İRŞAD

Geçen gün elime çok değer verdiğim sevdiğim bir alimin eserini aldım. Eser Osmanlı’ca daha doğrusu İslam harfleri ile yazılı. Kitapta 28’nci lem’a diye bir bölüm var. Okudum; okudukça ruhumu teneffüs ettirdim adeta.

Muhterem ne güzel yazmış (yazdırılmış) nefsime de çok hisse çıkardım, çokta ders aldım. Fakat beni derin derin düşünmeye sevk etti, kitabındaki okuduğum o derin manalı cümleleri. Her cümlesi bir derya her kelimesi bir gizli definenin yerini gösteriyordu. Bu zat diyordu ki manaca:

“İslam dairesinde hizmet den irşada tebliğe hevesli insanlar Kuran-ı kerim ilmi ile meşgul olan öğrencilerim ile meşgul olmasınlar. Hem meşgul olurlarsa maddi manevi zarar görebilirler. Kuran ilmi ile meşgul olan talebelerim irşad olunmaya ihtiyaçları yoktur.

Takvâ ile sünneti seniye ile hareket eden öğrencilerim irşada ihtiyaçları olmaz. Çünkü onların irşad ve eğitimlerini onlara verdiğim dersler ile yapmaktadırlar. Eğer irşad ve tebliğ etmek istiyorsanız dünyada bir sürü namazsızlar var. Namazsızları bırakıp namazlı niyazlı olan talebelerim ile meşgul olmak onlarla uğraşmak irşad değildir tebliğ değildir.”

Peki nedir irşad ve tebliğ? Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması. Hak ve hakikatı arayan kimselere bir mürşid-i ekmelin Kur'ânî ve İslâmî eserleriyle veya sözüyle Sırat-ı Müstakim olan İslâmiyet yolunu tanıtması ve tarif etmesi.

İmanı kuvvetlendiren ve inkişaf ettiren tahkikî ve yakînî delillerle hak ve hakikatı talim ve tedris etmesi manaları irşad demektir. Tebliğ ne demektir: Ulaştırmak, Götürmek, bildirmek, eriştirmek manalarındadır. Demek ki bu alim zat öğrencilerine neşrettiği kuran tefsiri ile bu ihtiyaçlarını karşılayacak ilmi onlara kazandırıyor.

Fakat uyarı ikaz hatırlatma belki bir rica ve istek dahi bu ifadelerin arasında ifade edilmiş. Sonra döndüm cemiyete baktım sosyal yaşantımızı düşündüm. Alemimi sokak sokak mahalle mahalle dünya köşe bucağını hayalen gezdirdim.

Gördüm ki değil dünya genelinde hatta o kadar uzaklara gitmeden burnumuzun dibinde o kadar çok namazsız var ki yani yaratış nedenini bilmeden, yeme içme çiftleşme ve sonunda toprağa girme arasında bir hayat içinde çalkalanan Ademin oğulları bizlerin öz kardeşleri ve akrabalarını temaşa ettim.

Evet sosyal hayatın durumu ortada gözlerimiz önünde yani Müslümanların gözleri önlerinde. İyiliği tavsiye edip kötülüklere karşı mücadele etmesi gereken müminlerin gözleri önlerinde.

Üsküdar’dan motorla Beşiktaş’a geçerken sahil boyu nikahsız filört adı altında arkadaşlık yapanları, caddelerde el ele dudak dudağa haramların içinde dolaşan kardeşlerimizi, açıklıkta vücudunun gizli güzelliklerini kendilerine helal olanlardan başka insanların göz zevkine teşhir edenleri, ölümlerinden sonra onlara fayda vermeyecek muhabbetlerinin seslerini gördüm işittim.

Sonra o alim zatın gençlere rehberdir dediği bir kitabındaki cümlesi hatırıma geldi. Diyordu ki o zat: Ben bir gün sokağa bakarken, o fitnenin tesirli bir nümunesini hissettim. Gençlere çok acıdım. Dedim: "Bu bîçareler kendilerini, bu mıknatıs gibi cezbedici fitnenin ateşinden kurtaramazlar."

Evet üstadım kurtaramıyorlar nasıl kurtarsınlar ki? Namazsızlar bırakılmış namazlılar birbirleri ile uğraşıyor meşgul oluyorlar. Hangimizin cemaati fazla olur hangimizi dinleyen çok olur hangimizin kitabı iyi satış yapar telaşındalar.

Ön yargılı mıyım? Oradan öylemi gözüküyor yoksa? Hayır hayır ihlas eksikliği var hepimizde derece derece. Zaten hatamızı kusurumuzu göre bilsek anlasak daire daire içinde dünyanın bütün sorunları da çözülecek te işte bakmayın siz, nefsimizi avukat gibi en iyi şekilde savunuyoruz.

 Ama bu demlerde geçer, ömür heba olur ahrete vuslat olur Münker Nekir bizden satır satır hesap sorar gün olur devran döner şimdiki harama gülünenler orda göz yaşına inkılap eder…