PLANCIA MAGNA’DAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE (2)

Bu tabletin milattan önce 1950 yıl öncesine ait olduğunu, günümüzden ise dört bin yıl öncesine ait olduğuna dikkat çeken Abbasoğlu, "4 bin yıl öncesiyle bugünün düşüncelerinde,  fikirlerde bir farklılık var mı? Ticaret, kazanç, rüşvet, vergi, kıskançlık var hepsi var. Dört bin yıldır hiçbir fark yok.  Bu kadının mektubu çok ilginç. Bu çağda, Anadolu'da yaşayan kadınların kendi başlarına iş hayatlarına atıldığını görüyoruz. Kendi adına ticaret yapıyor. Kendi namına borçlanıyor. Rüşvet veriyor. Kız kardeş ev alabiliyor. Evlilik müessesesinde de eşler tamamen eşit haklara sahip" demişti.

 Asur ticaret kolonilerinde yazılı bu belgelerde sözleşmeli  evliliklerin de olduğunu belirten Abbasoğlu, "Bu sözleşmelere göre taraflar başka bir eş alamaz deniyor. Bir başka belgede de eğer kadın eşine iki yıl içinde çocuk veremez ise, o kadın kocası için bir esir kadın satın alacak. Fakat bir erkek çocuk elde eder etmez, o esir kadını istediği yere satacak. Ancak çocuk olmadığı takdirde bir esir kadın alma hakkı tanınıyor. Ama çocuk olduktan sonra onu da satıyor. Bu kayıtlardan o çağlarda evlilik sözleşmesini  görüyoruz. Boşanmalarda da yetki ancak iki tarafın da hakkı. Eşler ayrıldığında mal karı koca arasında eşit bölüşülüyor. Kadın ya da kocası birbirini bıraktığında beşer mina gümüş vermek zorundalar.  Üç şahitli bir anlaşma var. Çok ilginç bir evlilik anlaşması" demişti.

Asurlulardaki evlilik anlaşmalarında "şu erkek, şu kişiyi karılığa aldı. Ev her ikisinin ortak malıdır. Zenginlikte ve fakirlikte ortak maldır. Koca, karısını boşarsa, mal aralarında bölüşülecektir. Öldüklerinde ise evi çocukları alacaktır" denildiğini belirten Abbasoğlu “Tıpkı Medeni kanun gibi.  Milattan önce 2'inci bin yılın başlarında Anadolu'daki Asurlulardaki bu gelenek , Hitit’lerde de  görülüyor.  Örneğin Kadeş savaşı tarihte ilk yazılı belgelerdendir,. Mısır Kralı ikinci Ramses ile Hitit Kralı 3'üncü Hattuşili arasında olmuştur. Hitit kralının 50 yaşında bir kız kardeşi vardır. Çocuğu olmamaktadır.  Çocuğu olması için Mısır Kralı İkinci Ramses'ten yardım istiyor.  Mısır kralı ona yanıt veriyor. Diyor ki, 'kız kardeşinin çocuk doğurabilmesi için herhangi bir ilaç yapılamaz. Ancak güneş tanrıçası ile fırtına tanrısı emir verirse,  kız kardeşin için bu istek yerine getirilebilecektir. Onun çocuk sahibi olması için bir uzman rahip ile doktor göndereceğim' diyor.  Şimdi bizim aile hekimlerimiz var. Belki de aile din adamlarımız da olur.  Böylece ikisi birden bizleri tedavi ederler"  diye konuşmuştu.

Rahmetli Haluk hoca çok değerli bir akademisyendi.  Tarihte yaşananlarla günümüzün tartışmaları arasında bir bağ kurmamıza vesile olurdu. İstanbul sözleşmesiyle ilgili tartışmalar Haluk Hoca’nın o konferansta söylediklerini aklıma getirdi. 

Ben İstanbul sözleşmesi’nin  tamamını okudum.

Bu sözleşmede kadınların ve genç kızların  aile içi şiddet, cinsel taciz, ırza geçme, zorla evlendirme,  kadın sünneti gibi  durumlarla maruz kalıp ayrımcılığa uğrayıp mağdur edildiğine  dikkat çekilip, bu tür olayların son bulması için politika ve tedbirler alınması gerektiği belirtiliyor.

Açıkçası bu sözleşmede bana ters gelen bir şey göremedim.  Öte yandan yaşanan  problemler Türkiye’ye özgü de değil. Örneğin Türkiye’de kadınların kilitorisinin kesilip sünnet edilmesine ilişkin bir uygulama yok. Uluslararası bir metin olduğu için yaşanan sorunlar da evrensel olarak yer almış.

Demem o ki; Şiddetin,  ayrımcılığın dili, dini, ırkı, partisi yok. Acının da tarifi yok. Öldürülen kadın ya da genç kızların yakınlarına bakıyorum.  Ateş düştüğü yeri yakıyor.  Annelerin yürekleri kaybettikleri yavrularının doğum günlerinde, ölüm yıldönümünde  yangın yerine dönüyor. Bir kadın cinayeti olduğunda acıları tazelenip “Biz yandık başkaları yanmasın” diyerek İstanbul sözleşmesinin gereklerinin yapılmasını istiyorlar.

Nereden biliyorum?  Sosyal medyadaki paylaşımlarından.  Bu annelerin birçoğu ile adliyede  davalarını takip ederken tanıştım.  Birçoğu ile halen iletişimiz devam ediyor. Bu anneler kendi çocuklarını kaybetmiş olsalar da başkalarını çocuklarını yaşamasını istiyorlar.  Anadolu’da binlerce yıl önce olduğu gibi kadınların  özgürce yaşamasını, ayrımcılığa  tabi tutulmadan her alanda görev almasını, Perge’yi ihya eden  Plancia Magna gibi olmasını istiyorlar.