İSTİKBAL GÖKLERDEDİR

Bir önceki yazımı yüce Atatürk’ün, bu yazının başlığındaki sözüyle tamamlamıştım. Bir ülkenin hava savunma ve saldırı gücünün olmaması ya da zayıf olmasının sonuçlarını yakın coğrafyamızda içimiz kan ağlayarak izliyoruz. Filistin’in, Lübnan’ın bırakın saldırı gücünü hava savunma gücü olsaydı İsrail’in bu ülkeleri harabeye çevirmesi mümkün olabilir miydi? Karadan saldırmaya cesaret edemeyen Siyonist katiller maalesef bu ülkeleri hava saldırıları ile yaşanmaz hâle getirdi, getirmeye devam ediyor. Bir ülkenin askeri gücünün yalnızca kara gücüyle sınırlı olması yetmiyor demek ki.

***

Kara gücü, o ülkenin olmazsa olmazı ancak hava ve deniz gücünden mahrumsanız kara gücü yeterli olamıyor işte. Bunun içindir ki vatan savunmasını caydırıcılık ilkesi üzerine kurmak gerekiyor. Vatan kutsalını mavi vatan, gök vatanla takviye edip sağlamlaştırmanın, vatana kast edebilecek düşmanlar için caydırıcılık demek olduğunu artık aklı başında herkes görüyor, anlıyor, daha ilerisi için çaba sarf ediyor.

***

Başkalarının topraklarında gözü olmayan bir milletiz. Aziz Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini vatanın hayat tarzı, bekası olarak gönlümüzde biçimlendirmişiz. Sulhu sağlamanın yegâne yolunun güçlü olmaktan geçtiğini de tarihi hafızamıza nakşetmişiz.

***

Yıllarca parası karşılığında Amerika’dan patriot hava savunma sistemi almaya çalışalım binbir bahaneyle satmasınlar. Çıkar yolu Rusya’dan S-400’leri almakta bulalım. Bu kez de türlü gerekçeler öne sürerek S-400’leri geri göndermemizi istesinler ve üstelik 1005 parçasını ürettiğimiz, parasını peşin yatırdığımız, ortağı olduğumuz F-35 programından bizi çıkarsınlar. Ödemiş olduğumuz paranın karşılığı olarak hiç olmazsa F-16 isteyelim, onu da vermesinler. Yani bizi savunmasız bıraksınlar.

***

F-35 konsorsiyumunda olmadıkları hâlde İsrail’e, Yunanistan’a verilen F-35’lerin ülkemize verilmemesinin ardında Rusya’dan aldığımız S-400’lerin NATO üyesi ülkeler için güvenlik endişesi oluşturmakta olduğu gerekçesi ise gülünçtür, ispatı mümkün değildir. Ayrıca dönemin başkanı Donald Trump konuyla ilgili bir soruya verdiği cevapta, Türkiye’nin yıllarca ABD’den patriot istediği hâlde ülkesinin satmadığını belirterek durumun karmaşık olduğunu belirtmiştir. Bu cevap bizim haklılığımızı teyit eder netliktedir.

***

ABD’nin, Batı’nın ülkemize bakışı ve olaylar göstermiştir ki bizim göbeğimizi kendimizin kesmesinden başka çıkar yolumuz yoktur. Hem ABD’den, Batı’dan alınan silahlara, gerektiğinde bu silahları etkisiz hâle getirebilecek yazılımların da üretici ülkeler tarafından yerleştirildiği kanaatindeyim. Patlayan telsizler bu kanaatimi destekliyor diye düşünüyorum.

 “Kötü komşu insanı ev sahibi yaparmış.” Kısa zaman içerisinde savunma sanayimizdeki göğsümüzü kabartan gelişmeler için tam yerinde bir atasözü… Bazı silahların üretiminin çok pahalı yatırımlar gerektirdiğini biliyoruz. ABD dahi F-35’ler için ülkemiz dâhil dokuz ülkeyle ortak çalışırken bu tür silahları yalnız bir ülkenin tamamen yerli olacak şekilde yapmasının çok zor olduğu ortada. Buna rağmen BAYKAR’ıyla, TUSAŞ’ıyla; ROKETSAN, ASELSAN, ALP, KASKAŞ, TAİ, TÜBİTAK UZAY, KALE AERO ve dahi diğer özel ve resmi şirketleriyle ülkemiz savunma sanayi almış başını gidiyor.

***

Çok önceleri değil daha yakın zamanlarda İsrail’in NERON’larına muhtaç olan ülkemiz şimdi İHA ve SİHA’larını ihraç eder yetkinliğe ulaştı. HÜRKUŞ eğitim uçağıyla, HÜRJET projesiyle; ATAK, GÖKBEY helikopterlerimizle; KAAN savaş uçağımızla; ÇELİK KUBBE bileşenleriyle ülkemiz dünyaya parmak ısırtır hâle geldi. Bunlara deniz ve kara harp araçlarımızı; tüm silahların mühimmatlarını katmıyorum bile. Artık askeri teçhizatımız üzerinde “Made in USA” yazmıyor.           

SON SÖZ

“Demir ağlarla örüyoruz anayurdu dört baştan.”; inançla, kararlılıkla, azimle…

Bu müthiş gelişim sürecine destek vermeyen, yan gözle bakanlara da -hıyanet içerisinde değillerse- gafletten uyanmalarını salık veriyoruz.