PARKTAKİ ŞEFTALİ AĞACI

Sevgili okurlar; yurtdışına sattığımız ürünlerin karşılığında elde ettiğimiz döviz, yurtdışından aldığımız ürünlerin parasını ödemeye yetmiyor. Açık veriyoruz. Turizm gelirlerine rağmen açığımız kapanmıyor.

***

İhraç ettiğimiz ürünlerden elde edilen gelirimiz ithalatı karşılayamadığı için hep açık veriyoruz.  “İhracatta rekorlar kırdık” desek de elde edilen gelir, gideri karşılamaya yetmiyor. Çünkü iğneden ipliğe her şeyi ithal eder hale düştük.

***

Yerli ürünlerdeki fiyat artışları önlemek için bile çözümü ithalatta arar hale geldik. 20 yıldır ülkeyi tek başına yöneten mevcut iktidar ise yaşanan ekonomik sıkıntının kendisinden değil; dünyadaki gelişmelerden, ülkenin kalkınmasını engellemek isteyen şer odaklarından, iç mihraklardan, dış mihraklardan kaynaklandığını iddia ediyor.

***

Enflasyonun bütün dünyanın sorunu olduğunu savunuyor. İyi de 4 aydır savaşan Rusya’da ve Ukrayna’da bile enflasyon Türkiye’deki kadar yüksek değil. Hatta dünyanın birçok ülkesindeki yıllık enflasyon, Türkiye’deki bir aylık enflasyon kadar bile değil.

***

Hani 2010 yılında “yetmez ama evet” denilerek kabul edilen anayasa değişikliği referandumu ile ülkemiz prangalardan kurtulacaktı? Hani 2017 yılında referandumuyla kabul edilen “Türk tipi başkanlık sistemi” ile Türkiye şaha kalkıp uçacaktı. Ne oldu? Uçtuk mu? Kalkındık mı?  Refah seviyemiz yükseldi mi?  Zenginleştik mi? Alım gücümüz arttı mı?

***

Çarşıda pazarda fiyatlar el yakıyor. Kilo kilo yapılan alışverişlerin yerini gram gramlar almaya başladı. Hatta birçoğumuz pazar alışverişi yapamadan evine dönmek durumunda kalıyor.

***

Benim evimin önünde park, hemen yanı başında ise semt pazarı var.  8 dairelik bir apartmanda yaşıyorum. Pazardaki fiyatları da yapılan alışverişleri de haliyle takip ediyorum. Örneğin hali vakti yerinde olanlar, en taze ürünleri seçip almak için erken saatlerde pazara giderler. Fiyatına pek bakmazlar.

***

Çalışan ücretli kesim ise alışverişini iş çıkışında saat 17’den sonra yaparlar. Gelir seviyesi düşük olanlar ve emekliler ise genellikle hava kararmaya başladığı saatlerde son kalan ürünleri ucuza alabilmek için pazara giderler.

***

Benim çocukluğum bahçelerde ağaç başlarında geçti. Herhalde dünyada benim kadar ağaç diken de pek yoktur. Binlerce ağaç dikip orman oluşturdum. Sadece orman değil; oturduğum apartmanın bahçesini de ağaçlarla donattım.

***

2005 yılında taşındığı bu evimin bahçesine, portakal, dut, erik, greyfurt, limon, nar, zeytin ağacı ve Antalya’da muşmula olarak bilinen yenidünya fidanı dikmiştim. Rahmetli anacığım da evimin önündeki parka da vatandaşlar yesin düşüncesiyle bir şeftali fidanı dikmişti. Aradan yıllar geçti…

***

O diktiğim fidanlar büyüyüp birer yetişkin ağaç oldular. Meyve vermeye başladılar. O meyveler bizim apartman sakinlerinin yanı sıra çevredeki komşulara da yetiyor. Hatta greyfurt ve turunca talep olmadığı için dökülüp ziyan da oluyor.

***

Rahmetli annemin parktaki şeftali ağacına gelince; eskiden bu ağacın meyveleri başında kuruyup giderdi. Hayat pahalılığından dolayı son 2 yıldır parktaki şeftali ağacının başında adeta kıyamet kopuyor. Şeftali meyveleri bu yıl olgunlaşmadan toplanıp başında tükendi.

***

SON SÖZ

İnsanların pazarda alışveriş yapamayıp parktaki şeftaliye bile muhtaç hale gelmesine üzüldüm. Buna karşılık annemin diktiği fidandan insanların yararlanmasına ise sevindim.