekiyor ki; iyi de yapmaları gerekir ki birtakım şikayet ettiğimiz şeyleri de değiştirmeye ya da öğrencilerimize daha fazla faydalı olmaya şansımız olsun.
2010 yılından bu yana Akdeniz Üniversitesi’ndesiniz. Akdeniz Üniversitesi’nin vizyonunu nasıl değerlendirirsiniz?
İnsanlar kendilerine sorun olarak gördükleri şeyleri çözebilirler. Benim 2010 yılında buraya geldiğim vakit gördüğüm bir takım sorunlar vardı. Fakültenin fiziksel yapısıyla ilgili sorunlardı ve maddiyata dayanıyordu. Ancak esas olan öğrencileri düşünsel ve zihinsel anlamda üretime teşvik edecek yapıya ihtiyaç olduğuydu. Kısa sürede biz bu problemi aştık. Atölyelerimizi kurduk, öğrencilerimiz üretmeye başladılar. İlk zamanlarda öğrencilerimizin çalışacağı tek mekan gazeteydi.Gazeteyi yılda 2 kez üretiyorduk.Kampüs dışına çıkmayan bir gazeteydi.Ardından Türkiye çapında nitelikli üretimler sağlayacak atölyeler kurmaya çalıştık.Hem gazetede hem radyoda hem halkla ilişkilerde hem de sinemada. Kısa zamanda da ciddi yol kat ettik. Ulaştığımız sonuca baktığımızda daha çok öğrenciyi üretime teşvik ettiğimizi gördük. Üretimimizin niteliği daha da yükseldi. Bunların da sonucunu kısa sürede almış olduk.
Türkiye’deki İletişim Fakülteleri arasında uygulama alanında en aktif olan Üniversite Akdeniz Üniversitesi. Bu da büyük başarıları beraberinde getiriyor. Bununla ilgili çalışmalar nasıl gerçekleşiyor?
İletişim uygulamalarında Türkiye’nin en iyisiyiz. Bunu örneklendirecek olursak 3 yıl üst üste ‘Genç ‘İletişimciler yarışmasında önemli derecelere imza attık. Bununla beraber yıl boyunca yaptığımız tüm üretimler takdir hak den üretimler. Şunu da belirtmek isterim ki aldığımız ödüllerle bunu değerlendirmenin çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Ödüllerden daha yukarıdan bakmak lazım ödüllere. O açıdan baktığımızda üretim açısından ben çok memnunum. Üretim kapasitemizden, potansiyelinden, üretimimizin niteliğinden. Tabii bunu birtakım kahraman hocalarımız sayesinde gerçekleştirdik. Özellikle atölyelerin başında çalışan çok fazla sayıda hocanın öğrencilerimiz üzerinde emeği var. Bir takım kahraman emektar öğrencilerimizin başarılarını da bu anlamda yadsımak doğru olmaz. Onlar ürettikleri projelere inandı, sahip çıktı, güvendi ve bu güven hem onlara hem kurumlarına hem Akdeniz Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi’ni Türkiye bazında çok farklı bir noktaya getirdi. Dolayısıyla bizim yönetsel bir katkımız vardır ancak atölyelerde çalışan hocalar, hocalarına inanan, iyi üreten, iyi üretme yolunda arzulu, istekli, çalışkan, gayretli öğrenciler sayesinde aslında bu sonuca ulaştık. Onlara minnet borçluyuz
2015’in ekim ayında yeni fakülteye taşınacak olmamızın avantajları nelerdir?
Öğrenci sayımız önümüzdeki iki yıl daha artmaya devam edecek. Fakültemizde fazladan 200-300 öğrenci daha olacak. Ancak müthiş bir mekansal avantaj olacak. Şu ana kadar sahip olmadığımız 400 kişilik konferans salonu olacak. Konferans salonunda müzikal gösteriler,tiyatro gösterileri hem konferanslar verilecek.Bunun yanı sıra 5 ayrı stüdyo olacak.Bu stüdyolar çok modern bir sistemle donanmış olacak.11 atölye olacak.Öğrenci topluluklarına bu anlamda odalar vermeyi planlıyoruz.Radyomuz 4 odalı bir stüdyo olacak.2 sinema salonumuz olacak.250 metre karelik kütüphanemiz ve onun dışında 30 civarında dersliğimiz, 80 civarında hoca odamız olacak.Dolayısıyla çok modern bir proje gerçekleşme aşamasında.Bizler Akdeniz İletişim’in yeni binasını bir kültür ve iletişim merkezi olarak tasarlamayı düşünüyoruz.Yeni fakülteye geçecek olmamız bizi oldukça heyecanlandırıyor.Ancak
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Üniversite hayatım boyunca akademisyen olma gibi bir isteğim yoktu. 3. Sınıf öğrencisiyken bir makale yarışmasına katıldım ve bu yarışmada birincilik elde ettim.4. sınıfa geldiğimde ise sözleşmeli olarak TRT’de çalışmaya başladım. TRT’de 1 yıl çalıştıktan sonra fakülte hocalarım beni yüksek lisansa aldılar. Hem TRT’ de çalışıyordum hem yüksek lisans yapıyordum. Yüksek lisans eğitimimin ardından askere gitmeye karar verdim. Ben askerdeyken Prof Dr. Suat Gezgin bana bu teklifiyle geldi: ‘Seni araştırma görevlisi olarak almak istiyorum. Ne dersin?’ Ben çok mutlu olmuştum. Böyle çok planlı çok organize değildi açık konuşmak gerekirse. O zaman şartlar daha da kolaydı. Hocalar herhangi bir öğrenciyi asistanları olarak almak istediklerinde daha rahat alıyorlardı.Başvurular yapılıyordu.Bilim sınavı yapılıyordu.İngilizce çeviri yapılıyordu.Böylece 23 yaşında İstanbul Üniversitesinde akademisyenliğe başladım.Hayal ettiğim bir şey değildi ancak ilk duyduğum anda kendimi çok iyi hissettim.
Akademisyen olmak ve yönetici olmak arasındaki fark nedir? Hangisi sizin için daha memnun edici?
Bir insanın akademisyen olarak hayatta var olması son derece önemli. Akademisyen olarak var olabilmek ve söyleyecek sözünün olması akademisyen olarak yazdıklarınızın takdir edilmesi, okunması, verdiğiniz dersler son derece önemli. Bu işin esası budur diye düşünüyorum.Bizim kendi yönetim organizasyonlarımızda hocalar aynı zamanda yöneticilik de yapıyorlar.Yöneticilik de yapıldığı zaman çok fazla vaktinizi bu işe organize etmeye harcıyorsunuz.Kolay bir şey değil.Dolayısıyla akademisyenliğinizden de taviz vermek zorunda kalıyorsunuz.Ancak başka bir açıdan bakacak olursak yönetici olarak hoca olduğunuzda bir sınıfı etkileyebiliyorken yazdığınız yazılarla birtakım okurlara ulaşabiliyorken yönetici olduğunuz zaman etki alanınız değişiyor.Örneğin dekanlık yaparsanız tüm yönetsel politikalarda söz sahibi oluyorsunuz.Bunun bir takım ideallere,güzelliklere ulaşmak için değerlendirirseniz o zaman hayal ettiklerinizi daha fazla hayata geçirme şansınız oluyor. Bu da keyifli bir şey. Ancak bizlerin esasında okuyan, yazan, üreten, araştıran, ders veren insanlar olduğumuzu düşünüyorum. Yöneticilik bu işin ruhuna bir yönüyle aykırı. Ancak birilerinin yöneticilik yapması gerekiyor ki; iyi de yapmaları gerekir ki birtakım şikayet ettiğimiz şeyleri de değiştirmeye ya da öğrencilerimize daha fazla faydalı olmaya şansımız olsun.
2010 yılından bu yana Akdeniz Üniversitesi’ndesiniz. Akdeniz Üniversitesi’nin vizyonunu nasıl değerlendirirsiniz?
İnsanlar kendilerine sorun olarak gördükleri şeyleri çözebilirler. Benim 2010 yılında buraya geldiğim vakit gördüğüm bir takım sorunlar vardı. Fakültenin fiziksel yapısıyla ilgili sorunlardı ve maddiyata dayanıyordu. Ancak esas olan öğrencileri düşünsel ve zihinsel anlamda üretime teşvik edecek yapıya ihtiyaç olduğuydu. Kısa sürede biz bu problemi aştık. Atölyelerimizi kurduk, öğrencilerimiz üretmeye başladılar. İlk zamanlarda öğrencilerimizin çalışacağı tek mekan gazeteydi.Gazeteyi yılda 2 kez üretiyorduk.Kampüs dışına çıkmayan bir gazeteydi.Ardından Türkiye çapında nitelikli üretimler sağlayacak atölyeler kurmaya çalıştık.Hem gazetede hem radyoda hem halkla ilişkilerde hem de sinemada. Kısa zamanda da ciddi yol kat ettik. Ulaştığımız sonuca baktığımızda daha çok öğrenciyi üretime teşvik ettiğimizi gördük. Üretimimizin niteliği daha da yükseldi. Bunların da sonucunu kısa sürede almış olduk.
Türkiye’deki İletişim Fakülteleri arasında uygulama alanında en aktif olan Üniversite Akdeniz Üniversitesi. Bu da büyük başarıları beraberinde getiriyor. Bununla ilgili çalışmalar nasıl gerçekleşiyor?
İletişim uygulamalarında Türkiye’nin en iyisiyiz. Bunu örneklendirecek olursak 3 yıl üst üste ‘Genç ‘İletişimciler yarışmasında önemli derecelere imza attık. Bununla beraber yıl boyunca yaptığımız tüm üretimler takdir hak den üretimler. Şunu da belirtmek isterim ki aldığımız ödüllerle bunu değerlendirmenin çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Ödüllerden daha yukarıdan bakmak lazım ödüllere. O açıdan baktığımızda üretim açısından ben çok memnunum. Üretim kapasitemizden, potansiyelinden, üretimimizin niteliğinden. Tabii bunu birtakım kahraman hocalarımız sayesinde gerçekleştirdik. Özellikle atölyelerin başında çalışan çok fazla sayıda hocanın öğrencilerimiz üzerinde emeği var. Bir takım kahraman emektar öğrencilerimizin başarılarını da bu anlamda yadsımak doğru olmaz. Onlar ürettikleri projelere inandı, sahip çıktı, güvendi ve bu güven hem onlara hem kurumlarına hem Akdeniz Üniversitesi’nde İletişim Fakültesi’ni Türkiye bazında çok farklı bir noktaya getirdi. Dolayısıyla bizim yönetsel bir katkımız vardır ancak atölyelerde çalışan hocalar, hocalarına inanan, iyi üreten, iyi üretme yolunda arzulu, istekli, çalışkan, gayretli öğrenciler sayesinde aslında bu sonuca ulaştık. Onlara minnet borçluyuz
2015’in ekim ayında yeni fakülteye taşınacak olmamızın avantajları nelerdir?
Öğrenci sayımız önümüzdeki iki yıl daha artmaya devam edecek. Fakültemizde fazladan 200-300 öğrenci daha olacak. Ancak müthiş bir mekansal avantaj olacak. Şu ana kadar sahip olmadığımız 400 kişilik konferans salonu olacak. Konferans salonunda müzikal gösteriler,tiyatro gösterileri hem konferanslar verilecek.Bunun yanı sıra 5 ayrı stüdyo olacak.Bu stüdyolar çok modern bir sistemle donanmış olacak.11 atölye olacak.Öğrenci topluluklarına bu anlamda odalar vermeyi planlıyoruz.Radyomuz 4 odalı bir stüdyo olacak.2 sinema salonumuz olacak.250 metre karelik kütüphanemiz ve onun dışında 30 civarında dersliğimiz, 80 civarında hoca odamız olacak.Dolayısıyla çok modern bir proje gerçekleşme aşamasında.Bizler Akdeniz İletişim’in yeni binasını bir kültür ve iletişim merkezi olarak tasarlamayı düşünüyoruz.Yeni fakülteye geçecek olmamız bizi oldukça heyecanlandırıyor.Ancak