NASIL OKUMALI?

“Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülakattır” diyor Cemil Meriç, “Bu Ülke” adlı eserinde. Yazara teslimiyeti reddeden okuma kültürü… Yazarın kurduğu hayat örgüsünü, düşüncelerindeki akışı irdelemeden, öz düşünceler ile karşılaştırmadan yapılan okuma eylemi, karşımızdakini yalnızca dinleme pasifliğidir. Meşkten uzaktır ve onda sohbet yoktur. 

***

Ne okuduğumuz önemlidir ama ondan daha önemlisi nasıl okuduğumuzdur. Bence okumanın tadına varmak için yazarla hasbıhâl eylemeli okur. Kâh gülümseyerek kâh üzüldüğünü belli ederek kâh onaylayarak kâh karşı çıkarak kâh kendinden bir şeyler katarak okunan her kitap sindirile sindirile okunuyor demektir. Okuma eyleminin, okurun da aktif olduğu böylesi eleştirel sofrada tadına doyum olmaz. Aşk tek taraflı meşk karşılıklı…

***

Ruh ve bedenden müteşekkil insanoğlu barındırdığı bu iki bahşi koruduğu ve onlarla barışık olduğu sürece yaşamdan daha bir zevk alır. Muhatabı olduğumuz nasılsınız sorusuna verilen iyiyim cevabı hem bedenin hem ruhun sağlıklı olduğu yönündedir. Sağlıklı olabilmek için beden, bilinçli ve istikrarlı egzersize; ruh da düzenli ve yine bilinçli okuma eylemine ihtiyaç duyar. Okunanı belleğindeki yaşantı ve bilgilerle zenginleştiren okur, analitik düşünce yolunda sentez yeteneğini de geliştirir. Yazarın örgüsünü kurduğu hayata ya da düşün alanına nüfuz ederek bazen itiraz etme bazen uzlaşma, sağlıklı okuma yöntemidir. 

***

 “Boş zamanlarınızı nasıl değerlendirirsiniz?” sorusunun cevaplarından biri “kitap okuyarak” olmamalı bence. Hayatı anlamlandırmada özel bir yeri vardır okumanın zira. Ona hayatın olmazsa olmazı gibi bakıp özel zaman ayırmalı. Okurken yazara odaklanmalı, yazılanlara dikkat kesilmeli. Dış etkenlerin bu keyfi bozmaması için de önlem almalı. 

***

Ses, ısı, ışık, renk, mekân, okuma yolculuğunda okurun dikkatine hizmet etmeli ya da konsantrasyonun her ortamda uyanık tutulabileceği zamanlarda “top atsalar duymaz” kabilinden okunanın içine dalmalı. Hazin bir olaydan etkilendiysek, yaşantımızdan benzerlikler bulduysak parmaklarımızı kitabın arasına koyarak o hüznü yaşamaya fırsat vermeli; bir nefes güleceksek kısa da olsa bu anı tatmaya virgül koymalı. Yerine göre düşün alanımıza başvurarak meşkin letafetini çıkarmalı… 

***

Ben okuduğum sayfaların kenarına, yeri geldiğinde kendi düşüncelerimi içeren kısa notlar düşerim. Bazen de sonradan baktığımda anlayabileceğim şekilde çizimler, işaretler bırakırım. Bu eylemin, okuduğum konuyu netleştirmeme, daha iyi anlamama ve konuyu özümsememe yardımcı olacağına inanırım.

***

Her okuduğumuz kitapta hayat zenginliğimiz artar, düşün alanımız cilalanır. Okuduğumuz eser bir hayat örgüsü ürünüyse yeni insanlarla, yeni hayatlarla tanışıyoruz demektir. Fikir eseriyse, meslekî bilgiler içeriyorsa ekin dünyamıza damlalar akmakta. Her iki hâl, kelime dağarcığımızın yeni keşiflerle enginleşmesine, zihnimizin berraklaşmasına adım atmakta…

***

Düşüncelerimden okurun yazarla cedelleşmesi anlaşılmamalı. Zira böyle bir okuma önyargılı okuma anlamına gelir ki kastımız bu değildir. Yazarla münazara değil onunla müzakere… Yazara karşı duruş değil onun fikirlerini, anlatımını kendi dünyamızda biçimlendirme, ona arkadaş olma… Okunana şüphe ile yaklaşma değil itiraz hakkımız saklı kalmak kaydıyla yazarla meşk etme… Yeni fikirlerin ortaya çıkmasına kapı aralama demektir bu. Okunanı zihin süzgecinden geçirerek yaşama renk katma, söylenenlerden söylenmeyenleri çıkarma eylemidir. Dikkatle birlikte rikkattir. 

SON SÖZ

Tüm okuyucularımın Kurban Bayramı’nı tebrik ediyor ve bu yazıyı bir de lütfen düşüncelerim ve tavsiyelerim doğrultusunda okumalarını istirham ediyorum.