MA'RİB SEDDİNİN YIKILIŞI

Sebe halkı, kendilerine verilen büyük zenginlikler içerisinde şımarıp azamet gösterisinde bulunmuşlardı. Oysa pek çok insan topluluğunun özendikleri ve onların yerinde olmak istedikleri Sebe halkı, Allah’ın vermiş olduğu azap ile Kur’an’da da belirtildiği gibi, kısa bir zaman sonra efsanelere konu olan bir kavim haline geldiler.

Arim Seli ile gelen felaketten sonra bölgede çölleşme başlamış, tarım alanlarının yok olmasıyla Sebe Kavminin en önemli gelir kaynağı da ellerinden çıkmıştır. Allah’ın kendilerine iman etmeye ve şükretmeye çağırmasına kulak asmayan halk, sonunda böylesine bir felaketle cezalandırıldı.

Selin verdiği büyük tahribattan sonra kavim çözülme sürecine girdi. Halk, evlerini terk ediyor ve Kuzey Arabistan’a, Mekke’ye ve Suriye’ye göç ediyordu. Sebe Halkının yaşadığı ve artık tümüyle bir harabe konumuna gelmiş olan Marib, şüphesiz Sebe Halkıyla aynı hatayı işleyen herkes için bir ibrettir.

Sebe, sel ile alt üst edilen kavimlerin tek örneği değildir. Kehf Suresi’nde bahsedilen “iki bahçe sahibi” kıssasındaki bahçe sahiplerinden bahçesi göz kamaştıran sahibin davranış şekli ve akıbeti de Sebe Halkıyla aynı olmuştur. Onun hatası, Allah’ın varlığını inkar etmek değildi.

Aksine, Allah’a döndürülecek olursa daha iyi bir sonuçla karşılaşacağını öne sürerdi. İçinde bulunduğu refah ve zenginliği kendi başarısı olarak görmekteydi. İşte Allah’a ortak koşmanın bir yönü de budur.

Tümü Allah’a ait olan mülkü sahiplenmeye kalkmak ve Allah korkusundan uzaklaşmak. Bu, Sebe Halkının da yaptığı bir hatadır. Karşılaştığı ceza da aynı olmuştur. Tüm yurtları darmadağın edilmiştir ki, mülkün sahibi olmadığını, o mülkün kendisine verildiğini anlasın.

Kur’an’da Sebe Kavimi’nden ve Sebe Melikesi Belkıs ile Hz. Süleyman arasında geçen diyalogdan uzun uzun bahsedilmektedir. Kendisine kuşların dili öğretilen Hz. Süleyman Aleyhisselam, kuşları denetlerken onların arasında göremediği Hüdhüd kuşunun nerede olduğunu sorunca, Hüdhüd O’na Saba (Sebe) kavminden haber getirdiğini söylemiştir.

(Hz. Süleyman) Dedi ki: ‘O’nun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?’ Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: ‘Senin tahtın böyle mi?’ denildi.

Dedi ki: ‘Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk.’ Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler O’nu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekten O, inkâr eden bir kavimdendi. O’na: ‘Köşke gir’ denildi.

Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman) dedi ki: ‘Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir.’ Dedi ki: ‘Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.”

İLAHİ İRŞAD

Rivayete göre, Hz. Süleyman Sebe Melikesi Belkıs gelmeden önce, bir köşk inşa ettirtmişti. Bu köşkün avlusu billurdan yapılmış, altından su akıtılmış ve suya balıklar konmuştu. Belkıs, zeminin şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini sandığı için eteğini çekmişti. Bütün bu tedbir ve tertipler O’nun akıl ve bilgisine güvenini sarsmış, kendini İlahi irşadı kabule hazırlamıştı.