KİME GÖRE LEHE HÜKÜMLER
Türk Ceza Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca çocuk; 18 yaşını doldurmamış kişi olarak kabul edilmektedir. Peki, Türk Medeni Kanunu kapsamındaki bazı özel nedenlerce reşit statüsüne erişebilmek mümkün müdür? Evet.
***
Ancak bu vaziyet
TCK’yi etkilemeyecek, çocuk statüsünde yargılama devam edecektir. Bu yüzden;
yargılama sırasında, yetişkin bireylere özel tanımlama konulmaz iken çocuklara
“Suça Sürüklenen Çocuk” denilmektedir. Bunun sebebi olarak yaş küçüklüğünün;
kusur yeteneğini azaltan veya ortadan kaldıran bir kavram olduğu belirtilir.
Unutulmamalıdır ki; çocuğun işlediği fiilin anlam ve önemi bilmesi
kavrayabilmesi halinde sadece cezai sorumluluk doğacaktır.
***
Fiili
işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup, onsekiz yaşını doldurmamış olan
kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektirdiği
takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla kadar hapis cezasına hükmedilir. Gerekçe
olarak “bu çocuklar hakkında ceza yaptırımının uygulanması, cezanın özel
önleme ve yeniden topluma kazandırma işlevi bakımından tamamen ters etki
gösterecektir” denmektedir.
***
Bu madde ve
gerekçelendirmesi uyarınca; “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” gerektiren
suç işlemeyi kafasına koymuş hukuk statüsünde çocuk birinin, atıyorum 17 yaş 10
aylık iken işleyeceği cezanın infazı ile 2 -3 ay daha büyükken işleyeceği
cezanın infazı çok daha farklı değerlendirilecektir.
***
Çünkü; yaş
küçüklüğünün, lehe hükümler kapsamında sanık kişiye uygulanması gerekliliği
mevcuttur.
***
Akla ve
mantığa yatmadığının, adalet kapsamında yaralayıcı bir nitelik taşıdığının
farkındayım. Kaç tane suç var ki; sonucu ağırlaştırılmış müebbet hapis olsun,
15-18 yaş aralığında olan birisi nasıl bu vaziyetin farkındalığında
olamayabilir ki diyebilirsiniz.
***
Cezayı özel
olarak önleme ve topluma kazandırma işlevi, bu tipte bir cezalandırmayı
kafasına koymuş hangi kişiyi rehabilite edebilir, bunun istatistiği hangi
aralıktadır, neden düşük ve hatta çok düşük bir ihtimal sebebiyle genel toplum
sağlığı tehlikeye atılmak istenmektedir diyebilirsiniz. Son derece de
haklısınız.
***
Jean Jacques
Rousseau’nun belirttiği görünmez nitelikteki toplum sözleşmesi; “bireylerin
özgür ve eşit kalarak, onun vasıtasıyla, doğa durumunu terk edip sivil bir
toplum inşa edebildikleri” olarak nitelendirilmiştir. Doğa şartlarına
direnebilmek, tehlikelerden sıyrılmak için bir değil birden çok kişi olma yani
toplumlaşma hali görülürken dahi bireyin “özgür ve eşit” kavramı baş noktada
değerlendirilir.
***
Doğaya karşı
tehlikelerden toplum ve onun gücü sayesinde kaçarken; burada yani toplum içinde
yaşadığı için bir başka kişi tarafından bırakın özgürlük ve eşitliği, yaşam
hakkının elinden alındığı ve bunun da herhangi bir tahrik veya taksir unsuru
içermeden gerçekleştiğini düşünün.
***
Toplum sözleşmesinin
olmadığı bir atmosferi ve insanın doğada yaşamaya devam ettiği ihtimalini
varsayalım. Açık konuşalım; insanı parçalayan vahşi hayvanın sebebi nedir?
İçgüdü, açlık ve hayatta kalma isteği. Herhangi bir sapkın his veya zevk alma
unsuru var mı? Hayır sadece ihtiyacı sebebiyle. Ya peki insanın sadece
öldürebilme gücüne haiz olduğu için zevkine ve sapıkça hislerle
gerçekleştirdiği infaz eylemi bu statüye konulabilir mi? Vahşi hayvandan da
daha aşağılık bir statüde değerlendirilmesi mümkün müdür?
***
Bu durumda
görünmez toplum sözleşmesinin varlığı ve bunun getirdiği hukukun saptanırlığı
ve işlenilirliği ne ölçüde olabilir? Vereceği kararın sağlığını ne ölçüde
değerlendirebiliriz? Ya da karar sonrası oluşacak toplum sağlığı nereye doğru
sürüklenir veya bu suçların adedi azalır mı, önleyici ve düzenleyici bir
nitelik görebilir miyiz? Hala toplum kalabilmek mümkün müdür?
***
İşte tam da
bu yüzden Mattia Ahmet Minguzi ve onun gibi birçok mazlum için adalet ve yeni
bir Türk Ceza Kanunu.