HERKESİN BİR DERDİ VARDIR
Biz gazeteciler bazen duyar duymazdan geliriz, görür görmezden geliriz. Ancak bu tolerans bir yere kadardır. Hep siyaset yazacak değiliz ya. Bir de halkın dertleri var. Asıl dert burada.
Birkaç gündür vatandaşın sorununa değinemedik. Onların derdi
ile dertlenmeyenlerin kulağını çınlatamadık. Ama bugün yazacaklarım biraz
TEBESSÜM ettirecek biraz da DÜŞÜNDÜRECEK cinsten.
Antalya’da trafik çilesi varmış, yollar eskimiş, çöpler
zamanında toplanmıyormuş falan. Artık bunlardan bıkan vatandaş kendi derdine
düşmüş. Öncelik kendinde.
Bir dostum bana dedi ki, “Palamut’a sormuşlar ‘Dipte ne
var?’ diye. Palamut ‘Çok şey var da ağzım su dolu konuşamıyorum’ diye cevap
vermiş” dedi. Hakikaten bizimkisi de öyle. Neyse günün ilk konusuna gelelim.
Hem gülelim hem de düşünelim!
“O DİŞ BENİM VERİN DİŞİMİ!”
Geçtiğimiz hafta sonu Antalya'da ‘Uluslararası Kıyı
Temizleme Günü’ kapsamında kıyı ve deniz dibi temizliği yapıldı. Konyaaltı
Sahili’ndeki EKDAĞ’a ait plajda.
Deniz Temiz Derneği (TURMEPA) öncülüğünde gerçekleşen
etkinliğe Deniz Ticaret Odası Antalya Şubesi hariç 11 kurum, kuruluş ve STK
temsilcileri katıldı.
Deniz tutkunu çevreci 150 kişinin ve 10 dalgıcın katılımıyla kıyı temizliği yapıldı ve farkındalık oluşturuldu. Her yıl aynı yerde 450 kilo çöp toplanırken bu yıl 44 kiloyu geçmedi.
Bunlar ÇOK GÜZEL HAREKETLER. Amma bir de ilginç olanı vardı
ki o da güldürdü. Sizde okudukça güleceksiniz eminim! Deniz Temiz Derneği
(TURMEPA) Başkanı dostum İzzet Ünlü’yü teşekkür için aradığımda çok ilginç bir
gelişmeyi anlattı. Önce şaşırdım sonra güldüm.
Efendim; dalgıçlar dip temizliği yaparken bir takma diş
bulup kıyıya çıkarttı. O anda kameralar bu ilginç anları tek tek kaydetti.
Sonra protez diş atık torbasına konularak belediye çöplüğüne gönderildi.
İşte bu görüntüler TRT’de yayınlanmış ve o haberi protez
dişini denize düşüren vatandaş da izlemiş. Hemen araştırmış, Antalya Sualtı
Sporları Kulübü’ne (ANTSAK) ulaşmış.
Sonra da dişi deniz dibinden çıkartan Dalgıç-Eğitmen ve
Derneği Yöneticisi olan Deniz Demircan’ın telefonunu bularak, “O bulduğun diş
benim, verin dişimi” diye tutturmuş!
Deniz hoca önce şaşırmış sonra, “Ben TURMEPA’ya bir sorayım”
demiş. Deniz hoca İzzet Ünlü ile görüştükten sonra vatandaşı arayıp, “Diş çöp
torbasına konulup belediye çöplüğüne gönderilmiş” deyince adamcağızın dünyası
kararmış, “Tüh beee. Oysaki çok sevinmiştim bulunduğuna” diyerek telefonu
kapatmış.
Vallahi ne yalan söyleyeyim, güldükten sonra ben de adama
hak verdim. İzzet Ünlü’ye de takılarak, “VERİN ADAMIN DİŞİNİ” diye espri
yaptım. Umarım adamcağız yenisini almış ve sorununu çözmüştür.
Çünkü DİŞSİZLİK ZOR iştir.
GETİRİN SANDALYELERİ!
Kumluca’da uzun yıllar gazetecilik yapan ve bir süre ara
verip başka işlerle uğraşan Bozok İnanç Kutlu var. İyi bir araştırmacı ve deli
fişek bir gazetecidir. Bizim meslekte olmazsa olmaz.
Kısa bir süre önce sosyal medya üzerinden yarım bıraktığı
mesleğini icra etmeye başladı. Kendisinin sıkı takipçilerinden biriyim. “ÇARŞI
HER ŞEYE KARŞI” misali hep muhalif takılıyor.
Hal böyle olunca hem kendine hem de bize bol malzeme
üretiyor. Son malzeme epey ilginç ve oldukça düşündürücü. Konu ise hastaneden
tekerlekli sandalyelerin çalınması (alıp götürülmesi)!
Hoş bu tür hikayeler zaman zaman yurdun birçok bölgesinde yaşanmakta ve haber olmakta. Bu hikâye de benzer olaylardan bir tanesi. Kumluca Devlet Hastanesi’nde kayıtlı 140 tekerlekli sandalye var. Bunlardan 80 tanesi ortadan kaybolmuş. Eski ve yeni hastane olmak üzere binlerce metrekarelik bir alanda ara ki bulasın!
Bu tekerlekli sandalyeler zaman zaman hastanenin bahçesi ve
çeşitli alanlarından bulunup yerlerine konulmuş. Ancak bu sefer işin rengi
değişmiş. 80’i de ortalarda yok. Tüm aramalara rağmen izine rastlanmamış.
Muhtemelen hasta yakınları ya ihtiyaçları olduğu için, ya
dalgınlıklarından ya da daha sonra getiririz mantığı ile alıp götürmüş
olabilirler. Çünkü küçük bir şey değil ki cebe sığsın bunlar.
Hastane yönetimi bu soruna şimdilik kestirmeden bir çözüm
bulmuş. Tekerlekli sandalyeler güvenlik görevlilerine zimmetlenmiş. Onlar da
isteyen hasta veya hasta yakından kimlik almadan vermiyorlarmış!
Ancak bu iş öyle bir hal almış ki özellikle heyet günleri
tam bir işkenceye dönüşmüş. Bir de kayıp olanları için onlara talimat verilmiş,
“BULUN KARDEŞİM” diye.
Vallahi İnanç’ın anlattığı daha doğrusu yazdığı hikaye bu.
Tam “GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN” cinsinden. Tabi bir o kadar da düşündürücü.
Şimdi bu sandalyelerin akıbeti ne oldu bilmiyorum. Diğer
illerdeki gibi bir araştırılırsa hasta sahiplerinin ya evlerinde ya da apartman
boşluklarında (lazım olur diye) atılı vaziyette duruyordur.
Ben buradan bu insanlara sesleniyorum, “Kullanıldıktan sonra
tekrar yerine koyun veya geri götürün. Bir gün ya size ya da bir tanıdığınıza
gerekli olabilir. O sandalyelerde tüyü bitmedik yetimin hakkı var.”
Hadi vakit geç olmadan GETİRİN ŞU SANDALYELERİ! İşte böyle
sevgili dostlar. İki farklı hikâye. HERKESİN BİR DERDİ VAR öyle değil mi? İster
gülün, ister ağlayın, ister düşünün!