İMANIN GÜCÜ

İnanç, sahip olduğumuz en değerli hazinedir. Yüce bir varlığa inanma duygusu gönülden bağlanma, güvenip, teslim olmak bütün insanların yaratılışında (fıtratında) vardır.

Özümüzde bulunan bu güzel duygu, dünyanın bütün olumsuzluklarına karşı bizi, yeryüzünün en güçlü insanı kılar. Ve şartlar ne kadar zor olursa olsun, her şeyin mümkün olabileceğine inanmamızı sağlar.

Bu iman gücüyle, sabırla hareket ettiğimiz sürece dünya, debdebe ve saltanatının gelip-geçici olduğunu biliriz. Böylelikle ne kadere yükleniriz ne de çaresizliğe.

Aczini ve fakrını bilen insan için, hiçbir zaman yalnız olmadığını, şefkatli ve merhametli bir Rabbi’nin her daim yanında olduğunu hisseder! Kul Allah’a yaklaştıkça, dua ve ibadetlerle dayandıkça, bütün imkansız gibi görünen her şey mümkün olabilir yeter ki “O” istesin.

Bilir ki onu seven, gözeten ve koruyan bir Rabbi vardır. Öyleyse elimizin yetişmediği her meşru ve müspet isteklerimizi, insanlardan beklemek yerine Allah’tan isteyelim.

Bize imkansız gibi görünen şeyleri başarmak için, ilk önce hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman etmemiz gerekir. Güzel bir teslimiyetten sonra safi bir niyet ve fıtratında bulunan o iç sese (vicdanına) kulak vermesi lazım. Bunları yaptığı zaman, ancak o zaman nihai amaca ulaşır.

Sözleri ve eylemleri bir düzen içerisine olursa, inandığı şeyleri yapan insanların enerjisi hiç bitmez, tükenmez. İnsanoğlu bu dünyada bir imtihanda olduğunu bilir. Çektiği her zorluk ve meşakkate binaen sabrettikçe, adım adım Allah’a yaklaşır ve imanı ziyadeleşir.

Hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını anlayan insan, olmayanlara takılmaz. Olanlar için şükreder, olmayan şeylere de hamd eder. Her iki neticede de Rabbi’nin rızasını kazanır.

İnsan herhangi bir amaca ulaşması için gerekli her önlemi alır,  elinden gelen her gayreti gösterir, kalben de Allah’a bağlanıp ona teslim olur.  İman eder ve sonra da tevekkül eder! Bütün işlerinin sonucunu Allah’a bırakır!

Yine insan, ne kadar çok rahat yaşamak isterse, istesin önüne o kadar setler, engeller çıkar. Dünya; çalışma, kazanma ekme yeridir. Ektiğini biçme yeri, ücretinin, mükafatının huzur ve mutluluğun yeri ise, ahirettedir!

RAHATLIK AHİRETTEDİR

La rahate fiddünya, illa fil âhire” yani, bu dünyada rahatlık yoktur, rahatlık ancak ahirettedir! Dünyayı tanıyan dünyada huzur olmadığını bilir ve nihai amaca ulaşmak için, O’nun rızasına göre hayatını düzenler. Selam ve dua ile. Muhsine bir kul!