İLK 500’DE HAKLI GURUR

Her zaman söylüyorum; “Antalya’da varsa yoksa turizm, örtü altı tarım derken bu kentin sanayideki katma değerlerini göz ardı ediyoruz” diye. Gözümüz rengi çok seviyor.

Antalya’nın haklı gururu büyük firmalarımızın yaptığı dev yatırımlar maalesef renkli turizm sahnesinin perde arkasında kalıyor. Yılda birkaç kez onların başarısını konuşuyoruz. Aslında ne turizmden ne örtü altı tarımdan vazgeçemeyeceğimiz gibi sanayi yatırımı yapanlardan da vazgeçmemiz mümkün değil.

İşte bu doğruları göz önüne alığımız zaman İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) açıkladığı Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşunu içinde yer alan 5 firmamız ön plana çıkıyor. ‘Beşi bir yerde’ diye tabir edebileceğimiz bu firmaların başında Antalya’nın dünyaya açılan kapı ve penceresi konusundaki ADOPEN var. İlk 500’ün içinde ilk sıralarda.

Firmaların 2021 yılı performanslarını baz alan rapora göre, Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundan 3’ü Antalya’da bulunuyor. Mustafa Sak’ın sahibi olduğu ADOPEN Plastik ve İnşaat Sanayi A.Ş, her yıl olduğu gibi bu yıl da listede yerini aldı. Hem de basamakları atlayarak.

ADOPEN, üretimden satışlarda 13 sıra, net satışlarda ise 12 sıra birden yükselerek 500 büyük sanayi kuruluşu arasında 213’ncü olmayı başardı. ADOPEN, aktifte ise 147’nci sıraya oturdu. ANKUTSAN ve Yörükoğlu Süt ve Ürünleri San. Tic. AŞ’de listeye Antalya’dan giren diğer iki firma oldu. Merkezi başka yerde olup Antalya OSB’de üretim yapan 2 firmamız daha var.

Biri Namet Gıda San.ve Tic. A.Ş., diğeri ise İstanbul Gübre Sanayii A.Ş. İnanın bu başarı ile ne kadar övünsek, ne kadar gururlansalar az. Çünkü hepsi Antalya için elini taşın altına koyuyor. Pandemiye rağmen başarısı artıran ADOPEN sanırım elini taşın altına koyan kuruluşlar anlamında en iyi örnek olsa gerek. Yoksa ilk 500’de kalmak hayli zor olurdu.

ADOPEN AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Sak bu başarı ile ilgili, “Gururla büyüyoruz, büyümeye devam edeceğiz. Ülkemiz için çalışıyoruz, çalışacağız. Bu başarımızda çalışma arkadaşlarımızın ve iş ortaklarımızın başarısı vardır. Hep söylüyoruz, biz bir aileyiz. Özverili katkıları için çalışma arkadaşlarımıza ve iş ortaklarımıza teşekkür ediyor ve gurur duyuyoruz” açıklaması ile benim yazdıklarımı doğrulamış oldu.

Umarım bu başarı örnek alınır ve ilk 500’de 5 yerine çift haneli rakamlara yükselen firma sayısını görürüz.

ŞIMARIKLIĞIN CEZASI OLMALI

Geçen hafta sonunda Antalya’nın Kaş ve Finike ilçelerinde yağlı güreş heyecanı yaşandı. Çayırda onlarca pehlivan kol bağlayıp şanla şerefle güreşmenin gayreti içinde oldu. Ancak Finike’deki güreşlere ‘Şımarıklık’ gölge düşürdü. Kendi her çıktığı er meydanının sahibi hatta ‘Survivor’da zanneden bir güreşçimiz vardı. Yakışmayan hareketler vs. vs.

Orhan Okulu ile İsmail Balan arasındaki güreşte yaşandı istenmeyen olaylar. Kendini hala ‘Survivor’da zanneden Balaban, rakibinin gözüne elini sokup, suratına resmen vurdu.

Hem binlerce güreş severin hem de televizyonlarda milyonlarca izleyicinin önünde. Göstere göstere. Kendini ne zannettiyse o an. Ruh haline bilemem ama bana göre ŞIMARIKLIK.

Kule hakemlerinin yaptığı değerlendirmeler sonunda İsmail Balaban KIRMIZI KART gördü. Buna rağmen yaptığı hareket ve takındı tavır bir pehlivana hiç ama hiç yakışmadı.

Yağlı güreşin örf ve adetleri, kendine özgü dili, yüzyıllara uzanan tarihi ve rakibe saygı kültürü yerle bir edildi. Hem de kendini hala ‘Survivor Şampiyonu’ zanneden biri tarafından.

İşte bu nedenlerle gösterilen KIRMIZI KART’ın cezası basit olmalı. Öyle bir müsabaka ile geçiştirilmemeli. Tarihi Kırkpınar öncesi örnek bir ceza teşkil etmeli ki kimse bir daha böyle bir işe tevessül etmesin.

Çünkü ŞIMARIKLIK maazallah örnek alınırsa dualı çayırın sonunu Allah hayreyleye.

BİTMEYEN BİR ÇİLE

Antalya’nın Konyaaltı ilçesinde yaşayanların çilesi saymakla bitmez. Bunlardan biri de eski Mini City yakınındaki kanal. Her daim içinde su bulunur ama sudan çok pislik görünür.

Çirkin görüntüsünden çok etrafa yaydığı koku rahatsız eder insanları. Hele hele havalar ısınmaya başladığı andan itibaren bırakın etrafından geçmeyi o bölgede yaşayanlara “İllallah” dedirtir.

Kimisi sorumluluğun Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde kimisi de Konyaaltı Belediyesi’nde olduğunu düşünüp defalarca iki kurumada şikayette bulunurlar ama sonuç hep beyhude.