MUSİBET VE NASİHAT

Atalarımız, “Bir musibet bin nasihatten daha hayırlıdır” diye ne de güzel söylemiş. Onlar söylemesine söylemişte, bizler bu güzel sözün gereğini ne kadar yapabiliyor veya ne kadar özünü benimseyebiliyoruz.

***

Her yıl yaşadığımız musibetlere ve bu musibetlerin sebep sonuç ilişkisine bakınca bir kulağımızdan girip diğerinden çıktını net bir şekilde anlayabiliyoruz. Yaşadığımız depremler, sel felaketleri, heyelanlar…

***

Hemen bu bir doğal afettir, Allah’tan geldi boynumuz kıldan ince bahanesine sığınıp vicdanımızı rahatlatmanın peşinde düşeriz. Son zamanlarda yaşadığımız olaylarda olduğu gibi.

***

Amenna tabiî ki hepimiz inanmış, iman etmiş kişileriz. Afetlerin Allah’tan geldiğine inanacak, bazı hadiselerin kendiliğinden yaşanmadığını idrak edecek kadar aklımız çalışıyor.

***

Ancak ne hikmetse o akıl, çekilen acıların tedbirsizlikten, dikkatsizlikten ve vurdumduymazlıktan meydana geldiğini bizlere bir türlü kabullendiremiyor.

***

Mübarek insan; dere yatağına ev yaparsan, çökme tehlikesi bulunan yerde yapılaşmaya izin verirsen, heyelan olabilecek yamaç alanlarda manzaralı bir hayat sürme gayretine girersen bir gün bunun bir bedeli olacağını düşünmelisin.

***

Elbette gün gelir o dere taşar, gün gelir o çürük bina yıkılır, gün gelir o yamaç heyelanla kayar gider sonra da geçersin karşı tarafa “Ne yapalım ilahi kader” dersin.

***

Kusura bakmayın ama bunun ilahi kaderle falan alakası yok. Bunun alakası olan tek durum var o da biz insanoğlunun aptallığı.

***

O yüzden artık bu acıları tekrar yaşamamak için acilen gerekenler yapılmalı, yerel yönetimler ve bakanlıklar nezdinde çıkacak kanunlar ve genelgeler ile gerekli tedbirler alınmalı, her türlü adım atılmalı ve olası felaketlerde yaşanacak can kayıplarının önüne geçmeliyiz.

MUSİBETLER DERS OLSUN

Eğer tedbir almaz ve Allah korusun diyerek işin içinden sıyrılmaya kalkarsak yarın bir gün yine benzeri felaketleri acı ve gözyaşı içerisinde izleriz. İşte onun için bu musibetler bize ders olsun. İnşallah herkes kendi payına düşeni alır.