PARA ARZI PROBLEMİ VE YAKLAŞAN TEHLİKELER
Parasal sıkılaşma dönemi geçen yılın haziran ayından buyana
yani 16 aydır devam ediyor.
Daha önce enflasyonla mücadelede önemli sonuçlar alan
Serdengeçti ve Yılmaz dönemlerinde de sıkılaşma aynı uzunlukta devam etmiş ve
sonuç alınmıştı.
Bu açıdan bakıldığında enflasyonda düşüş beklentilerinin
toplumun tüm kesimlerinde net bir şekilde oluşturulması adına sürecin uzunluğu
gayet makul.
Fakat bu dönenim bahsi geçen iki başarılı dönemden bir farkı
var. Parasal sıkılaşma devam ederken miktarsal sıkılaşma konusunda 16 aylık
dönemin sadece birkaç ayı hariç tamamında miktarsal genişleme oldu. Hem de
devasa boyutlarda…
1 Haziran 2023’de 4,18 trilyon TL olan M1 para arzı 1 Eylül
2024 itibariyle 6,1 trilyon TL’ye, M2 para arzı 10,83 trilyon TL’den 16,56
trilyon TL’ye, M3 para arzı ise 11,11 trilyon TL’den 18,14 trilyon TL’ye
fırladı.
Yani bir yandan yüksek faizle ekonomi soğutulmak isterken
bir yandan enflasyonun baş sorumlularından olan para arzı hızla artırılarak sıkı
para politikası baltalandı.
Mevduatlara ödenen yüksek faizler yeni para oluşmasına ve M2
para arzını şişirmesine neden olurken kamu borçlanmaları hızla M3’ü şişirdi.
Ortada hizmet ve üretim artışı olmamasına rağmen para arzı
hızla arttı ve enflasyonun düşürülmesinin önünde ciddi bir set oluşturdu.
Üstelik oluşturduğu servet transferi de toplumdaki gelir
dağılımını son derece derinden etkileyip orta direğin yok olma noktasına
gelmesine neden oldu.
Halbuki şu an uygulanan IMF programlarını referans alan
enflasyonla mücadele programının formülasyonu para politikası, maliye
politikası gelirler politikası ve kamuda tasarrufla özellikle orta direğin
harcamalarını yavaşlatmanın yanında, kamu harcamalarını azaltmak ve vergilerle
gelir dağılımını dengeleme kompozisyonuyla enflasyonun düşürülmesini
hedefliyor.
Gelişmiş ülkelerde bu programlar işe yaramakla beraber
gelgelelim bizim ülkemizde bugün itibariyle ne yazık ki beklenen sonucu bir
türlü veremiyor.
Karşımızdaki tablo çok farklı.
M3 para arzı kısmında belirtiğimiz üzere önceki döneme göre
faiz ödemeleri hariç harcamaları %97 oranında artan kamu ve M2 para arzı
kısmında ifade ettiğimiz artışın büyük oranda kaynağı olan yüksek faizle
inanılmaz derece zenginleşen, harcamaların %50’sini gerçekleştiren, gelirden en
çok payı alan bir %20’lik kesim çarpıyor gözümüze.
Merkez Bankası KKM ve kamu borçlanmalarını ödemek için para
basmaya ve geçen yıl yayınladığı rekor zarardan daha beter bir zarara doğru yol
almaya devam ediyor.
Aslında bir çok para politikası kararının içinde söz konusu
miktarsal sıkılaşmanın da gerekliliğine dair üstü örtülü mesajlar verse de bir
türlü bu konuda adım atamadı. 2023 mayıs ve eylül aylarının yanında bir de 2024
nisanındaki sıcak para borçlanma turlarına yaptığı küçücük hamleler sayılmazsa
2023 ve 2024 yıllarını genel anlamda miktarsal daralmalarla geçiren AB ve ABD
ekonomilerine oranla inanılmaz derecede miktarsal genişlemeyle tamamladı.
Tüm bunlarla beraber bir önceki ekonomi yönetimininden M1
para arzını 1,9 trilyon TL ile devralıp 4,19 trilyon TL ile devrettiğini
unutmamak lazım. Zaten içine düştüğümüz sarmalın en büyük nedeni de bu devasa
genişlemeydi. Öyle bir anda işin içinden sadede yönetim değişikliği ile
çıkılmıyor ne yazık ki. Bir sonraki dönemde toparlamak da görüldüğü üzere hiç
de kolay olmuyor.
Piyasada oluşan bu devasa likiditeyi enflasyon oluşturmasın
diye çekmek isteyen Merkez Bankası 400/500 milyarlık fazla likidite için
sürekli halde faiz ödüyor, faiz ödemek için de başta ifade ettiğimiz üzere
durmadan para basıyor.
Oranlayacak olursak M1 büyümesinin 2/3 katı kadar M2’de
büyüme, özellikle kamu borçlandıkça da M2’ye oranla M3’de büyüme devam ediyor.
Her geçen gün faiz maliyetleri daha da artıyor… Söz konusu fasit daire gittikçe
içinden çıkılmaz bir durum halini almaya devam ediyor.
Merkez bankasının pandemiden bu yana kontrolsüzce artan bu
para arzı büyümesi nedeniyle artık aylık zararı 100 milyar TL’yi aşmış durumda.
Sene sonu nasıl bir zarar çıkacak bilmiyoruz ama 1 trilyon TL’yi aşacağı kesin
gibi…
Bu şartlar altında ve başta coğrafyamızda yaşananlar olmak
üzere bu kadar kırılgan bir süreçte kontrolden çıkmış durumdaki para arzı nasıl
kontrol edilecek, nasıl dengelenecek açıkçası merak ediyorum.
İşin kötüsü şimdi kapıda iki büyük olay daha hem bizi hem de
dünyadaki gelişmekte olan tüm ekonomileri, özellikle de kırılgan ekonomileri
bekliyor. İlk Japon merkez bankasının faiz kararı. Yıllardır Japonlardan alınan
ucuz parayla şişirilen menkul kıymet piyasalarının BoJ’un küçücük bir faiz
artışıyla nasıl bir küresel deprem yarattığını Ağustos ayı başında gördük.
Menkul kıymet ve türev piyasalarında dolaşan paranın 20
trilyon dolarlık kısmı Japonlardan alınan kredilere ait. En ugak bir artış tam
da seçim arifesinde ABD’ye adeta bir atom bombası olarak dönebilir. Diğer
yandan bu artış yeni seçilecek başkana karşı bir sonraki aylarda yada devir
gerçekleşmeden Biden’a karşı da kullanılabilir.
Diğer mesele de zaten bu. ABD’nin yeni başkanının kim
olacağı…. Bu konuyu bir önceki hafta ele almıştım. O yüzden detaya girmiyorum.
Bahsi geçen bu olayların sebep olabileceği bir küresel
fırtınaya Türkiye’nin hiç durmadan büyüyen bir para arzıyla yakalanması 16
aylık sıkılaşma ve sabır sürecine derinden yara verebilir… Hele ki İsrail ile
İran arasında ciddi bir savaş başlarsa!
Çok dikkatli olmak lazım…