MEN DAKKA DUKKA

“Halep bir Sünni kentidir. Tarihi olarak böyledir. Sünni İslam medeniyetinin her yerine damgasını vurduğu bir kenttir. Bu şehri Rusya’nın himayesinde, Esad’ın yani Şii - Nusayri güçlerin himayesine bırakan politikaları çok ciddi sorgulamak gerekir. Bunlar öyle kendi haline bırakılacak konular değil, çok ciddi konulardır. Niye göçüyor oradan insanlar, çünkü katliam var. Tarihi kimliği değiştirme sonucu doğuracak bir süreç hepimizin gözü önünde yaşanırken buna karışmayın, seyredin yaklaşımı çok da anlamlı değil.”

***

Tam 8 yıl önce; Beşar Esed’in, Rusya ve İran’dan aldığı askeri destek ve bizzat YPG’nin sürece müdahil olarak Halep’e saldırdığı sırada Deniz Baykal’ın CNN Türk televizyonunda söylediği ifadeler. Siyasi yaşamına 60’ların sonunda CHP’ye katılarak başlayan, son derece “beyaz” olarak ifade edilen bir habitatta yaşamını sürdüren, sol düsturlu Antalyalı bir siyasetçiden bu açıklama beklenir miydi? Açıkçası sanmıyorum. Etrafında kümelenen insanlar gibi “sana ne kardeşim, bu Suriye’nin iç sorunu değil mi, sen kendi sınırlarından sorumlusun, Halep’ten bize ne, ne alakamız var” da diyebilirdi. Hatay’a, Antep’e arabayla, otobüsle giden insanların tabelada “aaa Halep yazıyor, burası yakın mı” demesine, Antepli tacirlerin ticari örf ve geleneğini bizzat Halep’ten alışına, geçmişteki Halep Eyaletinin Antakya, Antep, Kilis, Adana’nın bir kısmından oluştuğuna aldırış etmeden tabi.

***

Tıpkı bugünlerde bazı emekli askerler gibi; “Beşar Esed buranın resmi ve gerçek gücüdür, Suriye’ye 1000 km’e yakın sınırı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin anlaşması gereken güç bellidir. Türkiye ancak Beşar Esedle el sıkışarak YPG/PKK tehlikesini temizleyebilir” diyebilir miydi? Tabiki, bunun gibi bir çok şey. Peki Deniz Baykal neden bu şekilde bir tavır takındı sorusunun cevabının artık bir manası yok, açıkçası yaşarak ve öğrenerek gördük. Yaşasaydı; “bakın çocuklar” diyerek, 2016’da Halep’ten Türkiye’ye gerçekleşen göç dalgasını ve 2024’te sahada yaşananları işaret etmesi pek muhtemeldi elbette

***

29 Kasım 2024’te şehir merkezinin Beşar Esed unsurlarından temizlenmesi sonrası 30 Kasım 2024 sabahında Halep havalimanı, Kuveyris Hava Üssü, Halep’te bulunan Şeyh Maksut ve Safira beldeleri bizzat Beşar Esed rejim unsurları tarafından YPG’ye teslim edildi. Herhangi bir çatışma, zıtlaşma veya tenkitleşme dahi yaşanmadı mı diye sormanız pek doğal. Peşisıra olarak Beşar Esed YPG ile savaşmıyor mu, nihayetinde YPG onun topraklarında varlığını sürdürmüyor mu, Beşar Esed Türkiye Cumhuriyeti Devletini her yerde ve her fırsatta işgalci ve terör kaynağı olarak nitelendirirken YPG’ye herhangi bir şey söylemiyor mu soruları da devamında gelebilir. Hepsinin tek bir cevabı var: Hayır. Peki bazı emekli askerler, saha araştırması yapan “uzmanlar” ve medyacılar 2016’dan beri göstere göstere yaşanan bu gerçeği neden göz ardı etti? Neden bu kişiler hala garip, gerçeklikten tamamen bağı kopmuş uydurma hesaplara sığınarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile ahı gitmiş vahı kalmış, Rusya ve İran bizzat olmayınca korkuluktan ibaret olan Beşar Esed’in mafya rejimi ile yan yana getirmeye çalışıyor. Açıkçası buna hukuk sınırlarında cevap vermek çok güç. Hele ki Beşar Esed’in sanki daha önceden anlaşmışçasına YPG/PKK’ya bıraktığı alanlar tek tek Suriye Milli Ordusu tarafından arındırılmışken.

***

En başa dönüyorum; bütün bu olayların, Suriye’de yaşanan şehir ve alan sahibi değişimlerinin Türkiye ile ne alakası var da denebilir. Bütün bu keşmekeşin içerisinde Beşar Esed’in kağıttan rejimi yıkılmaya yüz tutarken kendisini hamisi ilan eden İran’ın apar topar Türkiye ile görüşme isteği sunması ve bu toplantının Dışişleri Bakanlığı çerçevesinde 2 Aralık 2024’te gerçekleşmesi süreçten bağımsız olabilir mi? Evet, bence de değil.

SON SÖZ

Bütün bunların üstüne ufak bir hatırlatma yapmayı bir görev addediyorum. Halepli Türkmen gazeteci İbrahim Bozan’ın yayınladığı ve selam gönderdiği ufak bir video kaydında anlaşıldığı üzere Halep Emevi Camiinde dün itibariyle akşam namazı kılındı. Eğer böyle devam ederse bundan sonra da böyle devam edecek. Hama'nın hesabı sorulmadı ama emin olunuz ki er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır, Halep terör unsurlarından arındırılacak diyen Karabağ’ın fatihinin de dediği gibi: “Ey Beşar, men dakka dukka.”