80’LER ÇOCUKLARININ ‘TRAVMATİK’ GEÇMİŞİ
Son zamanlarda “Bizim ülkemiz çocuk yetiştirmeyi bilmiyor” diye düşünür oldum. Şık bir mekanda, uçakta, otobüste, otelde veya markette Avrupalı bir çocuk ile Türk bir çocuğu ilk saniyelerde ayırmak hiç zor olmuyor benim için. Bir restorantta, Avrupalı bir anneyi elinde çorba kasesiyle çocuğunun peşinde koştururken göremezsiniz mesela. Ya da çocukların masadan kalkıp, ortalarda koşuşturduğunu bağrıştığını göremezsiniz.
***
Öyle zarif beyefendi, hanımefendi oturuşları var ki küçücük çocukların. Kraliyet mensubu birer yetişkinler adeta. Yemek siparişlerini kendileri belirliyor, kendileri yiyor, çatal, bıçak, peçete adabına oldukça vakıflar. Disiplinliler ve öz değerlerinin bilincindeler. Çocuklar, aile ve eğitim sisteminin aynalarıdır. Bir Amerikalı çocuk da Avrupalı gibi nahif ve bilinçli değil. Avrupa sisteminin gelmesi gerek ülkemize. Bilmiyoruz çocuk yetiştirmeyi.
***
Gerçi nereden bileceğiz pedagoji okumadan 80’ler, 90’larda çocuk olanlar anlar ne demek istediğimi. Şımarmak bir kenara dursun, sevgi gösterildiğinde otoritem sarsılacak" zihniyetindeki ebeveynlerin çocuklarıyız. Okulda ve evde sıra dayağına dizilirdik, üstelik tek bir kişinin yaramazlığı sebebiyle. Misafir gelince odanızdan çıkmayın, büyüklerin yanında konuşmayın, konuşursan gözler belertilir.
***
“Sen sus ne anlarsın”, “başkalarının yanında azarlamalar, utandırmalar” ama en tatlısı anne terliğiydi. Adeta annelerin milli silahıydı. Kulak çekmeler vardı bir de. Öğretmenler, erkek çocukların kulaklarını mosmor edene kadar çekerdi. Mr Spock gibi olurdu o kulaklar. Yani susturulmuş, azarlanmış, sevilmemiş bir neslin, kendi evlatlarını nasıl yetiştireceğini bilmemesi gayet normal. O bizleri sevmeyen anne-baba, akrabalar şimdi ise torunlarını şımartıp, ebeveynin koyduğu kuralları çiğneterek yine kendi evlatlarına zarar veriyorlar.
***
Muhtemelen vicdani boyutta ızdırap çekiyor onlar da. "Çocuğuma yapmadıklarımı torunuma yapayım" diyorlar. E bizler de ailemizden görmediğimizi çocuklarımıza sınırsız sunuyoruz. Anneler dünyanın 8. harikasını doğurmuş edalarında. “Özgür çocuk” diye diye hadsiz, terbiye bilmeyen çocuklar türettik. Yani bize verilmeyen ne varsa mislini çocuklarımıza sunduk ve "Çocuk-Erkil" bir nesil yarattık.
***
Halbuki aile travmalarımızı çocuğumuza daha iyi davranarak iyileştiremeyiz. Çocuklarımızın ağzının içine bakıyoruz. Sevgi, saygı göstermiyorlar bizlere, oldukça şımarık, tatminsiz asi ve saldırganlar. Kısaca 80’lerin, 90’ların çocukları arada kalmış ve hiç sevilemeyen bir nesil. Ne ebeveynlerinden sevgi, saygı gördü ne çocuklarından. Şu zorlu şartlara rağmen, hâla hayata göğüs gerip psikolojisini güçlü tutan tüm hepsini de yürekten tebrik etmek lazım. Gerçi ne kadar yetişkin olduk o da muamma. Yaş aldık ama hala ilk hayal kırıklıklarına uğradığımız, sevilmediğimiz çocuk yaşlarda kaldık.
***
Bir söz vardır; "İnsan ne kadar büyürse büyüsün hep sevilmediği yaşta kalır." Ne kadar doğru. Ayrı bir konu da çoğumuz o şımarık dediğimiz çocuklar gibi davranıyoruz. İlgi için, dikkat çekmeler, kimseyi beğenmeme, kalp kırma, alay etme, her şeye ama her şeye kusur bulma eğilimleri bunlar tekamül sahibi insan işi değil. Çocuksu davranışlar sergiliyoruz. Çocuklar gördüklerini kopyalar. Onlara "şımarık" deniliyor, yetişkinler yapınca adı "havalı" oluyor. İçerik aynı aslında.
***
Evliliğe bu kadar düşkün ülkemde, din, ahlak, namus kisvesi ile evliliğin bu kadar dayatıldığı, ülkemin okulları da zorunlu pedagoji dersleri verilip, sağlıklı bir nesil yetişmesini sağlamak çok mu zordu? Akademik bilgi her yaşta öğrenilir ama kimse bir daha çocuk olamıyor.