ÖYLECE SEVEBİLİR MİSİN?
Aslında farklı köşe yazıları hazırlamıştım gündemsel, tepkisel ve çok konuşulanlar… Bir rüya gördüm ve onu aynen yazmak istedim. Rüyamı sorguladığımda birçok kaosun, belki de insanlığın en büyük sorunlarının sebebi “sevmek”, ”sevilmemek”, “sevilmek arzusu” ve tabi ki yanlış “sevgi” tanımlamalarımızdan kaynaklı olduğunu kavradım.
***
Gelelim gördüğüm rüyaya, aynen şu şekilde idi;
“Akşamın erken vakitleri babam ile yolda yürüyoruz, ben “dünya artık bencil, metaryalist ve sevemeyen insanlarla doldu” diye yakınıyorum. Babam da cevaben şöyle diyor; “İnsanoğlu kendi için seviyor, kendi mutluluğu, kendi hazzı için seviyor. Seviyorum dediği şey, o şeyin safi kendisi değil de kişiye sağladığı faydası, konforu, hissiyatı… Yani pragmatik yaklaşıyor sevgiye. Fayda karşılığı şart koşuyor bir nebze ‘bana haz ver ki seni seveyim’ diye bakıyorlar çok şeye.
Sevdiği kendidir aslında. “Bak” diyor (o sırada yerden rüzgarın esintisiyle bana doğru sararmış bir yaprağın sürüklendiğini gösteriyor) mesela rüzgarın sana getirdiği şu kuru bir yaprağı sevebilmektir sevgi. Bir şeyin varlığını olduğu haliyle, onurlandırıp, sahiplenmeden, kısıtlamadan değiştirmeden özgür ve özgün şekilde beklentisiz sevmektir sevgi” diyor rüyamda babam ki, 25 yıldır bir iletişimim yok babamla ilk kez yaşadığım bir durum. Rüyamdaki baba bir ata temsili idi belki de. Uyandığımda rüyanın güzelliği etkisindeydim ve bahçeye çıkıp yaprakları, ağaçları sevdim. Gökyüzüne baktım uzunca. Meğer baktığım çoğu güzelliği görmüyormuşum.
***
Sevilecek sayısız şey varken parayı, gücü seviyoruz. Tek bir insanı sevme peşine düşüyoruz. Bu yüzdendir “seviyorum, napayım?”, “vazgeçemiyorum onsuz yapamam” demeler veya ileri safha “ya benimsin ya kara toprağın” zihniyeti ile kararan hayatlar. Terk edildi diye dünyası yıkılanlar, hayata küsenler, sevdiğini değiştirmeye çalışmalar, hep sevgiyi yanlış tanımlayanlardır. Yani sevmeyi sahip olmak, o şey tarafından tek sevilen olmak yanılgısı ile bunun için de türlü suniliklere başvurup kendi olmaktan çıkan insanlarla doldu dünya. Daha güzel olursam sevilirim, daha başarılı, daha zengin, daha fedakar olursam sevilirim düşüncesiyle, kendi de “daha…” olanı sevmeye meyleder. Koşullara bağlı sevgi olmaz, olsa olsa alış-veriş olur onun adı. “Daha …olanı” aratan bu yoz sevdalar, bugünkü tatminsizliğin net sebebidir.
***
Bir gece Aşık Veysel uyurken karısı, sevdiği adamla beraber kaçar. Karısı yol boyunca ayağında bir huzursuzluk hisseder ne olduğunu anlamak için ayakkabısını çıkardığında ise kaçacağını anlayan Âşık Veysel'in kendisini idare edecek kadar para koyduğu görür. Yani sevdiğin, sensiz daha mutlu olacaksa özgür bırakabildiğin gün sevgiden bahsedebiliriz. Sahiplenmeden, sevilmek için sacını süpürge etmeden, özgür, sonsuz, beklentisiz ve hesapsız olmaktır sevmek.
ÖTEKİNİN KENDİ “OLMA HAKKINA” MÜDEHALE ETTİĞİMİZ HİÇBİR ŞEYDE GERÇEK SEVGİDEN SÖZ EDİLEMEZ.
Proust'a göre, sevilen kişiden vazgeçememe nedenimiz, bizim için eşsiz olması değil, kendi sevgimizi sınırsızca yüceleştirdiğimiz için, başka eşsiz varlıkları görmek istemeyişimizdir. Birçok kişi sevme sorununu ilkel bir biçimde ele almakta, onu kendi sevebilme gücünden sevme ediminden çok 'sevilme' olarak görmektedir. Onlar için sorun, nasıl sevilebilecekleri, nasıl sevimli olabilecekleridir.
***
Sevgiyi rasyonel bir biçimde tanımlamak pek de mümkün olmayabilir. Sevgiyi kavramak daha farkındalıklı bir seviyeye varıldığında anlamlanıyor ve işte o boyutta içi, huzur kaplıyor çünkü artık şartsız koşulsuz, kıyaslamadan, kusur aramadan, çabalamadan, nedeni, niçini olmadan tüm varlıkların, var olmasından hoşnut olup o şeyin varlığına minnettar olmayı başarabiliyorsun. Hümanistlikten bahsetmiyorum bir insanı insan olduğu için sadece sevmek, saygı duymak yeterli değil, yanılgıya düşürür çünkü yaratılmış en tehlikeli canlı türü insandır kanımca. Lakin kötünün içindeki iyiyi yakalayabilmekte yatar sevgi…
KUTU
SEVGİ HER YERDE
Daha iyisini arayış, yani kıyas varsa orada sevgiden bahsedemeyiz. Oysaki her yerdedir sevgi. Bir kelebeğin ahenkli kanatlarıyla uçuşunu izlemektedir, bunaltıcı yaz sıcağında yanaklarından geçip giden esintinin ferahlığında, sevilmek için yanına gelen bir kedinin mırıltısı içindedir sevgi… Peki ya sen; rüzgarın sana getirdiği kurumuş yaprağı da sevebilir misin?