MUTLULUK ALEGORİSİ
Önce Platon’un “Mağara Alegorisini”, kısaca bir hatırlayarak yazıya başlayalım" Mağara Alegorisi, insanların algılarının gerçeklikten ne kadar uzak olabileceğini anlatan bir metafordur. Alegori, insanların zihinsel evrimini tasvir ederken mağara içinde yaşayan insanların, gerçek dünyayı ancak duvarlarına yansıyan gölgelerden anlayabildiği bir mağarayı betimler. Bu gölgeler, gerçeklik yerine algılarımızın bize sunduğu yanılsamalardır.
***
Bu alegori, gerçek bilginin özgürleşme ve aydınlanma sürecinden geçtiğini ifade eder. "Şeklinde özetledikten sonra neden mutluluk alegorisi başlığı attığım daha iyi anlaşılacaktır. Mutluluk tanımımızın içi o kadar dolu ki mutluluğa erişmek neredeyse hayali bir durumu oluşturuyor. "Şu kadar para kazanırsam, kariyerimde zirve olursam, popüler olursam, güzel / yakışıklı olursam, müthiş bir eş ile evlenirsem, çocuklarım başarılı olursa mutlu olurum" vs.
***
Hedeflerine ulaştıkça geçici bir tatmin yaşar ve yine listeye yenilerini ekler durur insanoğlu. O mutluluk hep ulaşılacak, ama ulaşılamayan bir mertebededir. Ulaşılan tek şey ise "tatminsizlik." Mutluluk, kişilerde değil, başarıda değil, şeylerde değil, iç dünyamızda saklıdır. Kant'ın da dediği gibi, "sonsuz bir esenlik, kişinin kendi durumuyla ilgili bütüncül tatminidir mutluluk."
***
Son yıllarda özellikle sosyal medya mükemmeliyetçiliği diye bir "medya manipülasyonu" var ki o an, için kan ağlasa dahi çok mutlu ve güçlüymüş paylaşımları yapmak zorunda hissediyor insanlar. Herkes o kadar sorunsuz, sıkıntısız, kusursuz görünüyor ki, kendini başarısız, eksik hissediyorsun. Her yönden dört dörtlük olmak tanrıya ait bir sıfatken, neden bu Tanrıyla yarışımız? İnsanoğlu kusursuz değildir. Tam da burada yatıyor mutsuzluk kaynağımız. Kendimizi yoruyoruz.
***
Düzenin bize giydirdiği "makul insan" tanımına erişip, iki alkış almak için. En iyi, en kariyerli, en mevkili, en sevilen, en zengin, en güçlü olursak, mutlu olacağımız zannı için ben " Mutluluk Alegorisi" adını koydum. Schopenhauver; "mutluluk diye bir şey yok. Mutluluğu aramak sıradan insanlara has bir durumdur " der. Mutlu olmak için strateji kovalamak, cevaplar aramak yerine bazen de sorgulamayıp, teslimiyetin getirmiş olduğu huzurun akışına bırakmalı insan kendini.
Her anımızı mutlu geçiremeyiz. Zaten mutluluk bir düzmecedir. Mutlu olmak için başkalarının kalbine, takdirine, onayına varlığına muhtaçken insan nasıl özgür hissedebilir ve kendine saygı duyabilir. Kendine saygı duymadan mutlu hissedebilir mi?
***
Özgür hissetmediğimiz bir yaşamda ruh, bedene sıkışıp kalır. Bu durumda mutluluktan söz edilemez. Bağımsız ve özerk bir şekilde mutluluk tanımımızı belirlemeliyiz. Mutluluk sanılan şeyin; çevre, aile, toplum tarafından eylemlerimizi, tutkularımızı, eğilimlerimizi belirlediğini fark edeceksiniz.
Olduğun kişiyi sevmek, olduğun şeyin farkına varmak, olduğun şey olmaya cesaret etmek kendi mutluluk tanımını bulmana yardımcı olacaktır. Aksi durumda sana dışarıdan dayatılmış, sana ait olmayan "mutluluk" tanımınla mutsuzluk içinde yaşamı ıskalayacaksın.
***
Andrey Tarkovski'ye sorarlar," bu dünyada doğduğun için mutlu musun?" "Bu dünya mutluluğun aranacağı yer değil, bu dünya birileri mutlu olsun diye oluşmadı. Ancak buna rağmen birçok insan doğduğumuz bu dünyadaki varoluşun amacını "mutluluk" olarak görüyor. Bu dünya mücadele etmemiz için var. İçimizdeki iyilik ve kötülük savaşsın ve iyilik kazansın ki ruhsal olarak gelişelim" der.
SON SÖZ
Özetle bize başarıyı, gücü, parayı, eğlenceyi mutluluk olarak sunan bu yanılsama bir mutluluk alegorisidir ve bizim kendimize dönmemize bir engeldir.