Jeomorfolojik Faktörler
Jeomorfolojik Faktörler
Yeryüzü şekilleri, insan faaliyetlerini kolaylaştırması veya zorlaştırması bakımından yerleşme yerlerinin kurulması ve gelişmesi üzerinde etkili olan en önemli doğal nedenler arasındadır. Bu bakımdan bir yerleşme yerinin seçilmesinde jeomorfolojik şartların mutlaka göz önünde bulundurulması gerekir.
Yerleşmeler, kuruldukları çeşitli jeomorfolojik konumları itibariyle ova, plato, dağ eteği düzlüğü, yamaç, vadi içi veya vadi boyu, sırt, birikinti konisi, seki (taraça), kıyı ve fay basamağı yerleşmeleri Özçağlar, 1997, 2) şeklinde sınıflandırılmışlardır. Jeomorfolojik nedenlere bağlı olarak kurulan yerleşmeler, konumlarına göre iki ana grupta toplanabilir.
1. Düzlüklerde (ova, plato, havza, vadi tabanı, birikinti konisi ve yelpazesi düzlükleri ve kıyılarda) kurulan yerleşmeler.
2. Eğimli alanlarda (etek, sırt, yamaç) kurulan yerleşmeler (Doğanay, 1997, 259-260).
Düzlük Alanlarda Yer Alan Yerleşmeler
Benzer özellikleri olan kıyı ve iç ovalar, vadi tabanları düzlükleri, platolar ve havzalar düzlük olarak nitelendirilen başlıca alanlar olup yerleşmelerin yoğun olarak seçildiği yerlerdir. Türkiye’de düzlüklerde kurulan yerleşmeler toplam yerleşmelerin yaklaşık % 30’unun oluşturduğu (Yalçındağ, 1977, 30) tahmin edilmektedir.
Yerleşmelerin bu alanları seçmesinde esas olarak ulaşım şebekesine yakın olma amacı vardır. Çünkü düzlükler, yolların en kolay yapıldığı, bozulma risklerinin en az olduğu ve bunun yanında tarımsal faaliyetlerin en yoğun olduğu alanlardır.
Ulaşım ve ulaşım ağı yapımının kolaylığı, başta tarım olmak üzere ekonomik faaliyetlerin çeşitliliğinden dolayı sağladığı ekonomik getiri ve doğal felaket riskinin minimum olması bakımından ovalar hızla yapılaşmaya açılmaktadır.
Son yıllarda kırsal yerleşmelerin yanında şehirsel yerleşmelerin de bu alanlarda yoğunlaşması, ülkeyi ekonomik açıdan geri dönüşü son derece zor çıkmazlara sokmaktadır.
Paha biçilmez değerdeki tarım alanları kısa vadede basit çıkarlar uğruna mesken, yol, sanayi kuruluşu (Doğanay, 1993, 442) ve turizm tesisleri tarafından işgal edilmektedir. Aşırı ve dengesiz kentleşme sonucu sadece verimli tarım arazileri elden çıkmamakta, gün geçtikçe kırsal alanların azalmasına yol açan bu gelişme, ekolojik dengeyi de bozmaktadır.
Yeşil alanların tahribi bir yandan ekolojik sistemler üzerinde ciddi olumsuz etkiler bırakırken öte yanda tarım alanları üzerinde genişleyen şehirsel alanlar; bu yeşil örtünün beton zemin, asfalt ve beton yığınları ile kaplanması, insan sağlığını tehdit etmesi yanında, gün geçtikçe dar alanlara itilen yaban hayatını daha da kısıtlamaktadır.
Bu durum, aynı zamanda iklim değişikliğinin tehdit ettiği ekolojik dengenin bozulmasını kolaylaştıran bir ortam hazırlamaktadır. Ayrıca tarımsal alanların kapladığı yerlerin zemini büyük oranda alüvyal dolgular ve gevşek malzemelerle kaplı olduğundan söz konusu alanlarda şehirleşmenin gelişmesi, tamamına yakını 1. derecede deprem kuşağında yer alan bu arazilerde olabilecek başta deprem olmak üzere muhtemel doğal afetlerde de ciddi riskler oluşturmaktadır (Çelik, 2019, 315).