KADINLAR GÜNÜ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Kadına yönelik şiddet olaylarının, namus cinayetlerinin, erken yaş evliliklerinin süregittiği ülkemizde; çocuk sahibi kadınların yani annelerin dünyamızın çeşitli yerlerinde özelde Gazze’de kocası, kardeşi, bebeği katledilerek ciğerlerinin dağlandığı günümüzde dünyanın birçok ülkesi gibi biz de “Kadınlar Günü”nden, kadın haklarından bahsedeceğiz. Ve yüzümüz kızarmadan, içimiz burkulmadan kadınların toplumsal hayattaki yerinden den vuracağız.

Mesela diyeceğiz ki Yaradan onun kalbine öylesine bir mucize yerleştirmiştir ki tarifinde sözcükler kifayetsiz kalır. Şefkatin doruğu, fedakârlığın kölemenliği, merhametin serdengeçtiliği… Mesela diyeceğiz ki evlat sevgisi, eşine vefası onun cephedeki kahramanlıklarıyla vatan aşkına koşut. Kara Fatma olmuş, İnönü’de Dumlupınar’da, Sakarya’da aziz bildiği vatanı için devleşmiş; Nene Hatun olmuş evladım diye yurdunu kucaklamış. Ganire Paşayeva olmuş, hayatını dünyanın esenliği için Türk birliğine adamış.

***

Mesela diyeceğiz ki nice kahraman Türk kadınları… Onlara imkân verildiği takdirde yapamayacakları şey yok. Açmış oldukları çığırlarla kendilerinden sonraki Türk kadınlarına ilham olmuş, cesaret vermiş yad edilmesi gereken nice kadın cevher… İlk kadın doktorumuz Safiye Ali; ilk kadın pilotumuz, dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen; ilk kadın oyuncumuz Afife Jale; ilk kadın arkeoloğumuz Jale İnan; ilk kadın hâkimimiz Suat Hilmi Berk; ilk kadın ressamımız Mihri Müşfik Hanım ve daha nice suyun gözeleri…*

***

Mesela diyeceğiz ki: “ ‘Sen’ olduğun için teşekkür ederim, sensiz bu dünyayı hayal edemiyorum.” Daha duygu yoğunluğundan sesleneceğiz: “Gülüşün kalbime şarkılar söyletiyor, benim için yaptıkların hayatımı cennete çeviriyor.” Ya da sevgimizi dile döküşümüze gelen daha nice edebi söz…

Mesela Tanju Okan’ın Kadınım şarkısında, 

“Kıyıda köşede gülüşün kaybolmuş

 N'olur terk etme, yalnızlık çok acı

 Bu renksiz dünyayı sevmiştik birlikte

 Sen, kadınım”

               Mazhar Alanson’un “Yandım Yandım” adlı şarkısında,

“Özledim seni, düştüm yollara

 Açtım gönlümü rüzgârına

 Bir hayaldi sanki, bir macera

 Yıkıldım, kelimeler paramparça

Yandım, yandım

 Yandım, yandım ah ki ne yandım!

Bana yeniden şarkılar söyleten kadın”

sözleriyle dile gelen hasreti ve varlığıyla kavrulduğumuz, yokluğuyla savrulduğumuz kadınlarımızın; şiirlerimizde, türkülerimizde, şarkılarımızda sevgili, eş, evlat, anne diyerek sevgisini söze dökeceğiz. Bu duyguya, bağlılığa diyecek yok ama gelin bu güzel güne şimdi bir başka pencereden bakalım:

***

8 Mart’ı kadınlarımıza yönelik sevgi, vefa, özlem duygularımızla kutlarken fasit bir daire çizdiğimizin bilmem farkında mıyız? Bu günü, adındaki “dünya” genellemesini göz ardı ederek zihnimizde yalnızca “kadınlar günü” olarak algılıyoruz. Aidiyet olarak bizden olan, bize ait olan kadınlarımız… Peki, ya bizim dairemiz dışındaki acılarla yoğrulan, yoksullukla boğuşan, ihanete uğrayıp hayattan kaybolan, insanlıktan nasiplenmemiş canilerin katliamıyla çocuğunun üzerine kapanarak feryadı arşı alayı titreten, ciğeri yanan kadınlar(ımız)? Bu güzel gün, yalnızca mutluluğu hak ettiğini düşündüğümüz bizim kadınlarımız için mi? Yoğun bakımdaki bebeği gıdasızlıktan, ilaçsızlıktan ölen yüreği dağlı kadınlar, bu güzel günün dairesi dışında mı?

Elindeki dondurmayla keyif içinde, Gazze katliamına ramazan arası verebiliriz, diyen yaratıkların annesi kadın, eşi kadın, kızı kadın da cansız bedenine sarılıp, benimle büyüyemedin yavrum, hıçkırıklarıyla nefessiz kalan anne, kadın değil mi?

***

Günümüzde ve gözlerimiz önünde yaşanan olaylar; insan hakları, kadın hakları riyasıyla yüreği kara güya medeniyet savunucularının maskesini bir kez daha düşürdü. Düşürdü de bizler ne yapıyoruz? Mallarına para vererek, gaflet içinde daha çok kadının canını yaksınlar diye, onları finanse mi ediyoruz? Bu güzel günde, hiç olmazsa, bunu düşünmemiz gerekmez mi?

*İsimlerini andığım alanlarındaki ilk Türk kadınları; üç kafadarın, gökkuşağının renkleriyle fantastik bir yolculuğun her durağında buluştuğu, ortaokul öğrencilerimiz için tadına doyulamayacak RENKLERLE YOLCULUK (Yeliz Özge TOYMAN) adlı kısa romandan alınmıştır.