KENDİNİ BİLMEK

Başak olgunlaşınca başını aşağı salar, diye güzel bir atasözümüz var. Erdemli olma yolunda gayret göstermek… Yaşantılardan elde edilen tecrübelerden oluşan ve adına mecazen “pişmek” sözcüğünün yakıştığı mertebe.

“Andan yeğrek ne vardır kişi bile kendüzün

Kendüzün bilen kişi kamulardan ol güzin”

***

Anlam açık. Kişinin kendisini bilmesinden daha üstün olan ne vardır? Kendini bilen kişi, beğenilen, seçkin kişidir. İslami dönem Türk Edebiyatının ilk yazılı eseri olan Kutadgu Bilig’de böyle söylüyor Yusuf Has Hacib. Bir önceki yazımızda Yunus’un “İlim, kendin bilmektir” dediği gibi.

***

Bilinen kıssadır, yeri gelmişken hatırlamakta fayda vardır düşüncesiyle yazıyorum. Hani oğlunu cesarete, kararlılığa, menzile yönlendirmek gayesiyle “Sen adam olamazsın!” diyen babanın oğluyla hikâyesi. Baba, oğluna hitaben söylediği bu sözlerle amacına ulaşmış mıydı yoksa dahasını mı kaydedecekti? Babasının bu sözüne içerleyen oğul yerini yurdunu terk ederek ilim tahsil etmeye gider. Başarılı olur, paşa olur. “Gidin şu yerdeki adamı buraya getirin!” der emrindeki çerilere. Baba huzurdadır. “Gördün mü baba, hani bana, sen adam olamazsın, demiştin. Bak, paşa oldum.” Oğluna dahasıdır galiba, ikinci derstir babanın sözleri: “Oğlum ben sana paşa olamazsın, dememiştim; adam olamazsın, demiştim.” Gayrıyı söylemeye ne hacet.

***

Trafiği alt üst eden magandanın aracı, trafik polislerince durduruluyor, resmi işlem yapılacak. Polis memuru gayet kibarca ehliyet, ruhsat istiyor. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” Tanıdık, bildik geldi değil mi bu zaman zaman kulaklarımıza gelen, gözlerimize dokunan kendini büyük, karşıyı hor görme teranesi… Sözün sahibi cahil olsa amenna, yok öyle değil ki… Koca koca insanlar hem de kimi okumuş, güya eğitim görmüş… Diyoruz ya, eğitim kişide davranışı istendik yönde değiştirme sürecidir, diye. İstendik yönde yani toplumsal kurallar, kabuller yönünde… Şundan korkarım ki kamusal alanda olsun, genelde olsun bu tür büyüklenmelere prim verme yaygınlaştıkça etiketin rağbet görmesi genelgeçer akçe olacak. Allah’tan sağduyu sahibi insanlarımız, kamu görevlilerimiz var da bu türlere dersini veriyor, adam olmayı öğretme neviinden...

***

Nevi sözcüğünü kullanınca 16. yüzyıl Divan Edebiyatı şairlerimizden Nev’î aklıma geldi. Nev’î, 3. Murad’ın yakın ilgisini görmüş, sultandan başka hiç kimseden armağan kabul etmemiş, dünya nimetlerine değer vermemiş âlim bir şairdir. Eline geçen bütün servetini ihtiyaç sahiplerine dağıtmış, öldüğünde hiçbir maddi varlığı çıkmadığı için cenaze masrafları padişah tarafından karşılanmış bir şair; bir âdem oğlu âdem… Şimdi yeridir, Nev’î’ye kulak verelim sözün burasında:

“Nev’îyâ lâzım değil olmak filân ibn-i filân

Ma’rifet kesb eyle tâ bir âdem ol âdem gibi”

***

Şiirin mahlas beytinde, yani şairin mahlasının (lakabının) geçtiği beyitte Nev’î kendi nefsine seslenir ve der ki: “Ey Nev’î sana falan oğlu filan denmesine gerek yok, bu tanımlamalar insana kibir getirir. Marifet; ilim ehli, irfan sahibi olmada. Asıl âdem, adam gibi adam olandır.” 

***

Eksiklik bende diyor şair. İnceliğe bakınız ki alana, anlayana…

Vesselam…