Mehmet Uçum: 15 Temmuz, 21. yüzyılın bugüne kadarki en büyük siyasal devrimidir
Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, sekizinci yılında 15 Temmuz’u Lider Medya Cumhurbaşkanlığı Muhabiri Dilhan Türker’e değerlendirdi. Milletin direnişini, “15-16 Temmuz Milli Demokratik Halk Devrimi” olarak niteleyen Mehmet Uçum, “15 Temmuz, 21. yüzyılın bugüne kadarki en büyük siyasal devrimidir. Bu devrim “Milli Demokratik Halk Devrimi”dir dedi. Uçum, 15 Temmuz’da halkın milli iradeye sahip çıktığını vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili
Mehmet Uçum, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“15 TEMMUZ… CUMHURİYET
TARİHİNİN 2. HALK DEVRİMİ”
15-16 Temmuz 2016’da gerçekleşen Milli Demokratik Halk
Devrimi Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ikinci halk devrimidir.
Türkiye Cumhuriyeti halkın kanıyla yazdığı muazzam bir halk
devrimi olan Kurtuluş Savaşının sonrasında kuruldu. Kurtuluş Savaşı Atatürk
liderliğinde Anadolu’nun kapsayıcı felsefesine dayanmıştı. Kurtuluş felsefesi,
Anadolu’nun tüm bölgelerini, tüm kimliklerini ve tüm değerlerini kuşatmayı esas
aldı. Bunu kurtuluşun “Anadolu Kapsayıcılığı” olarak adlandırmak mümkün.
Nitekim bu Anadolu kapsayıcılığının ikinci en bariz örneğine de 15-16
Temmuz’daki milli demokratik halk devrimi sırasında şahit olduk.
“YENİ TÜRKİYE’Yİ
HAZMEDEMEDİLER”
Kurtuluş Savaşımız, emperyalizmin hem klasik hem yeni
sömürgeci yaklaşımlarına karşı tüm mazlum milletleri etkileyen 20. yüzyılın en
büyük başkaldırısıdır. 21. Yüzyılın emperyalizme karşı en büyük başkaldırısını
da bu halk 15-16 Temmuz’da gösterdi.
Tabi ki emperyalist güçlerin Atatürk liderliğindeki bağımsızlık savaşı
sonrasında kurulan yeni Türkiye’yi hazmetmeleri kolay olmadı, bu hazımsızlık
halen devam ediyor. Yüzyıldır Türkiye aleyhine sürdürülen operasyonların da
arkasında bu gerçek yatıyor.
“ATATÜRK EMPERYALİST
YAYILMACILIK ORTAMINDA VE FAŞİZMLERİN
YÜKSELDİĞİ KOŞULLARDA BİR HUKUK DEVLETİ KURMAYI BAŞARDI”
Birinci Dünya Savaşı askeri olarak bittikten sonra dünyadaki
emperyalist güç savaşları siyasi ve ekonomik olarak devam etti, yükselen faşizm
ve otoriter rejimlerin belirlediği dünya ortamında Türkiye, Cumhuriyetin
ilanıyla kuruluş aşamasına geçti. Tarihsel olarak birtakım kaçınılmazlıklar,
zorunluluklar ve tercihler nedeniyle bazı olumsuz iktidar pratikleri ortaya
çıksa da Atatürk laiklik esasına dayalı bir hukuk sistemi inşa ederek, hukuk
düzeni olan bir ülke kurmayı başardı.
“CUMHURİYET VE
KAZANIMLAR HİÇBİR İDEOLOJİNİN TEKELİNDE DEĞİL”
Ülkemiz kuruluş sürecinin son aşamasına kadar büyük bedeller
ödedi. Cumhuriyet ve kazanımları da bu bedeller sonucu elde edildi. Bugün
üzerinde hiç kimsenin tekeli olmayan, ideolojik olarak asla değiştirilemeyecek,
hiçbir çevre ve kesimin bir başkasına üstünlük aracı olarak kullanamayacağı
milletin tamamına ait olan Cumhuriyet kazanımları bundan sonra da Türkiye
toplumunun tamamına ait olan kırmızı çizgilerimiz olarak devam edecek. Bu
değerler dar ideolojik anlayışlara referans yapılamaz ve hiçbir alt grubun
tekeline sığmaz.
“ERDOĞAN,
ANTİDEMOKRATİK DÜZENDE DEMOKRATİK MERKEZ KURMAYA ÇALIŞTI”
Yirmi Birinci Yüzyılın başından itibaren Recep Tayyip
Erdoğan liderliğinde Türkiye’de gelişen yeni siyasal yaklaşım, devlet ve toplum
arasındaki temel çelişkinin ürettiği sorunları çözmeye yöneldi. Bu yeni siyasi
yaklaşım üzerinden; 2002 ile 2016 yılları arasında; anti-demokratik, halka
mesafeli, vesayetçi, oligarşik ve otoriter rejim içinde bir demokratik merkez
kurulmaya çalışıldı. Bir başka ifade ile 15 Temmuz’a kadar yaşadığımız siyasi
tecrübe anti-demokratik bir sistem içerisinde demokratik merkezin oluşturulması
ve güçlendirilmesi çabası olarak tanımlanabilir. Bu dönemde Erdoğan
liderliğindeki demokratik merkez; hak ve özgürlükleri genişletmeye, ekonomik
büyümeyi sağlamaya, refahı arttırmaya çalışırken, devlet içinde kadrocu
hareketlerin işgaline müsait kapalı yapılar boş durmadı. Bu anti demokratik
kapalı yapılar ve kadrocu hareketler millet ve halk karşıtı birçok devlet
pratiğine imza attı. Bu devlet ve millet düşmanı kadrocu hareketlerden en uzun
sürelisi ve en etkili olanı 2016 yılına gelinceye kadar 45 yıldır gizlice
faaliyet gösteren FETÖ örgütlenmesiydi.
“FETÖ’CÜ ÇETE TEK
TİPÇİ REJİMİ HEDEFLEDİ”
15 Temmuz’da, uygulama merkezini ve ana omurgasını FETÖ’cü
çetenin oluşturduğu, ideolojik merkezi dışa bağımlı bir devirme ve işgal
kalkışması yaşandı. Bu kalkışmanın devirme amacı demokratik merkezi tasfiye,
işgal amacı Türkiye’nin bütünlüğünü parçalamaktı. Bu kalkışma gerici ve faşist
bir kalkışmaydı. Gericiydi, çünkü Türkiye’yi bulunduğu konumdan ve gücünden
geriye götürmek; ülkemizin ekonomik, tarihsel, kültürel birikimini ve inanç
değerlerini tasfiye etmek hedefiyle hareket edilmişti. Faşistti çünkü ülkemizde
tek tipçi, totaliter bir rejimi hedeflemişti.
“DEMOKRATİK MERKEZ
ERDOĞAN LİDERLİĞİNDE GÜÇLÜ TEPKİ VERDİ”
15 Temmuz’da devlet ve millet düşmanı FETÖ’cü çete ile
işbirlikçisi diğer kadrocu grupların işgal ettiği anti-demokratik sistem ile
demokratik merkez arasında büyük bir çatışma ve yüzleşme yaşandı. 15 Temmuz’da
demokratik merkez, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın liderliğinde çok güçlü bir tepki
verdi. Halk canını hiçe sayarak destansı bir direniş sergiledi, bu kalkışmayı
yerle bir etti. 15 Temmuz’da tüm dünya, yeni tipte bir siyasi liderliğe ve
tarihin en büyük halk devrimine şahitlik etti.
“TÜRKİYE YÜZYILI
VİZYONU MİLLİ HALK DEVRİMİNİN SONUÇLARINDAN BİRİ”
Böylece ülkemiz, ikinci kurtuluş mücadelemiz olan 15 Temmuz
Milli Demokratik Halk Devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti’yle başlayan kuruluşunu
tamamlama aşamasına geçti yani kuruluşun ikinci aşaması başladı. Türkiye
Yüzyılı Vizyonu da işte bu milli demokratik halk devriminin sonuçlarından
birisidir.
“BİRİNCİ KURTULUŞUMUZ
AÇIK İŞGALE KARŞIYDI İKİNCİSİ ÖRTÜLÜ İŞGALE KARŞI”
Birinci kurtuluşumuz
açık bir emperyalist işgal ve bölme hareketine karşı halkımızın yaptığı
savaştı. İkinci kurtuluşumuz ise iç dinamikleri kullanarak örtülü bir
emperyalist işgal ve bölme hareketine karşı halkımızın verdiği eşsiz
mücadeledir. Birinci kurtuluşta, Atatürk gibi bir dünya lideri ve Anadolu
halkının fedakâr mücadelesiyle başarılı olduk. İkinci kurtuluşta da Erdoğan
gibi 21. Yüzyılın en önemli doğrudan/organik lideriyle ve halkımızın büyük
direnciyle başarıya ulaştık. Her iki kurtuluş savaşımız da şehitlerimizin ve
gazilerimizin canlarıyla, kanlarıyla, muazzam mücadelesi ve fedakarlığıyla
ışıklandı.
“BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN
TEK KURTULUŞUN İKİ AŞAMASI”
Birinci ve ikinci kurtuluş, Türkiye’ye karşı yüzyıldır devam
eden işgal ve parçalama saldırılarına karşı yürüttüğümüz mücadelenin iki dönemidir.
Bu yüzden birbirinden kopuk değil, birbirini tamamlayan görkemli bir milli
mücadelenin farklı dönemleri ve birbirinin devamı olan tek bir kurtuluşun iki
aşamasıdır.
TÜRKİYE’NİN 21.
YÜZYILDAKİ DEVRİMİ!
15 Temmuz, 21. Yüzyılın bugüne kadarki en büyük siyasal
devrimidir. Bu devrim “Milli Demokratik Halk Devrimi”dir.
Bu devrim, tarihin şimdiye kadar gördüğü siyasal
devrimlerden farklıdır. Bu milli devrim ile emperyalist faşist güçlerin
ülkemize karşı giriştiği devirme ve işgal hareketi püskürtüldü. Vatanımıza,
değerlerimize sahip çıkıldı.
Bu devrim demokratiktir; çünkü halkımız milli iradeye sahip
çıktı, demokrasiyi korudu.
Bu devrim halk devrimidir; çünkü kadrocu hareketler değil,
bizatihi halkın kendisi, halkın organik ve doğrudan liderinin önderliğinde bu
devrimi başardı. Bu devrim ile kurumlarımıza yuvalanmış FETÖ’cü çete bozguna
uğratıldı, halk düşmanı tüm yapıların devletten tasfiye süreci başladı.
“ARTIK TÜRKİYE
YÜZYILI VAKTİDİR”
15 Temmuz devriminin ikinci aşaması olan inşa dönemi devam
ediyor. Artık bu dönem halkın milli devleti kurum ve kurallarıyla, milli
değerleri ve idealleriyle inşa etme dönemidir. Artık Türkiye Yüzyılı vaktidir.
15 Temmuz dünya siyasal tarihinin gördüğü en barışçı devrimdir. Devletine,
demokrasisine, vatanına sahip çıkmak için o gece sokağa çıkan milyonlarca insan
mala ve cana zarar verecek hiçbir eylemin içinde olmadı. 252 şehit verildi,
2193 canımız gazi oldu, halkımız tankların önüne yattı, göğsünü kurşunlara ve
bombalara siper etti ama hiçbir şekilde sivil çatışmaya sebebiyet vermedi, izin
vermedi.
“EN TEMEL GÜVENCEMİZ
HALKIMIZIN MADDİ VE MANEVİ GÜCÜDÜR”
İşte bu nedenle bugün en gür sesimizle diyebiliyoruz ki; bu
halkın, aklı, vicdanı, bilinci, adalet duygusu ve irfanı, yurdun, demokrasinin,
vatanın ve devletin korunmasının en temel güvencesidir.