KIRGINLAR VE KÜSKÜNLER!

Adaylar yavaş yavaş açıklanmaya başladı. Bazılarının bir bölümü bu hafta sonuna kadar, bazıları da hafta sonunda açıklanacak. İlçeler ise biraz daha bekleyecek gibi. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığı her parti için tam bir satranç oyununa döndü. Kimin hangi hamleyi yapacağı ince elenip sık dokunuyor. Algı ve kulisler aldı başını gidiyor.

Fakat yeni bir sezona merhaba deniliyor. Her seçim öncesi, kandırıldığı, ihanete uğradığı inancıyla, partisine, liderine, siyasete hatta kadere ve hayata küsen kitleler var. Listeye girememek, yer bulamamak en bariz küsme nedeni. Göze girebildiğini sanan aday adayları, gözden düştüğünü fark etmeyen aday adayları! Bu sezon KÜSKÜNLER ve KIRGINLAR sezonu!

Liderin sağ kolundan söz aldığını sananlar boynu bükük hale geleceklerinin bilincinde olmalı. Aksi halde içine düştükleri psikolojik girdapta boğulup giderler. Hala, “Bana bir şey olmaz, bu parti, bu memleket kaybeder. Benim değerimi bilmediler” diyerek, kendini kandıranlar. Her seçim öncesi varlardı, bu kez yine varlar.

Kimi küçük isyanlarda, kimi çarşıyı karıştırma atağında, kimi de şoku atlatana kadar inzivaya girecek. Ancak her şeye karşın, siyasetin bir kez daha ‘tavandan tabana’ kim varsa, herkesin tek ayak üzerinde bin bir dolap çevirdiği bir ‘meslek’ olduğu da bir kez daha ortaya çıkacak.

Geçmişte olduğu gibi bu seçim de çok küskün üretmeye namzet. Gençler, kadın adaylar, yöre adayları, dernek ve ‘kesim’ adayları, teşkilatlar-örgütler, yolun başında yarışı kaybetmiş aday adayı. Hepsi küskün, hepsi KÜSKÜNLER sezonundaki lig sıralamasında yer alıyor veya alacaklar.

Kimi liderine, kimi listede söz sahibi olana. En trajik kitle ise, adaylıkta kararsız olduğu günlerde çevresini saran eş, dost ve hısım akrabanın, “Senden iyisini mi bulacaklar, bu partinin bu devletin sana ihtiyacı var” gazına gelip sahneye çıkanlar olacak. Onlar kendilerine küskün olacak.

Tam roman gibi değil mi? Her şey var. İktidar, ihtişam, ihtiras, ittifak, itham, ihtilaf, isyan, istismar, inkar, inat, ihanet ve intikam. Aslında siyaset nihayetinde bir kadro işidir. Zaman zaman partilerin adaylarına dair kanaatlerin ifade edildiği yazılar kaleme alınmaktadır.

Bu tür yazılara adaylar taraf ve karşı olmak anlamları yüklenmekte ve bu anlayış üzerinden yorumlar yapılmamalıdır.  Oysa bir adaya karşı veya taraf olmak çok anlaşılmaz bir tutum değildir. Buradaki ahlaki kaygı bir adayı şahsi menfaat için desteklemek veya ona karşı olmakla eş değer tutuluyorsa buradaki yanlışlığı elbette tartışmalıyız.

Ama laf olsun diye aday olmuş, hayatında bir baltaya sap olamamış bir sürü insanın siyasette boy göstermesine tepki göstermekte bu anlayışın dışında tutulmalıdır.

Siyaseti madem insanlarla yapacaksak adayların belli bir kalitede olmasını da beklemek bunun tabii bir neticesidir. Dört kelimeden anlamlı bir cümle kuramayan adamların aday yapılmasına tepki göstermek birilerine karşı olmak veya birilerine destek vermek değildir.

Antalya’daki yaşanan siyasi gelişmelere baktığımız mana tam ders alınacak ibretlik görüntüler yaşanmaktadır. Bu görüntüleri herkesin özellikle gençlerin hafızalarına iyi kaydetmesi gerekir. Çünkü gelecekte aynı hataya düşmemek için bunları iyi sindirmek lazımdır.

Belki birçok kişi kötü örnek olunuyor diyebilir amma, bazen kötü örnekler gelecek için umut ışığı da olabilir. Bunu niye böyle düşünüyorum? Hemen söyleyeyim. Öyle laf olsun diye aday adayı olup sonra KÜSKÜNLER VE KIRGINAR ligindeki takımın oyuncusu olmamaları için.

--------------

HER ELİ TUTMAMAK GEREKLİ!

CHP ile eski HADEP, sonra hızla bir iki kez adı değişen ve en son DEM Parti olan, terör örgütünün TBMM’deki temsilcilerinin çektiği rest dün gündeme bomba gibi düştü. DEM Parti ile CHP arasında Antalya’da salon krizi yaşandı. DEM Parti, Antalya 1’inci Olağanüstü Kongresi'ni Kepez’deki bir düğün salonunda yaptı.

CHP'li Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin salon tahsis etmediğini ileri süren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Salon vermeyene oyumuzu vermeyiz” diyerek resti çekti.


Bakırhan, “Oyumuzu alacaksın, oyumuzla saltanat kuracaksın, ama Kürtler salon talep ettiği zaman vermeyeceksin! Antalya’da sizin huzurunuzda sesleniyorum; biz işbirliği de yaparız, güç birliği de yaparız, biz sizin yararınıza da olan her masada da otururuz. Burada bir problem yok ama biz asla bir faşiste, ırkçıya, bize selam vermeyene salon vermeyene oyumuzu vermeyiz” diyerek önümüzdeki süreçte yaşanacak büyük krizin ilk sinyalini verdi.

Buna sinyal mi dersiniz yoksa blöf mü dersiniz bilemem. Lakin terörün ve destekçilerinin elini tutanları nasıl bir zorlu süreç beklediği apaçık ortada.

Demek ki neymiş, “Her eli tutmamak gerekliymiş!”