İNSANLARIN ÇOĞALIŞI

Yüce Allah, bütün insanlığa hitap ederek son derece önemli üç temel gerçeği açıklamıştır. Birincisini önceki yazımızda dile getirmiştik.

İkincisi şudur; Asıl ve temel yönü ile siz bir olmanıza rağmen milletlere ve soylara ayrılmanız yaratılış icabı idi. Yeryüzünün her tarafında bütün insanların bir tek aile olamayacağı açıktır.

Neslin çoğalması ile beraber sayısız ailelerin, daha sonra da ailelerden soyların ve milletlerin meydana gelmesi kaçınılmazdı. İşte bunun gibi yeryüzünün çeşitli bölgelerinde yerleştikten sonra renk, şekil, dil ve yaşayış tarzlarının mutlaka çeşitli olması da gerekli idi. Aynı bölgede yaşayanların birbirlerine yakınlık duyması, uzak bölgelerde yaşayanların aralarındaki duyguların uzak olması da tabii idi.

***

Fakat bu yaratılıştan gelen farklılıklar ve ayrılıklar asla onun temeli üzerinde aşağı, üstün, soylu, adi üstün sınıf ve aşağılık kabul etmesini, bir ırkın diğer bir ırka üstünlük kurmasını ve insan hakları konusunda bir zümrenin diğerine üstün tutulmasını da gerektirmezdi.  Yaratıcının, insan topluluklarını milletler, soylar, kabileler şeklinde düzenlemesi sadece onların arasında tanışma ve doğuştan gelen yardımlaşmanın bu şekilde olmasından dolayı idi.

***

Sadece bu yolla bir sülale, bir soy, bir kabile ve bir milletin insanları birleşerek ortak bir cemiyet düzeni kurabilir ve hayatta karşılaştıkları her işte birbirine yardımcı olabilirlerdi. Fakat Allah’ın birbirini tanıma sebebi olarak yarattığı fıtratı, şeytani cehalet, birbirlerine karşı üstünlük taslama ve birbirinden nefret etme vasıtasına dönüştürmüştür. Tabi sonuç, zulüm ve düşmanlık halini almıştır.

***

Üçüncüsü de şudur; İnsanlar arasında bir üstünlük ve fazilet varsa ve olabilirse o da sadece ahlaki üstünlük ve fazilettir. Yaratılış bakımından bütün insanlar eşittir. Çünkü onları yaratan birdir. Onların yaratıldığı madde ve yaratılış yolu da birdir. Hepsinin bağı bir baba ve bir anneye dayanır.

Bir de bir kimsenin, herhangi bir milletin yurdunda veya aile topluluğu içinde yaratılması, kendi iradesi ve seçiminin dışında ve hiçbir çalışma ve çabası olmadan ilahi irade ile meydana gelmiş bir olaydır. Bu bakımdan birinin diğerine üstünlük elde etmesi için hiçbir makul sebep yoktur.

Birinin diğerine üstün olmasını gerektiren asıl neden, o kişinin diğerinden daha çok Allah’tan sakınması, kötülüklerden kaçınması ve dürüstlük ve doğruluk yolunda yürüyen kimselerden olmasıdır.

***

Böyle bir insan hangi milletten, hangi soydan ve hangi memleketten olursa olsun, bu onun şahsi güzelliğinden dolayı değildir. Bunun aksine olan biri de ister siyah ya da beyaz olsun, ister doğuda veya batıda doğmuş olsun, aşağı derecede bir adamdır ve kesin kes bayağı bir insandır.

Kuran’ın kısacık bir ayetinde anlatılan bu gerçekler Hz. Peygamber tarafından da şöyle açıklanmıştır: ‘Sizden cahiliyet ayıplarını ve büyüklenmelerini uzaklaştıran Allah’a hamdolsun. Ey İnsanlar! Tüm insanlar iki gruba ayrılır.

***

Bir grup iyilik yapan, iyi olan ve kötülüklerden sakınanlardır ki, bunlar Allah nazarında değerli olan kimselerdir. İkinci grup ise günahkâr, isyankâr olanlardır ki, bunlar da Allah nazarında değersiz olanlardır. Yoksa insanların hepsi Hz. Âdem’in çocuklarıdır. Allah da Âdem’i topraktan yaratmıştır.’ (Beyhaki, Tirmizi).

Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz birdir. Hiçbir Arab’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur ve hiçbir Arap olmayanın da hiçbir Arab’a üstünlüğü yoktur. Siyah renkte olanın hiçbir beyaz renkte olana, beyaz renkte olanın da hiçbir siyah renkte olana üstünlüğü yoktur.

***

Üstünlükler ancak takva iledir. Şüphesiz ki Allah katında en değerliniz, Allah’tan en çok sakınanınızdır. Dikkat edin, tebliğ ettim mi? Hepsi de ‘evet tebliğ ettin ya Resulallah’ dediler. Unun üzerine O da, ‘öyleyse burada olanlar olmayanlara bunları ulaştırsın’ buyurdu (Beyhaki).

Bu konu ile ilgili diğer bazı hadislerde de şöyle buyrulmaktadır: ‘Hepiniz Âdemoğullarısınız, Âdem de topraktan yaratılmıştır. İnsanlar babaları ve dedeleriyle öğünmekten vazgeçsinler. Çünkü onlar Allah nazarında küçük bir karıncadan daha değersizdirler. (Bezzar).