KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI
Tarihler 17 Nisan 1940’ı gösterdiğinde tamamen Türkiye’ye özgü bir eğitim projesi olan Köy Enstitüleri’nin açılma kararı alındı. Tarıma elverişli geniş arazileri bulunan köylere veya hemen yakınlarına 21 bölgede hızla Köy Enstitüleri bir bir açılmaya başlandı. Ulaşım sıkıntısı olmasın diye özellikle tren yollarına yakın bölgeler seçilmişti. Sistem çok basitti.
***
İlkokulu bitiren Anadolu gençleri bu okullarda eğitim görecek ve okul bitince de köylerde öğretmenlik yapacaklardı. Sistem tıkır tıkır işliyordu. Öğrenciler kendi okullarını inşa ediyorlar ve orada çeşitli eğitimlerden geçerek öğretmen oluyorlardı. Bu okullardan mezun olan öğretmenler hem köylülere hem örgün eğitim verecek okuma yazma öğretecek hem de modern tarım tekniklerini öğretecekti.
***
Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları ve atölyeleri vardı. Derslerin yarısı örgün eğitim, yarısı da uygulamalı eğitimdi. Yani yaparak yaşayarak öğrenme durumu hakimdi.
***
Mustafa Kemal Atatürk: “Köylü milletin efendisidir.” demişti demesine ama maalesef köylünün, efendi olması birilerinin işine gelmiyordu. Ülkemizde köy kaynaklı her proje, bir şekilde engellendi.
***
Büyük toprak sahibi olan köy ağaları ve onların kentlerdeki iş birlikçileri köylünün uyanmasını ve kentleşmesini istemedi. Köylünün geri bırakılması her iki kesimin de işine geliyordu çünkü. Ama sonuçta onlar da kazanamadı ve ülkenin bütünüyle çağdaş kalkınmasının önüne geçilmiş oldu.
***
Köy Enstitüleri her açıdan donanımlı öğretmenlerin yanı sıra Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Behzat Ay, Kemal Bayram Çukurkavaklı, Mehmet Başaran, Dursun Akçam, Osman Şahin, Hasan Kıyafet, Talip Apaydın, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce gibi çok sayıda edebiyatçı ve sanatçı yetiştirdi. Bu üretkenlik toplumda yeni uyanışları sağladı.
***
Köy kaynaklı en önemli proje Köy Enstitüleri’ydi. Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in amacına uygun en aydınlık eğitim, kültür ve sosyal projesiydi. Köy-Kentler de ikinci büyük projeydi. O da doğmak üzereyken katledildi.
***
Köy ağaları, egemenliklerine son vereceği için Köy Enstitüleri gibi Köy-Kentler’i de hiç istemediler. Projeye kökten karşı olan kent efendileri de Köy-Kent projesinin köylülük projesi olduğunu ileri sürerek hedef şaşırttılar.
***
Oysa tam tersiydi; Köy-Kentler, köylüyü köyünde kentlileştirme sürecine sokmayı amaçlayan büyük bir ekonomik ve sosyal projeydi. Köylerle birlikte kentlerin kurtuluşu da bu projelerin amaçları arasındaydı. Ama projenin başarılı olmaması için güç odakları her yolu devreye soktu.
***
Maalesef bizim ülkemizde her başarılı iş muhakkak cezalandırılır. Bu da öyle oldu ve köy enstitüleri, II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Stalin’in, Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istemesi üzerine ABD’den destek istenmiş, ABD de bu desteği vermişti birkaç şartla. Bu şartlar içerisinde köy enstütilerinin kaldırılması da vardı.
***
Tarihler 1954’ü gösterdiğinde zamanla içeriği ve işleyişi değiştirilen sonrasında öğretmen okullarına çevrilen köy enstitüleri, komünistlerin, dinsizlerin yetiştiği fuhuş yuvaları olduğu iddia edilerek kirli bir kampanya başlatılmıştı.
***
Parlamentoda bir bütçe görüşmelerinde bir milletvekili “Köylere giden enstitü mezunları kendilerini Atatürk zannediyorlar.” demesi üzerine Hasan Ali Yücel: “Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir.” şeklince cevap verir. Velhasılı kelam bütün bu tantanalar yüzünden köy enstitüleri 1954 yılında kapatılır.
YA KAPATILMASAYDI
Eğer kapatılmasaydı şimdilerde köylü-kentli bütün ülke refah içinde yüzüyor olabilirdik. Şimdilerde utandığımız köylülüğümüzle gurur duyuyor olabilirdik. Temel besin kaynaklarını dahi ihraç ettiğimiz bugünler yerine bütün dünyaya biz ihraç edebilirdik her şeyi. Ve en önemlisi Kendi kendimize yetebilirdik.