Antalya Bilim Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Yazar Dr. Murat Kaplan, Lider Gazete yazarı Eylül Ayça Karakuş ile gerçekleştirdiği röportajda, eğitim, felsefe ve psikoloji alanındaki derinlemesine görüşlerini paylaştı. Eylül Ayça Karakuş sordu, Murat Kaplan tüm samimiyetiyle yanıtladı. İşte o keyifli röportaj…
01.03.2025 - 09:00
YAYINLANMA18.05.2025 - 08:40
GÜNCELLEMEMurat hocamın değerli bir sözüyle röportajıma giriş yapmak istiyorum.
“Yeterince beklemeyi bilirseniz herkes kendini ele verir. ”
Merhaba sevgili hocam. Hoş buldum.
İstanbul’da doğup Antalya’da büyüyen bir Kahramanmaraşlı bilim insanı, araştırmacı yazar ve farkındalıklı yaşam konusunda kendisini eğitme niyetine sadakat gösterme çabasıyla kendini ve dünyayı gözlemlemeyi seven, genelde oldukça sakin, evinde ya da huzurlu bir ortamda oturup kitap okumaktan veya keyifli sohbet ortamlarında olmaktan hoşlanan, çok insan tanıyan ama özel hayatında dikkat çeker şekilde az sayıda insanla görüşen gayet seçici biriyim diyebilirim.
ÖĞRETMENLİK BENİ BESLİYOR, ÖĞRETİRKEN ÖĞRENİYORUM
Evet, başlangıçta öğretmenlik hayalleri ya da planı olmayan bir gençtim. Sonrasında ise hani derler ya ‘hayata bir kez daha gelsem yine öğretmen olurdum’, işte o sözün muhataplarından biri oldum. Belki de bu noktada mesleki yönlendirme konusunun ne kadar kritik olduğunu da hatırlatmak iyi olacaktır. Birçoğumuz lise sonlara kadar gelecekteki meslek dalımızın seçimine dair ciddi bir rehberlik alamadık bizim dönemimizde. O zamanlar okulumuzda rehber öğretmenler yerine sınıf öğretmenlerimiz vardı ve genel hal ve tavırlarımıza dair önemli konular dışında meslek seçimi konusunda bir yönlendirme ya da destek almadım. Babamın işi ve büyüdüğüm şehir nedeniyle de turizm alanında çalışarak büyüdüm ve neticesinde otelcilik sektöründe bir pozisyon olabileceği için o alanda eğitildim. Öğretmenlik konusu hiç aklıma da önüme de gelmemişti. Sonrasında İngiliz Dili Edebiyatı okurken ek gelir olması için o zamanın bilinen zincir bir dil okulunun Antalya şubesinde bir yaz stajı yaptım ve o dönemde öğretmenlik formasyonu adına eğitimlere katılmaya başladım. İlgimi çekmişti. Kalabalık olmayan dil gruplarına dersler vermeye başlayınca da büyük keyif almaya başladım. Sonrasında da olan oldu ve mezuniyetimle birlikte – bu kez bilinçli tercihle seçip – öğretmenlik yapmaya başladım. Hayatımı yeniden tasarlayan bir meslek olduğunu söylemem mümkün. Sınıfta, öğrencilerimle olmak kadar pek az şeyden keyif aldığımı söylemem mümkün 30 yılın ardından.
Gençlerle çalışmak, öncelikle örnek olmak sorumluluğunu hatırlatıyor. Bir de onların içinden geçtikleri birçok sürecin bizim zamanımızın kendi dinamikleriyle bizleri de etkilediğini bilip fark etmek paha biçilmez. Öğretmenlik yapıyorum ama esasen öğretirken öğrencilerimden daha fazla öğreniyorum demek çok doğru olur, çünkü gençlerin enerjileri, merak ve gayretleri bizi de en az onlar kadar olumlu etkiliyor. Ayrıca öğrencilerimin huzuruna çıkacağım her seferin öncesinde alan bilgim, duruşum ve sunacağım konuya dair sürdürülebilir bir güncellenme sürecinden geçiyorum. Bu büyük bir imkân. Öğretmenlik öğrenmenin sırrını kendi içinde taşıyor.
EĞİTİM SES KAYITLARINDAN KİTAPLARA SÜRPRİZ YOLCULUK
Sürdürülebilir farkındalık temalı 5 kitaptan oluşan bir seriyi kaleme aldım. Aslında bu serinin sonuncusunu kaleme aldım demek daha doğru olur. İlk dört kitabın hikayesi ilginizi çekecektir. Ülkeme döndükten sonra her ay belli hafta sonları tüm gün süren bir ‘master class’ eğitimi verdim. Türkiye’nin çeşitli illerinden katılımcılar oluyordu. Her buluşmada farkındalık, psikoloji, davranış, psikolojik harp, yakın dövüş, hayatta kalma, insan tanıma gibi farklı konuları çalışıyorduk. Dersler gün boyu görüntü ve ses şeklinde kayıt altına alınıyordu. Yıllar sonra bu katılımcılardan bir öğrencim doğum gününde sürpriz bir hediye getirdi. Hediye bir flaş bellekti. Bana ‘bize çok değerli bilgiler verdiniz; o bilgilerin diğer insanlara da ulaşmasını istiyoruz; farkındalık konulu derslerinizin ses kayıtlarını word dosyası haline getirdik. Onları tasnif edip düzenleyerek kitaplaştırabilirsiniz’ dedi. Tabi böyle bir güzelliği hiç düşünmemiştim. Teşekkür edip ilk fırsatta inceledim dosyayı ve düzenlemeye başladım. İlk dört kitap (Hiç, Hatırla ve Unut, Sonun Başlangıcı, Hiç Yok’tan İyidir) o derslerin deşifrelerinin kitaplaşmış hallerinden oluştu. Beşinci kitap HAP Gibi FRKNDLK ise sonraki yıllarda verdiğim seminer, konferans ve eğitimlerden edindiğim ‘hap’ gibi beklentiler nedeniyle oturup dikkatle çalıştığım ve gerçekten ilk dört kitabın bir damıtılmış hali şeklinde kaleme aldığım bir kitap. Oldukça da beğenildi.
En çok toplumun her yaş ve sosyal düzeyinden insanın kitap fuarlarında imza ve söyleşi etkinliklerine gelip ‘onlara olumlu dokunuşlar yaptığımı söylemeleri’ beni mutlu ediyor. Biliyorsunuz bizler bu tür kitaplardan ciddi kazançlar elde eden insanlar değiliz. Bir roman ya da popüler kültür kitapları yazmayınca da oldukça seçici ve kısıtlı bir okuyucu kitlemiz oluyor. O kitapların asıl geri dönüşü bu anlamda parayla kıyaslanamaz insani dokunuşlar oluyor. Büyük keyif, onur ve sorumluluk.
İNSANIN KENDİNİ TEKRAR ETMESİ O KİŞİNİN YERİNDE SAYMASI DEMEKTİR.
Hem bir öğretmen hem de bir bilim insanı olarak her fırsatı kendi bireysel öz-değerlendirmeme ve donanımıma ayırıyorum. Bunu gönüllü olarak yapıyorum ama emin olun bu bir zorunluluk da. Çünkü her öğretmen zamanın ruhunu ve dinamiklerini yakından takip etmekle ve bunlardan kendine ve öğrencilerine (ya da okuyucularına) düşen kısımlarını paylaşmakla yükümlü. Aynı yerde kalan kişiler ve zihinler kokuşmaya başlarlar. Bu da önce o kişinin çevresini rahatsız edecektir.
Yıllar önce tanımadığım birinden beni çok duygulandıran bir mesaj aldım. Farkındalık serisinin ilki olan Hiç kitabıyla ilgiliydi mesaj. Kısaca şöyleydi: ‘Hocam merhaba. Siz beni tanımazsınız ama ben sizi Hiç kitabınızdan tanıyorum. Bir deneyime şahitlik ettim ve bunu sizin de bilmeniz gerektiğini düşünüyorum. Bir süre önce hastanede refakatçı olarak bulunurken aynı odada kalan 20’li yaşlardaki bir hastanın vefatı sonrasında annesi benimle konuştu. Elinde sizin kitabınız vardı. Oğlu çok hastaymış ve ölmeden önceki son zamanlarından her zamankinden daha sakin ve dinginmiş. Dediğine göre ölümü huzurla karşılamış. Bunun nedenini önce anlamamış ama sonra fark etmiş ki oğlu sizin son günlerinde Hiç kitabınızı elinden düşürmüyormuş. Bu kitabı okuyarak daha huzurlu bir halde veda etti bize dedi. Teşekkür ederiz.’ Bu mesajı okurken gözlerimden akan yaşı engelleyemedim. Bu ve benzeri kim bilir ne dokunuşlar oluyor ve bizlerin bunlardan haberimiz yok. Ancak ruhların özel bir alanı olduğuna inanıyorum ve orada bunlar biliniyor, hissediliyor.
YOL SOHBETLERİNDE KENDİMLE SOHBET EDİYORUM...
Okul iş ev arası araç seyahatlerimi de kıymetlendirmek için aklıma gelen konuları kısa kısa ses kaydı haline getiriyordum. Araçta geçem o zamanın da heba olmamasını istiyordu yüreğim. Oğlum Arif ve manevi oğlum Talatcan’a her zamanki gibi ses kayıtlarımı dinletiyordum. Bana ‘baba neden araçta bu ses kayyıtlarını yapmak yerine video kaydı yapsan ve bir platformda paylaşsan; insanlar çok beğenirler’ dediler ve mantıklı geldi. Öyle yapmaya başladım ve gördüm ki ciddi ilgi çekti. 155 videoya ulaşmışız bugün itibariyle. Şimdi de birkaç hafta önce başlattığım ‘yol arkadaşıyla sohbetle’ başlığıyla araçta şoför koltuğunun yanındaki bir yol arkadaşının sorduğu soruları yanıtladığım bir formatı başlattık. İlgi de gördü.
Çoğunlukla spontane gelişiyor çünkü yarın ya da bugün bir video yapayım diye çekmiyorum onları. Bir an içimde oluşan bir konu, bir deneyim, bana gelen bir soruyla oluşuyor içerikler. Son dönemlerde de sosyal medya ve e-postalarıma gelen benzer sorulara kısa yanıtlar şeklinde içerik belirlediğim de oluyor.
EN AĞIR OKUMAYI KENDİME YAPIYORUM
Yüz okuma ya da insan tanıma yöntemleri konusuna daha çok güvenlik, istihbarat, pazarlama satış profesyonelleri ilgi duyuyor. Ancak son yıllarda psikologlar, PDR uzmanları, liderler (yöneticiler) ve eğitimciler de ciddi ilgi göstermeye başladılar ve özellikle de bu grupların konuya ilgi göstermeleri beni çok mutlu ediyor. En çok kimi okumak istiyorlar sorusunun yanıtı ilginç gelecek. Çoğu kadın sevgilisinin ya da eşinin veya potansiyel adayların yüzlerini okumamızı istiyor ya da bunu kendileri yapmak için onları eğitmemizi istiyorlar. Etik bulmadığımız için bu tür talepleri karşılıksız bırakıyoruz.
Bizler en çok ve sık kendimizi okuruz. Bunu hem sağlıkla ilgili verilere ulaşmak ve uyarı işaretleri var mı diye yaparız hem de kendimize körleşmenin sıkıntısı konusunda eğitilerek bu noktalara geliriz. O nedenle belki de herkesten çok kendi yüzümü okurum. Bilinçdışımın beni uyardığı verilere rastlayana kadar kimseyi ve özellikle de eşimi dostumu analiz etmem. Ama hep dediğim gibi biri kızımla evlenmek için gelmişse onu detaylarıyla okur analiz ederim.
“ALTYAZILARIYLA İNSAN OKUMAK” KİTABI YOLDA
Harika bir kitap geliyor. Altıncı yıla yaklaştık bir kitap üzerinde çalışıyorum. İsmi de ‘Altyazılarıyla İnsanı Okumak’. İnsan davranışını, psikolojisini ve tepkilerini bilimsel altyapılarıyla ama hepimizin anlayacağı dille çalıştığım bu eser ciddi bir kaynakçayla da ilerleyen dönemlerde bu alanda çalışmak isteyen kişilerin el kitabı olacak diye düşünüyorum. Sadece yüz okuma değil sözsüz iletişim unsurları ve bilimi önceliklendiren özel bir kitap.
Sosyal medya platformlarında da dışarıda, gerçek dünyada nasılsam öyle olmayı tercih ediyorum. Anlamsız ve bizlere yakışmayacak içerikler paylaşmak yerine kitlesel katkısının olacağına inandığım ve alanımla ilgili farkındalık oluşturabileceğim konulara değiniyorum. Sosyal medyada en önemsediğim konulardan biri de mutlaka bana yazan herkese bizzat kendimin yanıt vermesi. Bana bazen ‘bu kadar kolay erişilebilir olma; kıymetin bilinmez’ uyarı ve tavsiyelerine hiç kulak vermiyorum. Madem bir platformdayız, üslup ve sınırlar bozulup ihlal edilmediği sürece herkese yanıt veriyorum. O alanın da kendine ait bir sorumluluğu olduğunun bilincinde davranışlar sergilediğime inancım da tam.
İnsan ve hayatı tanımlarken öğrencilerimle paylaştığım bir hususu sizinle ve kıymetli okuyucularınızla da paylaşmak isterim. İnsan, seçimlerindeki itinası çerçevesinde gelişmiş bir varlık. Biyolojik olarak hepimize verilen beynin çıktılarından birisi de zihnimiz, ya da aklımız. Seçimlerimizde akıllı olmak kritik öneme sahip. Hayat ise seçimlerimizin oluşturduğu bir yumak. Hayatımızı seçimlerimizle kimliklendirdiğimizi hatırlamamız önemli. Okuyucularınıza sağlık ve huzurla yapılan seçimlerle, huzurlu bir ömür diliyorum.
Kıymetli Murat hocam ile yapmış olduğumuz sohbetin sonuna geldik. Bu keyifli sohbet için Murat hocama teşekkür ediyorum. Keyifle okuyacağınız bir röportaj olması dileğiyle hepinize iyi pazarlar diliyorum...