KARAMBOLE GİDEN KURTULUŞ GÜNÜ

Son günlerde Antalya’nın sahipsiz bir şehir olduğunu ben yazdıkça, birileri dillendirip bir kesiminde sert eleştirdiği süreci yaşıyorum. Bugün size bir konuyu daha anlatacağım. İşte bugün ele alacağım konuyu anlattıktan sonra şehre nasıl sahip çıkılmadığını açık ve net göreceksiniz!

Ülkemizin cennet köşesi Antalya, en nadide ve değerli şehirlerinden, turizminin başkenti öyle değil mi? Hep böyle bildik böyle konuşuldu. Ama hep lafta kaldı. 1-5 Mart tarihleri arasında Antalya’nın Fethi kutlanıyor. Bu yılda 815. Yıl dönümünü kutlandı. Fetih kutlamaları, tarihsel duruma göre her şehir için farklılıklar gösterebiliyor.

Antalya’nın fethi, Selçuklu İmparatorluğu dönemi olarak kabul edildiği için 1207 yılında Bizans egemenliğindeki Antalya Kalesi’ni ve devamında tüm şehri ele geçirmiştir. Dolayısıyla Antalya’nın fetih tarihi 1207 yılıdır ve 5 Mart tarihi olarak kabul edilmektedir.

Bu törenler Antalya Valiliği himayesinde yapılmakta ve hayli görkemli geçmekte. Ancak birde Antalya’nın Kurtuluş Günü var. Antalya'nın 5 Temmuz 1921'de İtalyan işgalinden kurtuluşunun yıldönümü. Yani her yıl 5 Temmuz Antalya’nın Kurtuluş Günü. Bu yıl bu 101. Yılı’nda. Ama ortada ne kurtulan, ne kutlama, ses seda yok!

Tarihe baktığımızda 2 yıl 3 ay süren bir işgal süresi var. Geçen yıl Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından 100. Yıl kutlama programı yapılmış. Bu yıl ise ses seda yok! Zaten bir tarafta fetih diğer yanda kurtuluş günü. Yıllarca tartışıla gelmiş, tarihçilerin yanı sıra şehir yönetimini bile ikiye bölmüş bir mevzu. Hal böyle olunca sanırım bu yıl unutuldu.

Unutulmasa yıllarca bu günün kutlanması için çırpınan Gazeteci Cevap Alp, Tarihçi Prof. Dr. Hasan Moğol, Tarihçi Hüseyin Çimrin’in sesi çıkardı. Hatta ortalığı yangın yerine çevirirlerdi. Ancak koronavirüs belasına rağmen geçen yıl bile kutlana bilen 5 Temmuz Antalya’nın Kurtuluş Yıldönümünün bu yıl niye kutlanmadığına, kutlanamadığına iyi bakmak lazım.

Tabi canım, Kırkpınar falan derken KARAMBOLE GİDEN BİR KUTLAMA olduğu kesin de, bakalım nasıl bir açıklama gelecek çok merak ediyorum. Acaba bahaneler onları KURTARABİLECEK Mİ? İşte anlattığım bu konu bile Antalya’nın nasıl SAHİPSİZ şehir olduğunun açık ve net göstergesi değil mi?

Her şeye rağmen GEÇMİŞ KURTULUŞ GÜNÜMÜZ kutlu olsun ey Antalyalılar.

ÖRNEK MÜCADELE VE AZMİN ZAFERİ

Bir süredir gırtlak kanseri tedavisi gören Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümü Bilim Tarihi ve Felsefesi Anabilim Dalı Başkanı Fatih Doğrucan’ın hem hayatı hem de yaşam mücadelesi. Her sağlıklı ve hasta olup da tedavi görenler için örnek bir mücadele. Özellikle kanser tedavisi gören hastalarımız için örnek mücadele olmasının yanında azmin zaferinin timsali bir kişilik.

Mehmet Fatih hoca ile hiç yüz yüze gelmedim ama sosyal medyada iyi bir takipçisi ve fenomeniyim. Hem mücadelesi, hem azmi, hem hayat felsefesi ve yaptığı çalışmalar için. Daha öncede yazdım. İyi bir tarihçi, iyi bir felsefeci ve sapına kadar Türk Milliyetçisi kendisi.

Böylesine zor yetişen ilim ve insanımız maalesef 6 yıldır kanser illeti ile mücadele ediyor. Ancak o yılmıyor, gelecek için bir şeyler bırakabilmenin uğruna cansiperane araştırmaya ve topladığı bilgilerle kitap yazıyor. Kendisine ise öğretim üyesi olan eşi Ayşegül hanım yardım ediyor.

Hani derler ya, “Bir insanın işi de eşi de iyi oldu mu gerisi kolaydır” diye. Hakikaten öyle olmuş Doğrucan ailesi. Bu zorlu süreçte kenetlenmişler, el ele vermişler tüm zorluklar için.

Mehmet Fatih Hoca’nın sosyal medya paylaşımında, “Kanserle dövüşürken, yaşam felsefem iki temel esastır. Birisi Hz. Eyyüb’ün sabrı, diğeri Türk mitolojisi... Türklerin kutsal saydığı HAYAT AĞACI vardır. Bu ağaç ya kayın ya da çınardır. Kayın da çınar da uzun yaşar ölür de ayakta ölür. Yani hayatta kalmak, ayakta kalmaktır” sözü beni çok etkiledi.

Hasta yatağında yaptığı çalışmalar sırasında Hazreti Eyyüp sabrı ile hastalığa direnirken bizlere de yaşamı sevme dersi verdi, hala da vermeye devam ediyor. Dile kolay, kanserle kavgada geçen 6 yıl. Geçen sene Ağustos ayından buyana mideden besleniyor. Çünkü illet hatalık için operasyonda yapamıyorlar kendisine.

Ve bu mücadele sırasında iki kitap yazdı Mehmet Fatih Doğrucan. Son iki kitabının adı  ‘Medeniyet Dili Olarak Türkçe’ Türkçe’nin enine boyuna işlendiği iki eser. Kitabın ilki Türkçe’nin hiç bir dil tarafından bozulamayacağını kendine ait koruma yasaları olduğunu  açıklıyor.  İkincisi ise Türkçe de uygarlık ve medeniyet kavramlarının peşine düşerek kimsenin fark etmediği gözden kaçırdığı hususları gönüne sergiliyor.

Velhasıl velkelam bu iki eserin sonuncusu olan Medeniyet Dili Olarak Türkçe 2(Felsefi Antropoloji Yoluyla Dilde Medeniyet Kültür Tartışmaları) yayınlandı. Mutlaka her kütüphanede olmalı.

Özellikle Türkçe meraklıları için kaçırılmaması gereken bir eser. Bu kitapta öyle bir emek var ki okudukça, Mehmet Fatih hocanın mücadelesini öğrendikçe hak vereceksiniz.

Umarım bu kitabı alır ve ÖRNEK MÜCADELEYE destek olup, AZMİN ZAFERİNE ortak olursunuz.