HEM ÜLKEMİZ HEM DEVLETİMİZ BÜYÜK

Geçen ay, “İnanın ki bizim devletimiz büyük” başlıklı bir yazıyı kaleme almış ve Türk devletinin ne kadar büyük olduğunu anlatmıştım. Bunu yazarken de buna inanmayıp küçümseyen bazılarını da unutmamıştım.

Hatta son yıllarda yaşadığımız badireleri başka ülkelerin yaşaması halinde çoktan dağılıp ortada devlet diye bir şeylerinin kalmayacağına dikkat çekmiştim.

Bunun nedeni de Antalya Manavgat’ta 28 Temmuz’da Kalemler Mahallesi merkezli başlayan orman yangınları Alanya, Akseki, Gazipaşa ve Gündoğmuş’a sıçrayıp 11 gün sonra alevlerin kontrol altına alınması sırasında yaşadıklarımızdı.

Muhalefet milletvekilleri ile bazı kişiler provokatörlük yapıp oy uğruna algı oluşturdu. Hatta tarihi şanlı geçmişle dolu devletimize inanmayıp küçümseyerek kaos çıkmasını bile istediler.

Hepiniz hatırlıyorsunuz. Kimi zaman “Helikopter ve uçak yok” dediler, kimi zaman “Devlet yok nerde” diye feveran ettiler. Ama bizim milletimiz manevralara-tuzaklara gelmemişti.

Bunlar yaşanırken devletimiz bir taraftan alevlerle mücadele etti, yaraları sarmaya çalıştı, yalanlarla başa çıkıp büyüklüğünü gösterdi.

Nasıl mı?

İlk önce felçli eşi Ayşe Deniz’i evleri yanmasına rağmen terk etmeyip kurtaran 80 İbrahim Deniz’e evlerini 11 gün gibi kısa sürede yapıp teslim edilerek.

Sonra?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kalemler’i ziyaretinde traktörünün yandığını söyleyen Mithat Akça'ya sıfır traktör gönderilmesi ve MHP’nin hayvanları yanan ailelere keçi-koyun yardımı yapması ile.

Peki, daha sonra ne oldu dersiniz?

Dün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun katıldığı törenle, Cumhurbaşkanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yangında traktörleri zarar gören 16 aileye yeni traktörleri teslim edildi.

Dün Manavgat’ta afetten sonra burukta olsa bir bayram havası vardı. Devletine ve milletine güvenin Manavgatlılar oradaydı, bir eksikle.

Bu eksik Belediye Başkanı Şükrü Sözen idi. Sanırım devletin büyüklüğünü küçümsediği ama büyüklüğü görüp utancı için ortalarda görünmedi gibi. Yoksa böylesi bir günde geçerli bir mazereti olması gerekir.

CENNET BİR ÜLKEDEYİZ

Şunu bir kere net olarak şunu söylemekte yarar var; cennet bir ülkede yaşıyoruz. Hem de her şeyiyle. Ama insanlarımız ne bu ülkenin de devletimizin kıymetini maalesef bilmiyor.

Batı’sı güzel, Doğu’su başka güzel. Karadeniz'i seni yakar, Akdeniz'i beni. Aslında ülkemizin dört bir yanı cennetten bir köşe. Öyle değil mi?

Buna rağmen, ne yazık ki bu ülkenin kıymetini bilmiyoruz. İnsanımız sıcak, sevecen, yardımsever, hamiyetperver, komşusu için canını bile verir.

Adam gibi adam insan gibi insan yani.

Dünya'nın başka bir ülkesinde bizim gibi bu hasletlerin yoğunlukta, candan insanların yaşadığı başka bir ülke bulamazsınız. Tıpkı Manavgat yangınlarında ve sonrasında devleti ile el ele verip bölge halkı için elini taşın altına koyan yardımseverler gibi.

Büyük insanların büyük devleti olurmuş!

Bu ülkeyi sevmek, bu ülkeye sahip çıkmak, bu ülkeyi hainlerden korumak ve temizlemek lazım. Devletimizin büyüklüğünü gösterip başka bir Türkiye olmadığını göstermek için.

Bu ülkemi ve devletimi, hamiyetperver insanlarımızı seviyorum vesselam.

‘LIK LIK’A BENZEMEZ BU İŞ

Bizim Bedri Yalçın. Kendisi Malatyalı. ANAP döneminde rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kemer’i ziyaretinde tanımıştım. Hırslı ve sevecen biriydi.

Bir dönem halıcılık ve kuyumculuk yaptı. Almanya’da iş adamlığı yaptığı dönemde ‘Lık Lık’ diye bir enerji içeceğini üretip adını dünyaya duyurmak istedi ama olmadı, başaramadı.

Sonra Anadolu Dernekler Birliği gibi bir takım STK faaliyetlerine girdi. Baktı olmuyor Anadolu Birliği Partisi’ni kurup Genel Başkanı oldu Bedri Yalçın.

Sonra baktı başkan olmakla adını duyuramadı bu kez sansasyonel bir işe imza attı. Aşı karşıtı 'Büyük Uyanış' mitingini düzenledi. Yalçın, “Bill Gates çetesinin ticari sıvısına karşıyız, oynadıkları soykırım oyunu” görüşünü savundu. Bir sürü ipe sapa gelmez gerekçelerle.

Bedri Yalçın’ın kim olduğunu bilmesen kendisini dünyanın en önemli profesörü falan zannederdim. Ama öyle olmadığını çok iyi biliyorum. Benim bildiğimiz Bedri Yalçın, kıvrak zekalı ve hangi konu ile öne çıkacağını iyi bilir.

Ama bu kez konuyu yanlış seçti. Aşı karşıtı olabilirsiniz ama bunu bir miting ile ulu ortaya hem de halkı galeyana getirmek için yaparsanız yanlış yaparsınız.

Diyelim ki bu mitingden sonra birisi aşı olmayı reddetti ve size uydu. Ardından da koronavirüse yakalanıp hayatını kaybetti. Peki, bunun vebalini kim ödeyecek. Bedri Yalçın mı o mitinge katılanlar mı?

Ama bana sorarsanız sırf ön plana çıkmak ve adını duyurmak gibi bir niyeti olan Bedri Yalçın ile o miting katılıp halkı kışkırtıcı konuşma yapan yazar Abdurrahman Dilipak, Bora Gencer ve Dr. Bilgehan Bilge’dir.