ÖFKE ÜZERİNE
Antalya’da çevre yolundan Aksu ilçesine doğru hız sınırları içerisinde seyir halindeyiz. Yolun sağımızdaki iki şeridi de dolu olduğundan zorunlu olarak en soldaki şeritten yolumuza devam ediyoruz. Direksiyondaki oğlumun “Ne? Ne diyorsun? Üzerimden atla bari!” sinirli ve yüksek sesi, beni radyodaki Şevval Sam’ın sesinden “Menekşe gözler hülyalı/ Bakışları çok manalı” şarkısındaki uşşak makamlı sözlerinden ayırıp yaşanan duruma yöneltmişti.
***
Ne olduğunu anlayabilmek için oturmakta olduğum ön koltuktan arkaya dönüp baktığımda gördüğüm, lüks bir otomobilin selektör yaparak bizden yol istiyor olduğuydu. “Oğlum,” dedim “sakin ol. Belli ki arkamızdaki aracın acelesi var. Sen güvenli bir şekilde orta şeride geçmeye çalış.”
Oğlum dediğimi yapmıştı ama “Sanki bu hız sınırı sadece bana!” mantıklı ve doğru eleştirisine, “Acelesi varsa uçakla gitsin!” kızgınlık kokan garip önerisine gem vuramamıştı. Muhtemeldir ki babası yanında olmasaydı eleştiri sınırlarını aşıp hoş olmayan sözler de peşinden gelecekti. Sükûnet tavsiye ederek öfkenin, insanın kendisini de yakabileceğini söylemekle yetinmiştim. Değerlendirmemi daha sonra sakin bir ortama ertelemeyi de aklıma yazmayı ihmal etmemiştim.
***
Genç kuşakla aramızdaki değer algısının farklılaşmasına; gençlerin genellikle öfke dilini tercih etmelerindeki suçluluğumuzu hissediyorum. Genellemelerin insanı çoğu kez yanıltmakta olduğu gerçeğini bilmek ve kabul etmekle birlikte hoşa gitmeyen olaylarda yeni kuşağın tahammül sınırlarının epeyce daraldığını benzer durumlarda hep gözlemekteyiz.
“Neden bu hâle geldik? Çocuklarımıza bu insanî değerleri kazandırmada neden başarılı olamadık?” diye düşünüyorum. Edebiyatta natüralistler, ahlakî çıkarımların, etik olmayan olayların gözler önüne serilmesiyle mümkün olabileceği görüşündedirler. Olmaması gerekeni, olması gerekene önceleme… Gün geçmiyor ki yazılı ve görsel basın aracılığıyla toplumumuzda yaşanan benzeri olumsuzluklara şahit olmayalım. Hemen her gün şahit olduğumuz öfkesine yenik düşüşlerin toplum tarafından yadırganmaması ise, toplumsal arazlardan.
***
Öfke, kızgınlık; karşılaşmış olduğumuz bizim için adaletsiz, olumsuz durumlara bir tepki, bir içsel karşı çıkış ifadesi. Ancak bu duygunun hiddet babında ortaya çıkmasına izin vermek, hem karşı özneye hem kendimize zarar verir. Böylesi durumlarda iradenin devreye girmesine imkân tanımak kadar akıllıca bir eylem yoktur
***
İnsan, yaratılışı gereği birçok duyguyu bir arada barındıran yüce bir varlık. Hırs, tamah, nefret, kin gibi soğuk; sevgi, saygı, hoşgörü, beğeni gibi sıcak duygular insana özgüdür. Yüce olmaya layık olmanın yolu, soğuk duyguların iradenin kaptanlığında yolculuk etmesine imkân tanımaktan geçiyor. Öfkenin yoldaşı hiddetin yöneldiği nesne de kendisini özne yerine koydu mu kötü sonuçların ve sonunda keşke’lerin ortaya çıktığı olaylar yüz buluyor maalesef.
Yazıma giriş olan oğlumla yaşadığım olayda, aklıma yazdığım sonradan değerlendirmeyi yaptım mı? Yaptım, evet. Sonuç alabildim mi? Bilmiyorum, daha sonraki gözlemlerim buna karar verecek.
***
Öğretmenlere çok iş düşüyor. Ebeveynlere, yöneticilere, topluma yön verenlere büyük sorumluluk düşüyor. Sağlıklı bir toplum olma mücadelesinde öfkesini dizginlemeyi, hele hiddetin hemen bir adım yakınındaki şiddete izin vermemesini öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor.
Gelin bir de engin deneyimlerden süzülen sözlere, atalarımıza kulak verelim:
“Öfke gelir, göz karartır; öfke gider, yüz kızartır.” Pişmanlığın deneyimlerle ifadesi… Birlikte huzur içinde yaşamanın insanî değer uyarısı…
“Öfkeyle kalkan, zararla oturur.” Kendim ettim, kendim buldum keşke’si…
“Keskin sirke küpüne zarar verir.” Mefhumundan muhalifle, ilişkilerde orta yolun her zaman bulunabileceğinin billur sözü…
Tahammülü içselleştirebileceğimiz güzel günlere…