KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇMIŞ

"Gençlikte günler kısa yıllar uzun yaşlılıkta günler uzun yıllar kısadır"

‌Hatırlıyorum da çocukluğumuzda bir yıl çok uzun bir zamandı.  O bir yıl bitmez zaman geçmezdi. Ya da o kadar çok anılar biriktirirdik ki bize öyle gelirdi...

Çünkü çocukluğumun yıllarında dostluklar, komşuluklar, yoldan geçene çay ikram edecek samimiyet vardı insanlar arasında. Komşu komşunun gerçekten külüne muhtaçmış gibi kırmaktan korkar,  tavuğuna "kışt " demezdi ki komşusu yanlış anlamasın.

Sabah yataktan kalkıp gözlerini ovuştururken hiç misafire uyandığınız oldu  mu... Eskiden oluyordu işte, o günleri yaşamanın güzelliğini keşke o yaşta anlayabilseydim de daha sindire sindire yaşasaydım. Kızmasaydım mesela erken gelen misafire homurdanıp "sabahın küründe ne işleri var" diye... 

Kapımızı sürekli çalan çıkarsız yalansız dolansız insanlar vardı. Çat kapı yemeğe gelen  Allah ne verdiyse yediğimiz sıcak ortamlarda yapılan samimi sohbetler vardı. En önemlisi güven vardı kendini hissettiren, çünkü o dönemlerde toplumsal kültürümüzde baskın olan saygı vardı sanal insan ilişkilerini henüz tanımamıştık. 

Daha yüzünü bile görmediğimiz insanlara seni seviyorum diye yalandan sevgi kıvılcımları çakmamıştık ve sevginin bir anlamı vardı. Sevginin değerinin azaldığı, 'Aşk’ın saman alevi gibi yanıp yok edildiği, şiddetin, hiddetin arttığı şu günlerde özellikle…

Sevgi neydi diye sorsam eski topraklar sevgi emektir, sevgi vefadır, sevgi sadakattir, sevgi paylaşmaktır, sevgi gözlerini okumaktır, sevgi sabırdır, sevgi hiç fark ettirmeden ilmek ilmek yüreğe işlemektir diyecektir.

Ne varsa eskilerde varmış dediğime göre demek ki benimde tevellüt epeyce eskimiş. Neyse bu ayrıntı lütfen aramızda kalsın...

Sözün özü eskiden evlerimizde soba yanar ve o soba hem ruhumuzu hem bedenimizi hem de sohbetlerimizi ısıtırdı soba yanan odada is kokar...

Ve işte o is kokusu çocukluğumuzdu...

Sağlıkla sevgiyle esen kalın...