OYUNU BOZ

Üstadı muhterem, dünyanın misafirhane oluşunu pek çok risalelerinden bahsettiği gibi dünyanın imtihan olduğunu da defaten anlatmaktadır. Hayat bir oyundur doğru fakat bu oyunu oynayanlar değil bozanlar kazanır.

Aslında kazanmak veya kaybetmek hayatın pek çok sahasında önünüze çıkan durumlarda yaptığınız tercihleriniz doğrultusunda karşı karşıya kalacağınız bir durumdur.

Kullukta ise ben vazifemi yaparım neticesini düşünüp onda yoğunlaşmam mantığı Mevla’ya olan teslimiyeti ve güvenin göstergesidir ki tevekkül bu sırdandır.

Dertlisiniz dertliyiz ve dertlerin bitmeyeceğini biliyoruz sizde bilmelisiniz. İnsan aciz olduğunu bilecek ki aciz olmayanı tanısın. İnsan çaresiz kalacak ki çaresiz kalmayanı tanısın.

İnsan hasta olacak ki hasta olmayanı tanısın. İnsan zaafa düşecek ki asla zaafı olmayanı tanısın.  İnsan güvendiklerinden ihanete uğrayacak ki hiçbir zaman güvenini sarsmayanı tanısın.

Sözünde durmayanları gördükçe de asla vaadinden dönmeyeni tanısın. İnsan ağladıkça hiçbir zaman ağlamayanı da tanısın. Çünkü tanıyacağı O zat sonsuz bir kudret ve esmaya sahip Allah (c.c) dır.

Daha da O’nu tanımıyorsa tanımaya çalışmıyorsa, O kendisini kesin bir surette tanıtacak bildirecek gösterecektir. Üstadı Muhterem Dünyanın misafirhane oluşunu pek çok risalelerinden bahsettiği gibi dünyanın imtihan olduğunu da defaten anlatmaktadır.

Burada önünüze iki tercih çıkar isterseniz, misafirhane görürsünüz dünyayı ev sahibinin istediği gibi yaşarsınız, isterseniz de misafirhane sahibini tanımazsınız misafir olduğunuzu unutursunuz misafir değilmiş gibi davranırsınız hatta kendinizi ev sahibi gibi görüp öyle davranırsınız ve imtihanınız o zaman başlar.

İşte bu ince manayı ehlullah görmüş başlarına gelen her şeyi imtihan değil ev sahibinin ikramı olarak düşünüp tevekkül ve sabır içinde misafire uygun bir harekette karşılık vererek şikayet yerine şükretmişler çok dara düşseler bu benim nefsimdendir ev sahibini kızdırmış olmalıyım diyerekten özür dileme yolunu seçmişlerdir. Ama asla ev sahibine karşı bir memnuniyetsizlik göstermemişlerdir.

Kainatın Sultanı yazmış yazdıklarını okusak dillendirsek kafidir yeterlidir biliyorum fakat bu serzenişlerim neşir ve ilan yoluyla önce nefsimedir ki nefsimle beraber nefsinden muzdarip olanlarda istifade etsinler.

Size özü bilip sözü eden Bediüzzaman hazretlerinin şu sözleri ile baş başa bırakıyorum. Zira bu sözleri bir levha suretinde yazıp hayatı boyunca kendine ikaz ve ihtar eylemiş. Şimdi bu levhayı bizlerinde asma zamanıdır. Lakin kulak asmamak değil kalbimizin her köşesine baktığımız her köşeye asmak manasındadır.

Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur. Yârân istersen Kur'ân yeter. Evet, ondaki enbiya ve melâike ile hayalen görüşür ve vukuatlarını seyredip ünsiyet eder. Mal istersen kanaat yeter. Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur.

Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen belâyı bulur, zahmete düşer; kendini beğenmeyen safâyı bulur, rahmete gider. Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.

Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var.

Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.

ÖMRÜNÜ TELEF ETME

Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın,  malayani şeylerle ömrünü telef etmesin;  kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin. Mevlam idrak edip amel etmeyi hepimize nasip eylesin amin.