KIZILDERİLİLER VE YORUM MESELESİ!
Bugün benim yazılarım için haftanın son günü. Klasik bir
cuma yazısı. Suya sabuna dokunmadan, biraz daha stresten uzak, kent
meselelerini tartışmak yerine iki farkı konuda ile haftayı tamamlamak
istiyorum.
Birinci konum şöyle; ABD’nin New York kentinde, geçmiş
dönemlerde ‘Türkler ile Kızılderililer Arasında Ortak Bağlar’ adlı panel
düzenlenmiş. Paneldeki bilim adamı düzeyindeki konuşmacıların verilerine göre,
iki millet arasında müthiş BENZERLİK varmış.
İddiaya göre; Orta Asya ve Sibirya Türkleri ile
Kızılderililerin DNA örnekleri çakışıyor. ABD’nin bize karşı AŞIRI SEVGİSİNİN
ve stratejik ilgisinin bir nedeni de bu olmasın sakın! Bir dönem Prof. Dr.
Duran Canatan’ın araştırmasında da Pakistan Pencaplılarla akraba çıkmıştık.
Panele ilişkin o ilginç haberi okurken, şöyle bir düşündüm
de, gerçekten de Kızılderililer ortak yönlerimiz az değil...
Örneğin; Türkler, dumanlı havayı çok sever, Kızılderililer
de. Türkler, kızınca anında savaş baltalarını çıkarır gömdükleri yerden,
Kızılderililer de.Türkler, göçebe hayata alışıktır, Kızılderililer de. Türkler,
ata binmekten hoşlanırlar, Kızılderililer de. Türkler, göz boyamada acayip
başarılıdır, Kızılderililer de. Türkler az ve öz konuşur, Kızılderililer de.
Türkler, en güzel şeylerin üzerine TÜY dikmeye bayılırlar, Kızılderililer de!
Bunca ortak benzerliklerimize rağmen, ne Türklerin soyunun
Kızılderililere, ne de Kızılderililerin soyunun Türklere dayandığına İHTİMAL
vermiyorum ben. Neden mi; biz Türkler ok atmada Kızılderililer kadar yetenekli
değiliz. Hoş Mete Gazoz bu tezi biraz çürüttü. Lakin onlar da, b.k atma
konusunda, bizim elimize su dökemezler! İtirazı olan var mı? Yoktur sanırım.
Bu durumda, Kızılderililer ancak Türklerin uzaktan stratejik
akrabası olabilirler. Bizim benzimin solukluğu genetik değil, yediğimiz borç
kamçılarından! Haklı değil miyim yani? Diğer konuma gelince. Aslında günümüzde
çok düşünülmesi gereken bir konu. Yani ‘YORUM’ meselesi.
Gelin konumuza kıssadan hisse gibi hikaye ile girelim. Bir
adam kötü yoldan PARA kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Sonra,
yaptıklarından PİŞMAN olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu
Hacı Bektaşı Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister.
O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu.
Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaşı Veli; “Helal değildir” diye
bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve ayni
durumu Hazreti Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise; bu hediyeyi kabul eder.
Adam aynı şeyi Hacı Bektaşı Veli’ye de anlattığını ama onun
bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana Hazretlerine ve bunun sebebini
sorar.
Mevlana şöyle der;“Biz bir karga isek Hacı Bektaşı Veli bir
şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul
ederiz ama o kabul etmeyebilir.”
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı’na gider ve Hacı Bektaşı
Veli’ye, Hazreti Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir
de Hacı Bektaşı Veli’ye sorar.
Hacı Bektaşı Veli de şöyle der; “Bizim gönlümüz bir su
birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla
bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı
o senin hediyeni kabul etmiştir.”
İşte size anlayış ve yorumlama sanatının en ince ayrıntısı.
Dilerim bizlerde aynı yorumlama yeteneğine ve ruhuna bir gün kavuşuruz. Hayırlı
cumalar ve iyi hafta sonları.