İLK İNSAN İLK TÖVBE
Rabbimiz ilk insan olarak Âdem’i ve takiben zürriyetini, iyi
ve kötü tüm amellerin yazıldığı ve hüküm gününde onlara göre değerlendirileceği
konusunda uyarmıştı. Bu sınavda başarıyla çıkanlara sürekli ve Şeytan’ın onları
aldatmakta kullandığı ebedi bir hayat ve sonu gelmez bir mülk verilecektir.
Salih kullar, Rablerine itaat etmişler veya unutarak işlediği günahlardan sonra
tövbe etmişlerse, Cennet’in varisleri olacaklardır. Cennet’teki hayatın sadece
yemek, içmek ve eğlenmekten ibaret değil, bunların yanı sıra orada, hiçbir
insanın hayal bile edemeyeceği çok şahane nimetler onlara sunulacaktır.
Kuran’da sayılan Cennet nimetleri, sadece bu dünya insanlarının kavrayabileceği
nimetlerdir.
Hz. Âdem ve Havva, uyarıya rağmen bu büyük aldanışlarından
sonra dünyaya indirildiler ve böylece de insanın dünya hayatı başlamış oldu.
Cuma günü cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilen Âdem Aleyhisselam’ın
Hindistan’da Nevz Dağı’na, Hz. Havva’nın ise Cidde’ye indirildiği rivayet
edilmektedir.
Kelime anlamı; geri dönmek, yönelmek, bir şeyi yapmaktan
vazgeçmek olan tövbe, en kapsamlı ve en özlü anlamıyla günahı ve isyanı terk
etmektir. Ciddi bir pişmanlık, bir daha günaha dönmemek üzere kesin bir karar
verme ve bu kararı ısrarla uygulama kararlılığıdır. Bir başka deyişle tövbe,
kulun günahlarını itiraf etmesi ve işlediği günahlardan pişmanlık duyup, bir
daha yapmamaya azmetmesidir. Tövbe, esasen rücu etmek, geçmişe asla
dönmemektir. Yapılacak olan günah halini bırakıp, asli olan düzgün haline
dönmektir.
Tövbe, Yüce Allah’ın, günah işlemeye yatkın olarak yarattığı
biz insanlardan istediği en iyi hasletlerden biridir. “Allah sizin tövbenizi
kabul etmek ister; şehvetlerine uyanlar (kötü arzularının esiri olanlar) ise
büsbütün yoldan çıkmanızı isterler.”
“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan
mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.”
Tövbenin en makbul şekli olan Nasuh Tövbe ise, ciddi, kesin,
ihlâsla yapılan tövbedir. Tövbe edenin, kendi nefsine nasihat dinletebilmesi,
günahlarına son derece üzülmesi ve artık onlara dönmemeye karar vermesidir.
‘Samimi birt övbe’ diye tercüme edilen ‘tövbe-i nasuh’ için yapılan birçok
yorumun ortak noktası şudur: Allah indinde en değerli olan bu şekildeki
tövbede, tövbe edenin kendi nefsine nasihat dinletebilmesidir. Kulun işlediği
suç ve günahlardan kalbinde ciddi ve samimi bir pişmanlık duyup, bu kötülükleri
bir daha asla yapmamaya karar vermesi, hatalardan, suç ve günahlardan dönmeye
kesin olarak karar vermesi söz konusudur.
Bir ayette: “Ey iman edenler, Allah’a kesin (Nasuh) bir
tövbe ile tövbe edin. Olabilir ki Allah kötülüklerinizi örter ve altından
ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, peygamberleri ve onunla birlikte
iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında
koşar-parıldar. Derler ki: ‘Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz
Sen, her şeye güç yetirensin.”
İnsanı saadete ulaştıran görev; günahları kendisine huy
edinmemek için daima tövbe ve istiğfar üzere olmasıdır. Çünkü: “Kullarından
tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O’dur.” “Allah, iman edip iyi işler yapanların
tövbesini kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara
da çetin bir azap vardır. İnsanı
ümitsizlendirecek şey, yapılmış olan bir günah değil, günahta ısrar etmek ve
tövbeyi unutarak şeytana uymayı huy edinmektir.
Bir ayette, “Onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da
kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen
tövbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!
Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler” buyrulmaktadır. Bu yüzden insan yaradılış
gayesini aklından çıkarmamalı, Şeytan’a ve şeytanlığa karşı mücadele etmelidir.
Nitekim Hz. Âdem hatanın neticesi olarak yeryüzüne inince,
Allah’ın lütfuyla kendini topladı ve yaradılış gereği kendisine öğretilenle
amel etti. Kusurunu itiraf ile imanını arz etti ve: ‘Ya Rab, beni kendime
bırakma!’ diye yalvararak affını istedi, Rabbi de O’na tekrar rahmetiyle
iltifat etti ve tövbesini kabul etti. “Kim tövbe eder ve salih amellerde
bulunursa, gerçekten o, tövbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah’a
döner.”