ÖĞRETMEN HANIM KÜRSÜYÜ KARIŞTIRMIŞ

İpe sapa gelmez bir üslubu olan Manavgatlıya USUL ADAP öğreteceğiz derken Antalya’da gündem olan konuları biraz ihmal ettik. Ancak o mevzu daha kapanmadı. Neyse biz şehir merkezinde yaşanan ve ülke gündeminde yer eden bir konuya dönelim.

İki üç gün önce sosyal medyadan yayılan bir kadın öğretmenin konuşmasına herkes şahit olmuştur. Bu konuşma öyle rastgele bir günde değil Cumhuriyet’in 100. yılı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın kutlandığı programda yapılmış. Konuşan öğretmen E.K, yer ise TED Antalya Koleji.

Benim bildiğim böyle milli günlerde günün önemini anlatan konuşmalar yapılırdı! Ama öyle olmamış. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olan kişi, yeri ve zamanı karıştırmış! Aklı sıra Cumhurbaşkanlığı tarafından ilan edilen ‘Türkiye Yüzyılı’ söylemi üzerine önceden hazırlanmış, bilerek ve isteyerek tertip edilmiş bir şekilde konuşma yapmış.


Her ne kadar ‘Türkiye Yüzyılı’nı başa koysa da içeriği tamamen kin ve nefret dolu bir konuşma yapmış. Kime hitap etmiş? Kolejin bahçesinde kutlama için bekleyen idareci ve öğretmen arkadaşlarına, öğrenciler ile velilere.

Konuşmasını yayınlandığı kadarıyla baştan sona dinledim. Cumhuriyet Bayramı ve Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamalarıyla hiç alakası yok. Hatta bir ara, “Bu ÖĞRETMEN mi yoksa SİYASETÇİ mi?” diye kendi kendime sordum.

Tereddütte düştüm, “Acaba bu muhalif bir milletvekili de kürsüyü, yeri ve zamanı mı karıştırdı” diye de araştırıyordum. Lakin yukarıdaki satırlarda yazdığım gibi o öğretmenmiş. Kısa kısa ne demiş bir bakalım. Tabi onun yaptığı propagandanın reklamını yapmadan.

Diyor ki, “Cumhuriyetin bütün nimetlerinden faydalanıp onu yok etmeye çalışıyorlar… Türkiye Yüzyılı masalına herkesi inandırmaya çalışanlar...”

Sonra Cumhuriyet Bayramı’nı bir kenara koyup işi siyasete doğru eviriyor.  Başlıyor bu kez de Türkiye’nin Araplar için DARPHANEYE çevrildiğine; Bulgarlar için AVM, Suriyeliler için DOĞUMHANE, Türkler için de TIMARHANE yapıldığını iddia ediyor.

Her satırı siyaset, her kelimesi ırkçılık, her cümlesi kin ve nefret kokan konuşmada iş yabancılara konut satışına kadar geliyor. Gençlerin yurt dışına gitmeleri ile bitiyor.

Konuşmanın sosyal medyada İNFİAL yaratması üzerine o öğretmen gözaltına alınıyor. Sonra ‘Tutuksuz yargılanmak, adli kontrol ve yurt dışı yasağı’ konularak serbest bırakılıyor.

Ben yaptığı konuşmadan çok yeri ve zamanına takılıp kaldım. Öncelikle bu öğretmen kadar ona bu fırsatı veren, konuşmasını görmezden gelen okul yönetimi ve idarecileri de bu olaydan o öğretmen kadar sorumludur. Kimse günün anlam ve öneminin dışında böyle bir ortamda böyle bir konuşma yapamaz, yapmamalı, yapılmasına da izin verilmemeliydi!

Bir başka bakış açısı olarak aynı öğretmen türbanlı olsa ve 28 Şubat’ta başörtüsü nedeniyle okuma haklarının ellerinden alındığını belirten, o dönemin hükümetini eleştiren bir konuşma yapsa benim tavrım yine aynı olurdu.

Biraz daha ileriye götüreyim. Biri orada çıkıp böylesine önemli bir günde aile bütünlüğünü hedef alan LGBT’yi savunsaydı benim görüşüm yine aynı olurdu.

Çünkü bu tip konuların yeri okuldaki kürsü değildir. Üstelik bu konuşmayı yapan da siyasetçi değil. Ayrıca siyasetçi kürsü dokunulmazlığı olmasına rağmen böyle bir günde asla bu şekilde bir konuşma yapmazdı. Yapacak olsaydı da ona böyle bir günde fırsat verilmezdi.

Amma bazı siyasetçilerimiz maalesef buna çanak tutmuş. Örneğin yerel bazda saygı duyduğum bir isim olan HASAN SUBAŞI o öğretmene sahip çıkarak, “Emine Öğretmen görüşlerini açıklamıştır. Eleştirel konuşmanın kimilerince beğenilmemesi doğaldır... Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak ancak Emine öğretmenlerle mümkündür” diyor.


İYİ Parti Antalya Milletvekili UĞUR POYRAZ da “Bir öğretmenin her cümlesi haklı ve anlamlı konuşması…” diyerek o öğretmene hak vermiş.


Sayın Subaşı ve Poyraz; “Bu öğretmenin kendi görüşü olabilir. O onu ilgilendirir. İfade özgürlüğüne de tamam. Ancak yeri ve zamanı burası mı? Böyle bir günde böyle bir ortamda bu konuşma normal mi? Siz iktidarda olsanız sizin liderinize atfen veya sizin desteklediğiniz bir Cumhurbaşkanı’na bunlar söylense de aynı görüşü destekleyip yukarıda saydığım örneklemeleri de ifade özgürlüğü olarak mı görecektiniz?”

Konuşmanın tamamı, yeri ve zamanın doğru olmadığına katılmadığımı belirterek şunu ifade ediyorum; siz de bilirsiniz ki, “Her doğru her yerde söylenmez” diye bir laf vardır.

Ha çok istiyorsa o öğretmen bir dönem üniversite kampüsleri ve kent meydanlarına konulan SERBEST KÜRSÜ vari bir yere çıkarak avazı çıktığı kadar bağırır çağırır. İşte ifade özgürlüğü. Onu bulamadı mı? İstifa eder veya emekliye ayrılıp aktif öğretmenliği bırakarak siyasete girer. Bir dönem sizin gibi kürsü dokunulmazlığını elde ederek dilediğini konuşur, kimse de ona engel olmaz, olamaz!

Benim bildiğim her konuşmanın yeri, zamanı ve bir adabı vardır. Yoksa herkesin fikri kendinedir, söyledikleri de kendini bağlar.