ÖNCE ‘GÜVEN’MELİ SONRA ‘GÜVEN’MEMELİ!

Aslında bugünkü yazımın konusu tamamen başlıkla alakalı olacaktı. Ancak geçen hafta Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde gençlerle buluşmamıza yer vereceğim. Lakin bu başlığa ait duygu ve düşüncelerimi bugün yapacağım önemli bir görüşmeden sonra yaşanacak gelişmelere göre aktaracağım. Belki sizin için değil ama benim için çok önemli!

Geçen hafta, Lider Medya ekibinden bendeniz, Genel Yayın Yönetmenimiz Sabri Çağlar ve muhabir-sunucumuz İrem Güneybaz ile birlikte genç meslektaş adaylarımız ile buluştuk. ISUBÜ Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Görsel-İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü öğrencileri ile yaklaşık 4 saat süren buluşmamızda mesleki konuları anlattık.

Geleceğin televizyoncu ve görsel medyacılarına önce insanlara güvenmelerini, sonra onlara güven vermeleri gerektiğini anlatıp, “Güven olmadan gazetecilik ve televizyonculuk olmaz” demiştim. Ben böyle düşünürken, öğrencilere böyle öğütler verirken tam aksini yaşadım. Değer yargılarımız gün be gün eriyip gidiyor maalesef. Kimse kimseye de güvenmiyor.

Güvensizlik öyle bir safhaya geldi ki, bırakın insanın bir başkasına güvenmesini, insan kendine bile güvenmiyor artık. Dönüp, “Yahu ne oluyor bize” diye soruyan insan kendi kendine! Neyse. Ben ana konumuza dönmekte fayda görüyorum. ISUBÜ’deki Atölye Günleri kapsamında öğrencilere gelecekte nelerle karşılaşabileceklerini açık açık paylaştık.

Ben ve Sabri Çağlar anılarımızın yanında mesleki tecrübelerimizi paylaşırken İrem’in kendi mezun olduğu bölümdeki arkadaşlarına yaşadıklarını anlatması sanırım iyi bir rehber oldu. Çünkü biz her ne kadar tecrübelerimiz ve her anı adrenalin dolu meslek yaşantımızı anlatsak da İrem’in heyecanından ölüp ölüp dirildiği konuşması genç meslektaşlarımıza en iyi yol haritası niteliğindeydi.

Buradan bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Yazılı medyanın ömrü 3 yıl önce Hollanda’da yapılan araştırmada 15 yıl olarak öngörülmüştü. Bu süre pandemide sanırım çok kısaldı. Bu nedenle sosyal medya yani görsel medyaya doğru bir yöneliş olsa da bir dönem yerelden çıkan ulusal gazetelerde artık aslına rücu etmeye başlayacak gibi görüntü veriyor.

Artık yerel medyanın daha güçlü olacağı bir dönem önümüzde duruyor. Lakin buna girdi maliyetleri fırsat verir mi vermez mi bilemiyorum. Yerelin önemi bir gün mutlaka tekrar anlaşılacaktır. İşte bu duyguları gençlerle paylaşırken onlardan gelen sansür, çıkartılmaya çalışılan sosyal medya yayası hakkındaki görüşlerimizi de açık yüreklilikle paylaştık.

Tabi verdiğimiz öğütler, yaşadığımız olaylar ve paylaştığımız tecrübeler ne kadar etkili olur bilemem amma gençlerin gözündeki ışıltı beni gelecek için umutlandırdı. Bizlere bu imkanı veren ISUBÜ Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Görsel-İşitsel Teknikler ve Medya Yapımcılığı Bölümü’nden Fatih Ecevit’e çok teşekkür ediyorum.

Nesli tükenmiş kelaynak kuşları misali bizlere güvenip gençlere örnek göstererek onlarla buluşturdukları için.

Unutmadan. Bugünkü görüşmeden sonra bu GÜVEN meselesine geniş yer vereceğim!

NASIL BİR KABUS BU?

Türkiye'nin en büyük toptancı hallerinden olan, 400 dönüm alan üzerine kurulu, 850 iş yerinin yer aldığı Antalya Büyükşehir Belediyesi Toptancı Hali'nde aylardır kabus yaşanıyor. Öyle böyle değil! Hırsızların hedefe koyduğu Toptancı Hali’ndeki yeraltı elektrik ve iletişim sistemlerinin kabloları filmlere konu olacak hırsızlık yöntemleriyle çalınıyor!

Kabusa dönen bu hırsızlık olayları kimi zaman ölümle sonuçlansa da önlem alan yok. Esnaf bıkmış durumda. Hal yönetimi çaresiz hal yönetimi isyan ediyor. Toptancı Hal yönetimi, derneği, esnafı ve 10 bine yaklaşan nüfusu artık isyan ediyor. Lakin aylardır süren bu olaylara bir DUR diyen yok. Bu iş böyle devam ederse sonu vahim!

Niye mi? Önümüz kış. Burada yaşanacak en küçük bir olumsuzluk tüm Türkiye’yi etkileyecek. Ya ürünler çıkartılamayacak ya da sevkiyat aksayacak. Çünkü her şey dijital! Sanırım ne demek istediğim anlaşıldı. Ben anladım, esnaf anladı ama yetkililer ve önlem alacaklar bir türlü olayın vehametinin farkına varamadı!

Yahu yöntem belli, senaryo belli, girilen yer belli, çıkılan yer belli, çalan belli, satan belli, satın alan belli. Peki neyin önlemi alınamıyor anlamış değilim. Dağı taşı delebilen sistemlere sahip bir güvenlik ordumuz varken bu işe önlem alamıyorsak bu ayıpta hem size hem bize yeter!

BÖYLE ÖNLEM OLMAZ!

Antalya’nın birçok eski mahallesinde eski yapılar sapır sapır dökülmeye devam ediyor. Gönül isterdi ki bir Safranbolu gibi tüm eski evler restore edilerek turizme kazandırılsın.

Ama maalesef bu günümüz şartlarında pek mümkün görünmüyor. Birçoğu artık yaşamsal tehlike oluşturuyor. Ne yıkılabiliyor ne de yıktırılabiliyor. Çünkü sahiplerine ulaşılamıyor. Hal böyle olunca da belediyeler bazı önlemlerle günü kurtarmaya çalışıyor.

Tıpkı Büyükşehir Belediyesi’nin Tahıl Pazarı Mahallesi’ndeki bu eve astığı pankartlı önlem gibi. Halbuki bu önlem tamamen yetersiz. Bunun yerine dağ eteklerinde kaya parçası düşmesini önlemek için kullanılan çelik örgü teller kullanılarak insanların can güvenliği sağlanabilirdi.