MİRAS
Her gün onlarca insan tanıyorum ve o insanlardan bazen içimi ferahlatan hikayeler, bazen de içimi karartan “nereye gidiyoruz” dedirten hikayelere şahit oluyorum. Yaşananlar, yaşatılanlar, susulanlar ve anlatılanlarla hayat bir sazan sarmalı.
***
İnsanların tanışma hikayelerini hep merak ederim öyle güzel anlatımlar olur ki bazen içime bir bahar rüzgarı esintisi gibi serinlik verir ve keyif alarak dinlerim. Yine işim gereği tanıştığım dünyalar tatlısı bir hanımefendi ile sohbet ederken “hadi bana hikayeni anlat, nasıl tanıştınız, nerede buldun eşini” dedim.
***
Öyle güzel gözleri gülüyordu, öyle dolu dolu bakıyordu ki, bunu söylerken anladım ki mutlu bir hikaye dinleyeceğim. Mutlu hikayeler insana umut verir, şevk verir yaşama sevinci verir mutlu insan görünce içinde fırtınalar kopsa da sığınacak bir liman kadar güven verir ve bir anlık unutursun derdini kederini…
***
Eee hadi anlat dedim. “İzmir'de buldum” dedi. “İzmir'de ne işin vardı” diye sordum, gülümsedi ve şöyle anlattı:
“Bir köyde görev yapıyordum. Mesleğim gereği bir kaç köyde görev yaptım. Öyle zorluklar gördüm öyle sıkıntılar çektim ama öğrendiğim de çok şeyler oldu hayata dair. Genç kız olunca elbette köylerden talipler geliyor kibarca geri çeviriyordum. Öyle bir hal aldı ki artık sıkılmaya başladığım bir dönemde arkadaşlarım ‘bak tam sana göre birini bulduk bunu tanımanı istiyoruz’ dediler.
***
Yok istemem desem de yine görev icabı gittiğim bir İzmir ziyaretinde arkadaşlarım organize ettikleri bir yemeğe davet ettiler. Öyle güzel hazırlanmış bir sofra ki mest olmamak elde değil. Bana tanıştırmak istedikleri kişi hazırlamış sofrayı ben tabi nazlıyım rica minnet yemek yiyorum.
***
Benim bütün düşüncem negatif bu arada, hiç oralı değilim. Ta ki yemekten sonra söylenen o türküden sonra. Gözlerimin içine bakarak okuduğu o türkü beni benden aldı ve götürdü gönül dağının en zirvesine ve benim hikayem başladı. O türkü gönüllü adamla tam 11 yıl süren ama yokluğunda bile hala devam eden sevgim silinmeyen anılarım bitmeyen özlemimle ben hala onu yaşıyorum. Hiç gitmemiş gibi…
***
Tanıştık ve çok uzatmadan hayatlarımızı hiç kopmamak üzere Allah'ın emri peygamberin kavliyle birleştirdik. Mutfağa olan merakı öyle hat safhadaydı ki, beni asla mutfağa sokmaz yaptığım zamanda küserdi. Belli zaman sonra ben mutfaktan tamamen uzaklaştım o rahatlığı bana yaşattı.
***
Hafta sonu olduğu zaman kendimizi ya bir dağın eteğinde ya bir göl manzarasında ya da dağın en zirvesinde buluyorduk. Evlenirken benimle bir tek şartı vardı bir yere gidelim dediğim zaman lütfen terliklerin kapının önünde olsun çıkıp gidelim. Ben de anlaşmaya sadık kaldım on bir yıl boyunca ve eğer o yemek dağın başında yenecekse topladım çocuklarımı gittim.
***
Bir gün hayır demedim her gittiğimizde mutlaka araba bozulur ya da ters giden bir şeyler olur ama ben hiç sesimi çıkarmazdım çünkü güvenirdim. Güven bu hayatta bana verdiği en değerli şeydi. Sevgi bana bu hayatta verdiği en tükenmez şeydi. Saygı bana sunduğu en paha biçilmez öğretiydi.
***
On bir yıl boyunca her hafta sonu bir yerlerde ya yemekte ya gezmedeydik ve benim o dönemde istediğim dilediğim tek şey evimde bir hafta sonu oturabilmekti. Daha sonra anladım ki o on bir yıla aslında bir ömrü sığdırmak istemiş acelesi ondanmış.
***
Gülümseyen yüzünü, becerikli ellerini hiç eksilmeyen sevgisini bana bırakıp gitti. Ve o kadar dolu ki içim onunla yaşattığı her şeye söylediği her söze ben hala aşığım. İçimde yaşattığım sevginin sıcaklığı hem bana hem çocuklarıma hala yetiyor ve ben sonradan öğrenmek zorunda kaldığım yemek yapmayı artık onun öğrettiği gibi ve onun kadar güzel yapıyorum. Sevgi ve saygıyla her gün onunla uyanıp onunla uyuyorum. Bana bıraktığı bir miras varsa bu hayatta sevgi ve saygı”
***
Son noktayı koyarken de yine sevgiyle gülümsedi.
Dinlediğim bu hayat hikayesini kaleme aldım ki günümüzde yürümeyen ilişkiler çıkarcı yaklaşımlar, bir çırpıda başlayan ve biten evlilikler, sevginin anlamını kaybettiği saygının itibarını yitirdiği ve güvenin bozuk para gibi harcandığı bir toplum haline geldik.
***
Her gün insanların biraz daha ayrıştırdığını ve toplumsal güveni aslında kişisel arzularımıza kurban verdiğimizi hatırlatmak istedim.
***
Toplum bireylerden oluşur. Mutlu evlilikler, mutlu çocuklar, mutlu anne babalar mutlu bir toplum için egolarımızı, isteklerimizi, arzularımızı, tutkularımızı, hırslarımızı, bencilliklerimizi biraz törpülemek mi gerekiyor acaba diye soruyorum size…
GÜNÜN SÖZÜ
Yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Unutma ki, yaşadığın kadar yaşlanır ama yaşattığın kadar yaşarsın…