NUH KAVMİ

Nuh Kavminin bugünkü Irak, Suriye ve Türkiye topraklarının da yer aldığı Mezopotamya’da yaşadığı, geminin burada yapıldığı ve Cudi Dağı’nda karaya oturduğu tufanın da burayı kapsadığı genel kabul görür. Kitab-ı Mukaddes’e göre, Hz. Nuh’un, Lamek’in oğlu olduğu ve muhtemelen M.Ö. 4000 yıllarında yaşadığı tahmin edilmektedir.  

Yaşadığı çağ hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak, tarih öncesi dönemde yaşadığı tartışılmaz. Muteber olarak kabul edilen bir hadiste ise, Hz. Âdem ile Hz. Nuh arasında on asır geçtiği belirtilmiştir.  Kuran’a göre Hz. Nuh, Hz. Âdem’in takip ettiği ve zürriyetine bizzat öğrettiği Hak Yolu, ilk defa tahrip eden kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiştir.

Kuran ve İncil’deki bilgilerden de Hz. Nuh ve Kavminin bugünkü Irak’ta yaşamış olduğu anlaşılmaktadır. Babillere ait arkeolojik kazılarda ortaya çıkan levhalarda da bu bilgiye ulaşılmıştır. Bu levhalar Kuran ve İncil’de nakledilen kıssalara benzer kıssayı anlatır ve olay yerini Musul’a yakın bir mevki olduğunu belirtir.

Hz. Nuh’un tufandan önce Irak’ın Küfe Şehri’nde yaşadığı, Küfe Camii’nde kendine ait makamı olup, geminin de buradan hareket ettiğine inanılır. Irak Halkı’na 250 ya da 50 yaşlarında peygamber olarak gönderildiği belirtilen Hz. Nuh’un risaletinin umumi olduğu, “Vedd, Süva, Yeğus, Yauk ve Nesr” adlı putlara tapan halkını uyararak, onların başına gelecek azaptan sakınmalarını ve böylece onları Allah yoluna davet etmeye çalışan, Allah’ın güvenilir elçisi ve O’nun çokça şükreden bir kulu olduğu belirtilmektedir.”

“O, kavminden üç şey istiyordu: Putlara tapmayı terk edip Allah’a kulluk etmek, Allah’tan kokup günahlardan uzak durmak ve peygamber olarak kendisine itaat etmek. Nuh (a.s.) tebliğ yaparken karşısında, hakkı duymak istemeyen kulaklar, irfana kapalı ve kılıflı kalpler, taşlaşmış akıllar, kayadan daha katı ruhlar, demirden daha kavi, öğüt ve nasihat dinlemez dimağlar, korkudan ve azaptan ürpermez simalar buldu. Nasihat ettikçe çıldırıyorlardı. Aralarında peygamber olarak, 950 sene kaldı.”

Hz Nuh ile kavmi arasında çok uzun ve aynı zamanda ilginç bir mücadele süreci yaşanmıştır. O, kavmine kendilerine gönderilen Peygamber vasıtasıyla kurtuluşları için tevhit inancından ayrılmamalarını çok zor şartlarda, uzun zaman ve olağanüstü bir sabırla anlatıyordu. Onlar ise bütün bu ısrarlara rağmen tevhit inancını bırakıp bunun tam zıddı bir şekilde putlara tapıyorlardı. Bununla da yetinmeyip O’nu alaya alıp işkence ediyorlardı. Kavmiyle uzun ve amansız bir mücadele süreci geçiren Hz. Nuh’tan şöyle bahsedilmiştir:

“Yaşadığı dönemin krallarından Mahvil’in torunu Azre ile evli olan Hz. Nuh, krala davetini anlatınca hapse atılıp işkenceler görür. Israrla tebliğe devam ederken, kavmi, ‘La İlahe İllallah’ sözünü duyunca parmaklarını kulaklarına tıkayıp, başlarını da elbiselerinin içine sokarlardı.Peygamberlerine hakaret edip döver ve yüzüstü yere düşür, kan revan içinde kalıp bayılıncaya kadar bırakmazlardı. Yine de tebliğinden vaz geçiremeyince onu etkisizleştirmek için ‘mecnundur, yaptıklarından mesul değildir’ derlerdi. Hatta zamanın Babil kâhinleri O’nun öldürülmesini istiyorlardı.

Hz. Nuh ise ayılınca: ‘Kavmimi hidayet et Allah’ım! Zira onlar bilmiyorlar’ diyordu. 950 yıl boyunca putları bırakıp tek olan Allah’a ibadet etmeleri konusunda uyarılarına devam etti. Kavmi, O’nun bu davetini kabul etmedikleri gibi, tevhit inancından daha da uzaklaştılar. Çok sabırlı ve halim biri olmasına rağmen ona o kadar zulmetmişlerdi ki nihayet: “Ya Rab! Yeryüzünde dolaşan, bir kâfir bile bırakma! Zira bırakırsan onlar senin kullarını senin yolundan saptırırlar ve sadece kendileri gibi kâfir ve ahlaksız çocuklar dünyaya getirip yetiştirirler diye beddua etti. Bundan sonra oluşacak olan doğal afete (tufan) karşı alınacak tedbirler kendisine vahiy edildi. Hz. Nuh, bir marangoz idi. Gemiyi Allah’tan gelen bir vahiy ile O’nun inayet gözü altında yapması emredildi.”