HERKES HADDİNİ BİLSE SORUN YOK

Geçenlerde bir dost meclisinde sohbet esnasında yine felsefi düşüncelerime dalmışken bir anda aklıma güzel sözler geldi. Not alıp, sizlerle paylaşmak istedim.  Hemen belirteyim. Bunları yazarken kimse öküz altında buzağı aramasın, sıcak havada nem kapmasın.

Bakın aklıma gelen o söz “Kendine gücü yetmeyenin, başkasına sözü geçmez” idi. Şöyle derinlemesine bir düşündüm de; ne kadar da uyuyor toplumumuzdaki çoğunluk insanımızın sosyal konumlarına. Öyle değil mi? İsterseniz sizlerde şöyle bir arkanıza yaslanın ve gözden geçirin toplum içerisindeki kendimizin ve yakınınızdakilerin konumlarını.

Ya da kendinizi uzaylılar tarafından görevlendirilmiş, insanların toplumsal konumlarını tarafsız bir gözle inceleyip rapor tutacak olan bir uzaylı farz edin ve başlayın değerlendirmeye. Bence fert fert hepimizin ortak yanlışlarımızın başında HADDİMİZİ BİLMEMEK geliyor. Yani ortalama 100 kişiden, yaklaşık 95’imiz bu kapsamdayız.


İçimizden çok azımız, gerçek değerimizin altında bir konumda mütevazı bir insanoğlu rolüne kaptırmışız kendimizi gidiyoruz. Ya da; bu 95’imizden çok büyük çoğunluğumuz haddini aşan bir artistik tavırlar içerisinde! Olduğumuz gibi değil de, olmayı istediğimiz gibi görünme şartlanmışlığıyla kapılmış, sözde hayatı yaşıyoruz.

Olayı açacak ve örnekleyecek olursak. Mesela bir insan düşünün ki sırf isminin önündeki bir unvan sayesinde satır sallamakta. Genel manada kendisinden çok daha üstün ahlak ve karaktere sahip insanların önüne geçip söz sahibi olduklarına sıkça rastlarız.

Bu türler; “Ben bu unvanı bakkaldan almadım ki kardeşim” de diyebilirler. (Gerçi günümüzde unvanların kimler tarafından, kimlere ne amaçla verildiğini bilemeyiz tabi)

Toplu meclislerde boy gösteren bu tür kelaynak kuşları misali, sürekli öncelik ve ayrıcalık bekleyen insanlarımızın bir başka özelliği de enseleri gibi keselerinin ve kasalarının kalın olmasıdır.

Yani ne kadar paralısın, o kadar adamsın. Başka bir deyişle PARASIZ ADAM GEREKSİZ ADAM misali sözlerin doğruluğundan dem vururlar her fırsatta. Oysa o zavallıların unvanlarını alın isimlerinin önünden, bakalım geriye ne kalacak?

Bence işin ilginç yanı şu. Benim bu şahsi tespitlerime katıldığı halde, o tür insanlara şakşakçılığa ve taklacılığa tam gaz devam ediyor olmamızı içme sindiremiyorum vesselam. Oysaki bu tür haddini bilmeyen insanlara toplum olarak her birimiz hiç değilse tavırlarımızla tepkimizi gösterebilsek kötü mü olur?

İnanın o dalkavuklarda yelkenleri suya indirip adam gibi davranmaya mecbur kalacaklar. Ama yalakalık ve şakşakçılık son moda ve gırla gidiyor toplumumuzda.

İşte yazımın tam burasında devreye giriyor o benim dilime takılan özlü sözüm. Şayet bir insanın kendi kendine gücü yetmiyorsa ki yetmeyenimiz çok fazla, o zaman ortaya kendi kendine gücü yetmeyen ve iradesini kontrol altına alamayan, kontrol dışı insanlar ordusu çıkıyor.


Bu gerçeği bilen bir insanın, bir başka insana sözünün geçmesi mümkün mü? Ya da olayı tersten düşünün. Kendinden aciz, iradesine hükmedemeyen bir tanıdığınızın sizin üzerinizde ne kadar söz hakkı olabilir ve siz onu ne kadar ciddiye alabilirsiniz ki?

Yani lafı getirmeye çalıştığım ve özetle söylemek istediğim nokta, adına toplum dediğimiz, dik gezen ölülerin oluşturduğu sürü içerisinde, çoban geçinen ve çoban görünen ensesi kalınlara gösterdiğimiz ilginin yarısını da kendimize gösterip kendi kişiliğimiz ve karakterimizle ciddi anlamda ilgilenebilsek.

Ben neyim, niçin varım ve ne yapmak istiyorum sorularına net cevaplar bulup gereğini yapmamız çok mu zor? Şu haddini bilmeyenlerin; hadlerinin ve sınırlarının, unvan ve servetleri ile değil de kişilik ve karakterleriyle doğru orantılı olduğu yüzlerine vurmak için neyi bekliyoruz?

İşte o zaman herkesin hem kendine gücü yetmiş olur, hem de karşısındakine sözü geçmiş olur ki böylelikle herkes haddini de bilmiş olur.