Kıbrıs Barış Harekatı Türk savunma sanayisinde dönüm noktası oldu
Prof. Dr. Enver Arpa, Kıbrıs Barış Harekatı'nın Türkiye'nin milli savunma sanayisini oluşturmasını teşvik ettiğini söyledi. Arpa, "Batı'nın en kritik zamanda Türkiye'ye ambargo uygulayacağının görülmesi, Türkiye’yi savunma sektöründe kendi ihtiyaçlarını üretmeye sevk etmiştir" dedi.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) KKTC Rektörü
Prof. Dr. Enver Arpa, Kıbrıs'ta Türklerin Rumlar tarafından uğradığı baskı ve
zulmün önüne geçmek, Ada'daki barış ve huzuru tesis etmek amacıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerince (TSK) düzenlenen Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. yıl dönümü
dolayısıyla değerlendirmelerde bulundu.
Harekatın dünya kamuoyu nezdinde bilinen ve tam olarak
bilinmeyen birçok nedeninin bulunduğunu aktaran Arpa, Yunan subayların
yönetimindeki Rum Milli Muhafız Ordusu'nun adayı Yunanistan’a bağlamak üzere
EOKA-B örgütü üzerinden çeşitli olaylar çıkardığını ve dönemin Cumhurbaşkanı
Başpiskopos III. Makarios'a karşı 15 Temmuz 1974’te darbe yaparak yönetime el
koyduğunu belirtti.
Yunan subayların ve EOKA-B örgütünün tek amacının adayı
tamamen Yunanistan'a bağlamak olduğunu vurgulayan Arpa, "Bu durumun
farkında olan Türkiye, garantörlük hakkından yararlanarak Kıbrıs Türk toplumunu
tamamen yok etmeyi hedefleyen bu girişimi durdurmak üzere 20 Temmuz 1974'te
denizden ve havadan askeri harekat başlatarak müdahalede bulunmuş ve Kıbrıs
Türk halkını koruma altına almıştır" açıklamasını yaptı.
Arpa, çatışmaların sürdüğü sırada Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu'nun yaptığı toplantıda yabancı askerlerin adadan çekilmesini isteyen bir
karar aldığını, Türkiye'nin de bu ateşkes kararına uyarak 22 Temmuz'da
Girne-Lefkoşa savunma hattını oluşturduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Ateşkesin ardından Cenevre’de garantör ülkelerin
katılımıyla düzenlenen görüşmelerde adada iki otonom varlığın yönetimi kabul
edilmiş ve iki toplum arasındaki sınırlar belirlenmiştir. Ancak Rum yönetimi
anlaşmaya bağlı kalmayarak Türklere yönelik katliamlarını devam ettirmiştir.
Bunun üzerine TSK, 14 Ağustos’ta 'Ayşe tatile çıksın' şifresinin ardından
ikinci harekatı başlatmak zorunda kalmıştır. İkinci harekatta Mağusa'dan
Lefke'ye kadar uzanan bölgede hakimiyet sağlanmış ve Türk toplumunun güven
içinde yaşayacağı bir alan oluşturulmuştur.
Harekat sonucu, TSK'dan 415'i karacı, 65'i denizci, 5'i
havacı ve 13'ü jandarma olmak üzere 498 kişi şehit olmuş, 1200 kişi ise gazi
olmuştur. Kıbrıs Türk tarafında ise 70 mücahit şehit olmuş, 270 sivil hayatını
kaybetmiş ve 1000 kişi yaralı olarak kurtulmuştur. Kıbrıs Türkleri, tüm
mücadele boyunca 1672 şehit vermiş ve binlerce kişi yaralanmıştır. Rumlar ve Yunanlar
ise 4 bin ölü ve 12 bin yaralı vermiştir."
BATI EKSENLİ DIŞ
POLİTİKADA ÇEŞİTLİLİĞE GİDİLDİ
Enver Arpa, Kıbrıs Barış Harekatı'nın hem Türk siyasi tarihi
hem de dünya siyaseti açısından önemli sonuçları olduğunu belirterek, Türkiye
açısından en önemli sonucun Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını
ve Kıbrıs Türk halkının haklarını korumayı asla ihmal etmeyeceğinin kararlı bir
şekilde dünyaya gösterilmesi olduğunu ifade etti.
Kıbrıs Barış Harekatı'nın Türkiye'nin dış politikasında
önemli bir dönüşüme de yol açtığı değerlendirmesinde bulunan Arpa, şu
açıklamalarda bulundu:
"ABD ve müttefiklerinin Türkiye'ye ambargo uygulayarak
Rum kesimine destek vermesi, Türkiye'ye dış politikasında yeni arayışlara girme
fırsatı sunmuştur. O döneme kadar Batı eksenli yürütülen dış politikada bir
çeşitliliğe gidilmiş ve Ortadoğu ile İslam ülkeleri başta olmak üzere diğer
dünya ülkeleriyle farklı alanlarda işbirliğine gidilmeye başlanmıştır. Kıbrıs
Barış Harekatı, aynı zamanda Türkiye'nin kendi milli savunmasını oluşturmasına
teşvik edici bir unsur olmuştur. Batı'nın en kritik zamanda Türkiye'ye ambargo
uygulayacağının görülmesi, Türkiye’yi savunma sektöründe kendi ihtiyaçlarını
üretmeye sevk etmiştir. Nitekim bu dönemeçle birlikte kendi savunma sanayisini
geliştirmeye yönelen Türkiye halihazırda bu alanda yaklaşık yüzde 80'lik bir
yerlilik oranına ulaşmıştır."
"HAREKAT, ADADA
GERÇEK ANLAMDA BİR BARIŞIN HAKİM OLMASINI SAĞLAMIŞTIR"
Prof. Dr. Arpa, harekat ile Rum kesiminin yıllardır hayalini
kurduğu Enosis düşüncesinin gerçekleşmesinin mümkün olmayacağının ortaya
çıktığını kaydederek, Türkiye'nin Enosis’e asla müsaade etmeyeceğini tüm
dünyaya gösterdiğini bildirdi.
Kıbrıs Barış Harekatı'nın ABD ile Türkiye'yi karşı karşıya
getirdiğini, ABD'nin, müttefiki Türkiye’ye askeri ve ekonomik ambargo
uygulamasının ikili ilişkilere ciddi bir darbe vurduğunu belirten Arpa,
Türkiye'nin bu harekatla dost ve müttefiklerinin gerçek yüzünü görme fırsatı
bulduğunu aktardı.
Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ilişkilerde de
harekatın önemli bir kırılma noktası oluşturduğu değerlendirmesinde bulunan
Arpa, "Yunan ve Rum lobilerinin çabaları sonucunda AB de Türkiye’ye karşı
çeşitli kararlar almış ve Rum kesimini şartları tahakkuk etmediği halde AB'ye
üye yapmıştır. Tüm bu olumsuzluklarla birlikte Kıbrıs Barış Harekatı, adada
gerçek anlamda bir barışın hakim olmasını sağlamıştır. Nitekim her iki kesimde
de harekattan bu yana herhangi bir çatışma ortamı yaşanmamıştır"
ifadelerini kullandı.
Harekatla birlikte egemen ve özgür yaşama imkanı bulan
Kıbrıs Türklerinin bu özgürlüğünden asla taviz vermeyeceğini vurgulayan Arpa,
adada kalıcı bir barışın ancak Kıbrıs Türkünün eşit ve egemen bir toplum olarak
kabul edilmesiyle mümkün olabileceğini kaydetti.
"TÜRKİYE’NİN
AKDENİZ GÜVENLİĞİ MİMARİSİNDE KKTC HAYATİ DERECEDE ÖNEMLİ BİR KONUMDADIR"
Prof. Dr. Enver Arpa, Kuzey Kıbrıs Türk Devleti'nin (KKTC)
sahip olduğu toprakların Osmanlı döneminde kaybedilip Cumhuriyet döneminde geri
kazanılan tek toprak parçası olduğunu belirtti.
Adanın stratejik konumu nedeniyle tarihte sürekli bir
rekabet alanı haline geldiğini vurgulayan Arpa, "Enerji kaynaklarını
aktarma ve bu kaynaklar üzerinde hakimiyet sağlama noktasında stratejik bir
konumda bulunması sebebiyle günümüzde önemi daha da artan Kıbrıs adasının,
bölge siyasetindeki yeri Türkiye için hayati derecede önem arz etmektedir."
açıklamasında bulundu.
Arpa, şunları kaydetti:
"Özellikle Rusya-Ukrayna savaşıyla ortaya çıkan doğal
gaz krizi, tüm dikkatleri bu konuda önemli bir potansiyele sahip olan Akdeniz’e
çevirmiştir. Bölgede yaşanan rekabet ve kamplaşmalar Akdeniz havzasının
güvenliğini ciddi olarak tehdit ettiği gibi dünya barışını da tehdit eden bir
boyut kazanmaya başlamıştır. Akdeniz jeopolitiği içerisinde birlikte hareket
edebileceği bir ülkenin varlığı, Türkiye’ye her açıdan güç katacaktır.
Türkiye'nin Akdeniz güvenliği mimarisinde KKTC hayati derecede önemli bir konumdadır."
AA