LALE DEVRİ’NDE 'RAMAZAN' AYI!
“Ramazan bereketiyle gelir” derdi eskiler. Geldi bereketiyle yine o mübarek ay. Yalnız bu defa zam bereketiyle… Normal zamanlarda zaten pahalı olan her şey, Ramazan dolayısıyla ateş oldu, el yakmaya başladı.
***
“Ramazan geldi, hoş geldi. Baklava tepsisi boş geldi.” Bu tekerlemeyi anımsamışsınızdır. Eskiden de Ramazan ayı için evlerde hummalı bir hazırlık süreci yaşanırmış. Bir ay boyunca oruç tutacak ev ahalisine iftarda çeşit çeşit yemekler ve tatlılar hazırlamak için yarışa girermiş ev hanımları.
***
Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarında başlayan yokluk ve kıtlık baklava tepsisini de halkın sofrasından kaldırmış ve o günlerden günümüze süregelen bu hoş tekerlemeyi çıkarmış. Baklava fakirin sofrasından kalkmış ama birilerinin hiç umuru olmamış. Onlar bolluk içinde yaşamaya devam etmişler.
***
E şimdi de durum aynı değil mi? Her gün gelen zamlarla ortadireğin beli biraz daha büküldü. Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana birilerinin umurunda mı? Tarih tekerrürden ibarettir, derler. Eskiden de zavallı halkın ahvalinden anlamayan bir güruh varmış.
***
Şimdi efendim mesele şöyle başlıyor: Lale devrini bilmeyeniniz yoktur herhalde. Hani şu canım İstanbul’un her yerine laleler ekilmiş saray eşrafı gününü gün ederken günlerden bir gün Patrona Halil isimli bir deli(!) bu güzelim laleleri ezmiş ve isyan başlatmış.
***
Evet aynen böyle anlatılır lisede. Ya da buna benzer bir şey. Kimse de demez ki kimdir bu Patrona Halil? Niye isyan etmiş? Efendim olay tam olarak şöyle gerçekleşiyor:
***
Olay yine böyle bir Ramazan ayında cereyan ediyor. 1718’den başlayıp 1730’a kadar süren Lale Devri, Padişah III. Ahmet’in, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın, Şair Nedim’in ve pek çok saray ahalisinin gününü gün ettikleri, keyiflerine keyif kattıkları dönemde halk yokluk ve kıtlıkla günü kurtarmaya çalışıyormuş.
***
Eğlence ve keyif öyle bir safhaya ulaşmış ki bazı şairler Ramazan ayı geldiği için üzüntülerini dile getiren şiirler dahi yazmışlar ancak yine de eğlenceye ara vermemişler. O dönemde Ramazan ayının başlamasına ve bitmesine hilâl gözlenerek karar verilirmiş. Tabi ki bu iş için eğitimli kişiler görevlendirilmiş vakti zamanında.
***
Hâl vaziyet böyle iken Padişah III. Ahmet, Sadrazaman Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın konağına eğlenceye gitmiş. Eğlencenin ayyukka çıktığı bir zaman bir de bakmışlar ki Ayasofya’nın minarelerinde kandiller yanıyor. Bu Ramazan’ın bittiğini, ertesi günün bayram olduğunu müjdeliyormuş.
***
Teravih için camilere giden halk yatsı namazını kılıp evlerine dönmüş ve bayram hazırlıklarına başlamış. Ancak padişah ve saray ahalisi hemen saraya dönüp olan biten hakkında malumat istemiş. Yapılan tetkikler sonucu bir yanlışlık yapıldığı ve Ramazan Bayramı’na bir gün daha olduğu belirlenmiş.
***
Belirlenmiştir belirlenmesine ama halkın ve bazı yeniçeri bölüklerinin bundan haberi olmamıştır. Ertesi sabah haberi geceden alan İstanbul ahalisi niyetlerini yapmış oruçlarını tutarken habersiz kalanlar sabah bayram namazı için camiye gittiklerinde acı gerçeği öğrenmişlerdir. Ne olmuşsa o zaman olmuş ve patlamaya hazır olan ahali, sarayın zevk içinde yaşamaktan Allah’ın dinini bile unuttuğunu, bunca insanı oruçsuz bıraktığını söyleyerek meydanlara toplanmış.
***
Sorumlular hemen idam edilmiş edilmesine ama saraydakiler asıl sorunları görmeyip olayı kapattıklarını düşününce Patrona Halil İsyanı başlamış, Padişah koltuğundan; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve Şair Nedim de tatlı canlarından olmuşlar.
***
KISSADAN HİSSE
Zenginin malı züğürtün çenesini yorar, diye boşa dememişler amma velakin bari şu kırkta birin esirgemeyin fakir fukaradan. Tamam bir ekonomik kriz var ama ey ahali siz de fırsatçılık yapmayın Allah rızası için. Devlet herkesin başına bir memur dikemez ki. Vicdanı elden bırakmayın. Fakir fukarayı da düşünün. Rabbena hep bana demeyin, azıcık diğerlerini de görün.