Korku iklimi

İlk günlerinde “sadece Hamas’ın planı mıydı, fazla özgüvenin yarattığı boşluk mu” gibi birçok soruyu dahi gündem dışı bırakan 7 Ekim 2023 ve sonrasındaki süreci yaşadık, bu vaziyet ise hala -di’li geçmiş zaman kapsamında değil. Akabinde rafa kaldırılan soruların yerini ise İsrail’in Filistin’e uyguladığı şiddet pogrom mu yoksa soykırım mı acaba Uluslararası Adalet Divanında yargılanacak mı konuları ele geçirdi. Vaziyetin hala soru işareti olarak değerlendirilmesi bile birtakım şeylerin varlığını vurgular nitelikte.

***

Dünya kamuoyunda İsrail’in halihazırdaki karizması ve saygınlığının yerle bir olduğunu “özellikle sosyal medya takibi yaparak” görebiliyoruz buna hiç şüphe yok. Ancak kamuoyu yönlendirici unsurların böyle düşünmediği çok açık. Özellikle bilim, sanat, kültür alanlarıyla alakalı medyada pompalanan kişilerin kökeninin ortak noktada buluşması ise dikkat çekici. Altın oran ölçüleriyle yapılan değerlendirmede en yakışıklı erkeğin Yahudi oluşu ile 2024 Nobel Prize ödülünü alan bilim adamının da Yahudi oluşu aynı anda denk gelmiş olabilir mi? Olabilir tabi.

***

İklim aktivisti Greta Thunberg; yakın zamanda Filistin’deki vahşeti protesto eden bir açıklamada bulundu. Cevap ise yıldırım hızıyla geldi hem de varlığını iklim krizine dayandıran bir tüzel kişiliğin üyesinden. Alman Yeşiller Partisi üyesi Cem Özdemir “iklim aktivisti Thunberg’in varlığı herkes tarafından sorgulanmalı, Berlin’de Filistin için protesto eylemi düşüncesi gerçekten korkunç ve berbat” diyerek karşılık verdi. Bu da tesadüf tabi.

***

Almanya’nın tüm unsurlarıyla koşulsuz ve şartsız Yahudi varlığına biatı çeşitli sebeplere dayandırılabilir. Ancak Avrupa’daki diğer ülkelerin de bu tavırdan aşağı kalır yönünün olmadığı açık. Ya peki Avrupa’nın savunma gücü olan Amerika? Nedir Yahudileri bu kadar dokunulmaz, erişilmez kılan şey?

***

Var olan güçlerini doğru kullanıp, Amerika’da başlattıkları faaliyetlerini ise yavaş yavaş her yere yayarak Dünya’da görünmez bir hükümranlık kurmalarından. 1963 yılından itibaren faaliyetlerini sürdüren AIPAC, 1897’de başlayan Zionist Organization of America, 2000’ler başında Amerikan iktidarını ele geçiren Neoconservatist politikacılar ise zaten bu günleri hedefliyordu.

***

Resmi rakamlara göre 1 sene içerisinde 50.000’den fazla kişiyi katleden, bu sayının neredeyse 3 katı ağırlığında hafif ve ağır yaralıya sebep olan İsrail ve onu yöneten Yahudi anlayışına karşı “resmi çapta” bir eleştiri getirebilmeniz veya uluslararası çapta bir protesto eyleminin sergilenmesi hala da mümkün değil. Çünkü peşinizi bırakmayacak bir antisemitist baskılanmayla karşılaşıyorsunuz. Bütün bunları geçiyorum; Amerikan vatandaşı olan Ayşenur Ezgi Eygi’nin İsrail tarafından katledilmesi dahi vatandaşı olan devlet tarafından herhangi şekilde değerlendirilmeye alınmıyor. Bu işin sadece Amerika tarafı, yerine herhangi bir Avrupa ülkesini de koyabilirsiniz. Açıkçası senaryonun değişmeyeceği çok açık.

***

Peki, tablo bu kadar karanlıkken hiç mi sevindirici bir husus bulamıyoruz, bu tünelden çıkış yok mu diyecek olursanız hayır diyemem. Afganistan ve Irak’ın işgalinde dahi rahatlıkla yönlendirilebilmişken Filistin meselesinde medya yönlendiricilerin, lobi faaliyetlerinin, Yahudi Flantropistlerin dünya kamuoyunu İsrail yanlısı bir tarafa kesinlikle çekemediğini görüyoruz. Bu vaziyet son yüzyılda ilk ve tek. Bir türlü sonuç elde edilemiyor ve akabinde Yahudi şiddeti önünü almaksızın daha da büyüyor.

SON SÖZ

İş işten geçtikten sonra neye yarar demenin bu konuyla alakalı olmadığını orta veya uzak vadede görebileceğimizi tahmin edebiliyorum. Bu şiddet sarmalının katmanlanarak her yere sıçraması sonrası Dünyada yaşanacak bir toplu sinir krizi ve histerik davranış silsilesinin “aaa kral çıplak” dedirtmesi de olmaz şey değil.  Hangi kavram, başarı, yöntem vardır ki gündüzü gördükten sonra geceyi tatmasın. Bu dünya Süleyman’a dahi kalmamışken şimdi bu korku iklimine mi kalsın?