KİM NAMUSLU KİM NAMUSSUZ?
Bugün hiç de böyle bir yazıyı kaleme almak gibi bir niyetim
falan yoktu. Ancak öğleden sonra beklediğim bir telefon görüşmesi beni bu yola
sevk etti. Yazdıklarım için özür dilerim.
Dün Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen’i 29 Ekim’de yani
Cumhuriyet’in 100. yılında ortadan kaybolmasıyla alakalı ‘ŞEYTAN ALDI GÖTÜRDÜ
SATAMADAN GETİRDİ’ başlıklı bir yazım vardı.
Yazımın içinde tıpkı Manavgat halkı bende merak ettiği gibi
Şükrü efendinin kayboluşunu irdelemeye çalıştım. Eleştirmedim, sebeplerini
bulmaya çalıştım kendimce.
Hiçbir kelime ve sözcüğü hakaret içermeyen bir yazı. Sadece
yazımın son bölümünde Şükrü efendinin çocuğu ile ilçenin ileri gelen bir
isminin çocuğunun evlilik hazırlığından bahsettim.
Hatta bunu belirtirken de, “Duyumuma göre” ve “Benimkisi
niyet okumak” diye de vurgu yaptım. Birini aşağılamak veya duygularıyla oynamak
gibi bir niyetimde yoktu zaten.
Ancak ilçe halkının birçoğunun bildiği bir konuyu ben köşeme
taşıyınca meğerse bu iş gizli saklı yürütülüyormuş ki tepki gösterildi.
Şimdi şu işe bir bakar mısınız tepki gösterilen konu ne,
bizim irdelemeye çalıştığımız kayıp meselesi ne? Veya yazımın içine bakın bir
tek hakaret veya sövgü varsa çıkıp özür dileceğim.
Neyse. Yazımda adı geçen taraflardan biri beni sabah
erkenden aradı, “Keşke çocukların adını yazmasaydın” dedi. Kendisine dilim
döndüğünde izah etmeye çalıştım. Yazıyı kaldırmamı talep etti.
Yine uygun bir lisanla, bunun mümkün olmadığını, sitenin
veya gazetenin benim şahsi malım olmadığını ancak mahkeme kararı ile
kaldırdığını ifade etti. Anlayışla karşılayıp yargıdan karar çıkartacağını
söyledi.
Buraya kadar makul olan görüşme. Bundan sonra vahim, çirkin
ve yakışıksız. Oraya da geleceğim elbet. Ben oldum olası eleştirinin
gazetecinin en büyük silahı olduğunu bilen ve eleştirel gazetecilikten asla
taviz verilmemesi gerektiğini savunan bir gazeteciyim.
Türk toplumunun eleştiri, karşı düşünce açıklama gibi
konularda tuhaf bazı yanlış yönelimleri ve takıntıları var. Kim olursa olsun,
hangi görevi üstlenirse üstlensin asla eleştiriyi kabul etmiyor.
Toplumda eleştiriye tahammülsüzlük niçin yaygındır? Bunun
birçok nedeni var. Mesela kendisi sorgulayamayan, eleştiri yapamayan, hata
yaparım diye korkan insanlar başkalarının getirdiği eleştirilere kızarlar.
Bunun altında yatan temel neden psikolojiktir. Bir başka
önemli neden insanların yetişmesindeki biat kültürünün etkisidir. Oysa en
yanlış görünen eleştiriden bile bazen doğru bir şeyler çıkar.
İşin içinde hakaret, küfür filan yoksa yanlış da olsa eleştiri
iyi bir şeydir. İnsanın bir kez daha düşünmesini, olaya bir kez daha bakmasını
ve hatası, eksiği, yanlışı varsa düzeltmesini sağlar.
Türk insanının sorunu, eleştiri kültürüne kapalılığından
önce düşünce özgürlüğü ve ifade özgürlüğüne uzak olmasıdır. Dünkü gelen ikinci
telefonun ucundaki zat-ı muhteremde aynı bu yapıda olan birisiydi.
Ağzı bozuk, hakaret dolu, karşısındakini kendinden aşağı
gören, kibirli, kaba saba biri. Kim mi? Cumhuriyet’in 100. yılında HOOOP diye
ortadan kaybolan Manavgat Belediye Başkanı Şükrü Sözen!
Niye kaybolduğunu açıklamak yerine “Vay sen benim çocuğumun
adını nasıl yazında geçirirsin” diyerek hakarete başlayan birisi. Belediye
Başkanı olmuş amma hala sokak ağzı ile konuşuyor bu zat-ı muhterem.
Diyelim ki benim yazdığım yanlış veya hatalı. Böyle bir
makamı işgal eden birinin böyle sinkaf dolu cümlelerle ne bana ne de sokaktaki
herhangi birine konuşma hakkı yoktur. Kaldı ki yazımın tek bir harfinde bile
hakaret veya sövgü olmamasına rağmen.
Ben onun gibi kendisine hakaret etmedim etmeyeceğim. Ne mi
söyledi? Whatsapp hattından aradığı telefondaki ilk cümlesi, “İstersen kaydet”
oldu. Kendisine asla öyle bir özelliğim olmadığını belirttim.
Kimden nasıl bir cesaret alıyorsa başladı saydırmaya; “Sen
satılmışsın, sen ahlaksızsın, sen namussuzsun, sen terbiyesizsin!” diye
ifadelerle hareketler yağdırdı.
Yoksa senin söylediğin hakaret dolu sözlerin karşılığını
ölçen bir alet mi var elinde de bizler mi bilmiyoruz? Sana zahmet olacak amma
buna da bir açıklama getir de herkes bilsin.
Kendisine böyle konuştuğu için görüşmeyi sonlandıracağımı
belirtip telefonu kapattım. Bir belediye başkanının bir gazeteciye söylediği
laflara bakar mısınız? Kavgada bile karşısındaki söylenmeyecek sözler bunlar.
Şimdi bak Şükrü efendi. Sana bundan sonra Başkan yerine
böyle hitap edeceğim. Öncelikle kötü söz sahibine aittir. Bunu böyle bil ve bir
kenara koy. Bir gün lazım olur!
Benim NAMUSSUZ olduğumu ispatlamak zorundasın. İspatlamazsan
MÜFTERİSİN!
Benim AHLAKSIZLIĞIMI ispatlamazsan MÜFTERİSİN!
Benim TERBİYESİZLİĞİMİ ispatlamazsan MÜFTERİSİN!
Benim SATILMIŞLIĞIMI ispatlamazsan MÜFTERİSİN!
Ayrıca hemen bugünden tezi yok, MANAVGAT halkının karşısına
çıkıp niye ortandan kaybolduğunu böylesine tarihi bir günde programlara niye
katılmadığını bir SİYASETÇİ ve bir ilçenin YÖNETİCİSİ olarak açıklamak
zorundasın.
Bir diğer sorun ise çocuklarınızın konusu. Eğer yalan ve
yanlış ise çıkar açıklama gönderirsin, yalanlarsın. Ben de aynen yayınlarım.
Amma sende o nezaket nerede?
Velhasıl kelam. Herkes kimin ne olduğunu biliyor. Onun için fazla söze gerek yok diyeyim ve yorumu okuyucularıma bırakarak, Nazım Hikmet’in dediği gibi “Kişi kendinden bilir işi” söze ile bu vakayı kapatayım.