HZ. ŞUAYB'IN (AS) KAVMİYLE İMTİHANI
Medyen halkıyla ilgili bu son ayette, bir peygamberin en önemli vasıflarının sıralandığını görüyoruz: “Her şeyden önce peygamberler Allah tarafından kendilerine ve kendilerinden önceki peygamberlere gönderilmiş bir delile yani vahye dayanırlar.
İkincisi peygamberler, ümmetlerine tebliğ ettikleri şeyleri her şeyden önce kendi nefislerinde yaşarlar; sözleri ile özleri, kalpleri ile amelleri birbirine uyar. Ümmetlerine tebliğ ettiklerine muhalif davranmazlar.
Üçüncüsü peygamberler birer ıslahatçıdır; onların görevi, yapmak, düzeltmektir; iyiliğin hâkim olması, insanların doğruya ve iyiye yönelmesi için elinden geldiğince çaba göstermektir.
Dördüncüsü, peygamberler, sadece Allah’a güvenir ve dayanırlar; başarının, yalnız Allah’tan geldiği hususunda hiçbir şüpheleri olmaz; bu sebeple de Allah’tan başka hiçbir kuvvete ve desteğe sahip olmasalar bile, yine de ümitsizliğe düşmezler.
Bu çerçevede Medyen ve Eyke Halkına gönderilen Hz. Şuayb: “Benim sizin üzerinizde hiçbir gücüm yok. Size yapsam yapsam iyi niyetli bir kişi olarak tavsiyede bulunabilirim, tebliğimi kabul ya da reddetmek size kalmış bir şey. Nasılsa bana değil, Allah’a hesap vereceksiniz; dolayısıyla Allah’tan korkun ve gerçekten mümin seniz fesatçılıktan vazgeçin” diyordu.
Hz. Şuayb şöyle diyordu: “Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh Kavmi’nin veya Hud Kavminin yahut Salih Kavi’nin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin! Lut Kavmi de Sizden uzak değildir.” Yani onlar da sizin zamanınıza yakın bir zamanda helak oldular. Dolayısıyla helak olanların zamanca size en yakını onlardır. Ya da küfürde, kötülüklerde ve helaki gerektiren şeylerde sizden uzak değillerdir. Bu sebeple helak oldular. Onlardan ibret almalısınız.
Ankebut Suresi’nde de: “Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (elçi olarak) gönderdik. Böylece dedi ki: ‘Ey kavmim, Allah’a kulluk edin ve ahiret gününü umut edin ve yeryüzünde bozgunculuk olarak karışıklık çıkarmayın. Ancak O’nu yalanladılar, bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakalayıverdi, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.”
Burada, ‘ahiret gününü bekleyin ve bu dünya hayatınızdan başka, amellerinizden hesap vereceğiniz ve ona göre cezalandırılıp mükâfatlandırılacağınız bir ahiret günü olmadığını sanmayın. Ahirette iyi bir akıbete kavuşmak için salih bir şekilde çaba sarf edin’ denmektedir. O’nu yalanlamaları ise, ‘gerçekten Allah’ın Resulü olduğuna ve tebliğ ettiği şeylerin Allah’tan geldiğine, onu reddederlerse Allah tarafından gönderilecek bir azaba uğrayacaklarına inanmıyorlardı’ anlamına gelmektedir.
Hz. Şuayb Arapçayı fasih ve beliğ bir şekilde konuşan, tesirli ve hikmet dolu nutuklar veren bu özellikleriyle de Son Peygamber tarafından ‘Hatibul Enbiya’ yani Peygamberlerin Hatibi olarak ünvanlandırılmıştır.
Nasıl ki Lut kavminde iğrenç livata (homoseksüellik) fiili yaygın hale gelmişse, Medyen Kavminde de eksik ölçüp tartma illeti yaygın hale gelmişti. İnsanlar mal aldıkları zaman ölçü ve tartıyı tam olarak veya fazlasıyla yaparlar, fakat insanlara mal sattıkları zaman ölçü ve tartıyı eksik olarak gerçekleştirirlerdi. Kuran’da bu konuya dikkat çeken ayetler vardır:
“Sakın mizanda (ölçü ve tartıda) haksızlık ve taşkınlık yapmayın. Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.”
Çünkü kâinatın nizamı adalet ve dengeye dayanır. Dolayısıyla size verilen yetki ve hareket dairesi içerisinde adaleti teessüs etmeniz gerekir. Şayet siz kendinize emanet edilmiş bir başkasının hayatını telef ederseniz, böyle yapmakla temelinde adalet saklı olan bu nizamı ifsat etmiş olursunuz. Çünkü bu nizam, haksızlığı ve adaletsizliği kabul etmez. Değil büyük bir zulüm, terazide hile yapmak suretiyle müşterinin hakkını yemek gibi küçük bir haksızlık bile, adalet ve denge üzerine kurulu bu âlemin nizamını sarsar.
ÖLÇÜ VE TARTI
Bu emir sadece bireylere hitap etmeyip, cadde ve pazarlarda alış-verişlerin gerçek ölçü ve tartılara uyup uymadığını kontrol etmeyi, tartı ve ölçünün eksiltilmesini kanun zoruyla önlemeyi İslam Devleti’nin görevlerinden biri haline getirmektedir. Ölçü ve tartıyı düzgün yapanların sonu bu dünyada da ahirette de iyi olacaktır. Bu sonuç bu dünyada da iyidir çünkü alıcı ile satıcı arasında karşılıklı güven yaratır. Bunun sonucunda da ticaret gelişir ve genel bir refah sağlanır.