KIBRIS’IN HİKAYESİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47. Yıldönümünde adada iki devletli çözümde kararlılığın bir göstergesi olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bir cumhurbaşkanlığı külliyesi ile parlamento binasını yapılacağını açıklaması bir milattır. 

Sayın Cumhurbaşkanının adadaki açıklamalarını “İşte budur” diyerek izledim.

Bu konuda geri adım da atılmamalıdır.

Çünkü Rum tarafının niyeti bellidir.

Tıpkı Ege’deki irili ufaklı adalar gibi hatta Antalya’nın Kaş ilçesine 3 mil uzaklıktaki Meis Adası gibi neredeyse Egede; Akdeniz’deki tüm kara parçalarını kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri gibi Kıbrıs’ı da Yunanistan’a dahil etmek istemektedirler.

Hatta, kurtuluş savaşında işgal ettikleri Anadolu topraklarının bile hayalini kurmaktadırlar.

Bu nedenle kendilerini Ege ve Akdenizi’n sahibi olarak görmektedirler. 

Utanmasalar,  Antalya sahillerinde denize girmemize bile müdahale edecekler. 

Böyle bir zihniyetle oturup hangi meseleyi çözebiliriz? 

O nedenle Kıbrıs meselesinde de Rumlarla müzakere edilecek bir konu kalmamıştır.  

Onların istediği çözüm; adadaki Türk varlığının silinmesidir.

Girit’te, Rodos’ta, hatta horoz ötse sesini Kaş’tan sesini duyabildiğimiz Meis adası gibi Yunan toprağı yapılma hayalidir.

Oysaki Kıbrıs 1571 tarihinden beri Türk toprağıdır.

Hatta öncesinde da adada Türk’lerin olduğu bilinmektedir.

1571 öncesinde bu ada Venediklilerin elindeydi.

Sultan 2. Selim döneminde fethedilen bu adaya padişahın 1572 yılında  yayınladığı fermanla özellikle Karaman vilâyetindeki köy ve şehirlerden her on haneden bir hanenin adaya sürülmesini emredilmiştir.

Kıbrıslıların köklerinin çoğunun Konyalı olması işte bu fermanın eseridir.

Adaya yerleştirilen Türklerle buradaki değişik ırklardan milletlerden oluşan yerli halk yüzlerce yıl barış içinde yaşarken 2’ici Abdülhamit döneminde  93 harbi olarak bilinen Rus savaşı sonrasında 1878’de imzalanan Berlin anlaşması ile Osmanlı o dönemdeki  toplam toprağının beşte ikisine karşılık gelen  287 bin 510 kilometrekarelik vatan toprağını kaybetmiş, bir de 802 milyon 500 bin Frank tazminat ödemiştir.

Bu büyük yenilginin ardından Kıbrıs adası 4 haziran 1878 tarihinde yapılan anlaşmayla  İngilizlere kiraya verilmiştir.  

 

12 Temmuz 1878’de Osmanlı bayrağını indirip adaya kendi bayrağını diken İngilizler 1’inci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı’nın Almanların yanında savaşa girmesini gerekçe göstererek 5 kasım 1914’te Kıbrıs’ı resmen ilhak ettiğini açıklamıştır.

Lozan Anlaşmasının 20’inci maddesinde ise bu ilhakı Türkiye tanımıştır.

Özetle Kıbrıs’ın hikayesi budur.

Şimdi de Rumlar adada tek söz sahibi kendileri olmak istiyor.

İngilizlerin tabiriyle Batı Asya’nın anahtarı olan Kıbrıs Türkiye’nin Akdeniz’deki son kalesidir. Bu kale her ne pahasına olursa olsun düşürülmemelidir.