KORONAYA KARŞI PSİKOLOJİK SAVAŞ

Evlilik ve aile danışmanlığı alanında uzmanlaşan psikolog Şenol Baygül, Lider Gazete’ye verdiği röportajda aile içi şiddet, boşanma oranları ve koronavirüs salgınının toplum üzerindeki etkisi üzerine önemli açıklamalarda bulundu. İşte Baygül ile yaptığımız röportajın detayları;

Röportaj: Mahsum ALTAŞ

KORONAVİRÜS SALGINI AİLE İÇİNİ NASIL ETKİLEDİ?     

Koronavirüs salgını sürecinde halk sağlığını koruyabilmek amacıyla Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı tedbirlerin yanı sıra ülke yönetimlerince planlanıp uygulanan seyahat kısıtlamaları, sosyal mesafe kuralı, sokağa çıkma yasağı, sosyal izolasyon, karantina, çalışma saatlerinde esneklik, uzaktan eğitim ve evden çalışma uygulaması insanların hayatında değişime neden olmuştur. Günlük hayatımızdaki bu değişikliklerle birlikte hayat koşuşturmacası içerisinde kendisiyle yalnız kalmaya alışık olmayan bireylerde panik atak, depresyon, kaygı gibi bireysel psikolojik sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu zamana kadar gün boyu uzun süre bir arada yaşamaya alışık olmayan aile bireylerinde birbirinin bireysel sınırlarına daha çok müdahale, çocukların evde eğitimle ilgili uyum süreçlerindeki zorluklar ve bu konuda anne babaya düşen sorumluluk ve beslenme alışkanlıklarımız tamamen değişti.

AİLE İÇİ ŞİDDETİN TEMEL NEDENLERİ NELERDİR?

Psikolojik anlamda zaten iletişim problemleri olan, çatışma sorunları yaşayan, birbirlerinin bireysel alanına saygı duymayan, aile içindeki eş, anne baba, çocuk rollerinin belirgin ve net olmadığı ailelerde, normal zamanlarda gündelik meşguliyetlerle göz ardı edilen ve tahammül edilen sorunlar aynı evde olmakla birlikte dayanılmaz bir hal almıştır. Diğer taraftan alkol, madde ve ilaç kullanımı, stres faktörlerinin artması, ekonomik zorluklar ve psikososyal ilişkilerin azalması, insanların gevşeyip rahatlayabileceği ortamların olmaması, en önemlisi de bireylerin öfkesini kontrol etmeyi, öfkesini sağlıklı ifade edebilmeyi bilmemesi, bireysel psikolojik uyumu nasıl yakalayacağını bilmemesi aile içi şiddeti ortaya çıkarmakta veya artırmaktadır.  Diğer taraftan salgından korunmak için en güvenli yer olan evde kalma sürecinde şiddete maruz kalan kadın, çocuk, yaşlı, engelli, göçmen ve yardıma muhtaç insanlar için en riskli yer olmaktadır. Bu süreçte normal koşullarda kendini daha fazla koruma imkanına sahip kadınlar şiddet uygulayan erkekler ile bir anda eve kapanmakta, istismar ve şiddetin arttığı bir sürece girmektedir

ÇOCUKLAR AİLE İÇİ ŞİDDETTEN NE GİBİ ZARARLAR GÖRÜYOR?

Anne babasının evde çatışma içerinde olması veya anne babanın çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı sıkıntılar farklı olmakla birlikte, Çocukların koronavirüs salgını sürecinde etkinlik ve hareket alanlarının daralması, ebeveynlerinin tükenmişlikleri ve işlerini evden yürütme durumları, ailenin yaşadığı ekonomik güçlükler çocuklarda agresifleşme ve sinirlenme gibi yıkıcı davranış problemlerine neden olmaktadır. Çocuklar bu süreçte korku, belirsizlik, fiziksel ve sosyal soyutlama deneyimleri yaşamakta ve eğitimden uzun süre uzaklaşabilmektedir. Bilinç ve farkındalık düzeyinin zayıf olduğu anne babalarda, evlilikleriyle ilgili sorunlara çocuklarını dahil ederek, çocukları kendi yanlarında bu çatışmaların tarafları haline getirmektedirler. Bu durum çocuklarda, duygusal stres, korku, kaygı, depresyon gibi psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Diğer taraftan şiddetle sorunlarını çözmeye çalışan ebeveynlerinden bunu gören, duyan çocukta kendi yaşadığı sorunlarda, şiddeti bir çözüm aracı rol model olarak görüp uygulamasına sebep olmaktadır.  Diğer taraftan çocuklar çok fazla teknolojik alet ve internet ile zaman geçirmekte teknoloji internet bağımlılığının yanında, içerik olarak şiddet içeren oyun filmlere çok maruz kalmaları da aile içi şiddeti tetiklemektedir.

BOŞANMA ORANLARININ ARTMASINI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?

Türkiye’de istatistiklere baktığımızda en çok boşanma oranı 20 yıllık evlilik ve bir yıllık evliliklerde olduğunu görüyoruz. Zamanın geçmesi, ilk yıllardaki aşk, nikah, yüzük evlilikleri korumaz. Evlilikleri sağlıklı sürdürebilmek için kişinin önce kendisini tanıması, evliliği anlaması, eşinin kendisinden önceki bireysel yaşamını devam ettirebilmesine imkan vermesi, ilişkilerini duygusal geliştirebilmesine yatırım yapması gibi düşüncelerle olur. Ancak genel bir kitle evliliği erkeğin dışarda bir işte çalışması,  evin maddi imkanlarını sağlaması, kadının ise ev işlerini yapması, çocuklara bakması şeklinde algılamakta ve buna göre yaşamlarını devam ettirmektedir.  Diğer taraftan pandemi sürecinde eve kapanmakla birlikte ertelenmiş veya hasıraltı etmiş sorunlar gün yüzüne çıkmak zorunda kaldı. Belki insanlar ilk defa kiminle evli olduklarının farkına vardılar. Salgın ölüm kavramlarının çok yoğun hayatımızda olmasıyla insanlar hep gelecek de yaparım diye ertelediklerini hayata geçirmek için hızlandılar. Bazıları ilk defa duygularına ve şuandaki hayatlarına önem vermeye başladılar.  Buda ayrılık kararını kaçınılmaz hale getirdi.

TÜRK TOPLUM YAPISINI BİRAZ YORUMLAR MISINIZ?

Türkiye’de bireyler için, aile kavramı en önemli değerlerin başında gelmektedir. Ancak bu değer verme anlayışını biz biraz kendimizi diğerleri için feda etmekle karıştırıyoruz.  Genel olarak ülkemizde kişiler kendinden daha çok çocuklarını, eşlerini, anne babalarını düşünür. Herkes bir başkası için yaşıyor.   Kendini tüketerek, kendinden vazgeçerek, kendi hayatını yaşamayarak bir başkasını yaşatmaya çalışıyor. Bunun da aileye değer vermek anlamına geldiği düşünülüyor Kendisince her şeyini diğer aile bireylerine verdiği için de onlardan da sürekli beklentiye giriyor.  Sıkça duyduğumuz, “Saçımı süpürge ettim”, “Sizin için çalışıyorum”, “Hayatımı size adadım” gibi söylemler ailelerde sağlıksız bir beklenti içine sokuyor. Bu beklentiler nedeniyle karşı tarafında kendisi için yaşamasına izin vermeyen kuşatma ve müdahalelere neden oluyor. Diğer taraftan eşler arasında bir elmanın iki yarısıyız anlayışı söz konusu, bu da yukarda ifade ettiğimiz gibi eşlerin mutluluğu eşte aramasına, eşini tüm hayatının merkezine koymasına onsuz hayatta var olamamasına sebep olmaktadır.  “Eşim benim her şeyimdir” anlayışı, eşini kendisinin hem anası, hem babası, hem arkadaşı, hem kankası görmesi her şeyi birlikte yapmak birbirinden beklemek bağımlı eşler ve bireyler var etmekte. En basit krizlerde aile dağılmasına sebep olmaktadır. Sağlıklı olan iki eşinde önce tek başına mutlu olabilen bir birey olmasıdır. Yani iki ayrı tüm kırmızı ve yeşil elma gibi kendi içinde tüm diğer taraftan kendi başlarına mutlu olmalarına rağmen birbirlerinden birlikteliklerinden keyif alabilmeleridir.

TOPLUMUN PSİKOLOGLALRA KARŞI ÖN YARGILARI VAR MI?

Geçmiş yıllarda, “Ben niye destek alacağım, deli miyim” anlayışı daha yaygındı. Günümüzde kitle iletişim araçlarının çoğalması, sosyal medya ve internet kullanımının artmasıyla, hele de son günlerde birçok dizi de ruh sağlığı uzmanlarına yer verilmesi, her sağlıklı bireyin bazen içinde bulunduğu duruma dışarıdan bakabilmek amacıyla psikolojik destek alabilmesinin normal ve sağlıklı olduğu anlayışı iyice benimsenmesine sebep oldu. Aile de kadınlar başta olmak üzere farklı yaş gruplarından insanlar artık çekinmeden psikolojik destek hizmetlerinden faydalanmaktadır.