GÜÇLÜ OLMAK VE GÜÇ SAHİBİ OLMAK
Aklının ve vicdanının birbirine dost olmadığı liderler, her
ne kadar yönetme mevkiinde olsalar da tarihe iz bırakan gerçek lider olamıyor
maalesef.
Güç sahibi olmakla güçlü olmak, ilk bakışta aynı anlamı
taşıdığı ya da benzer anlamda oldukları gibi bir algı oluştursa da aslında bu
ifadeler, aralarında derin ayrılıklar bulunan öz tanımlamalar… Tarihte nice güç
sahibi liderler vardır ki elindeki gücü nasıl kullanması gerektiğini
bilemediklerinden başkalarının akıllarına muhtaç olmuş ya da kimseyi
dinlemediklerinden zalim olmuşlardır.
***
Hiçbir ayrım gözetmeden tüm Yahudileri yeryüzünden silmeyi
amaçlayan Almanların Hitler’i, savaştığı yerlerdeki masum halkı kazığa
oturtarak gücü korkuyla hâkim kılmayı amaçlayan Rumenlerin Vlad Drakula’sı
hemen aklımıza gelen örnekler. Yakın tarihte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da masum
halkı topluca katleden Ermeni çetelerinin liderleri, Batı Anadolu’da yüz
binlerce sivili katleden Yunan ordusu komutanları… Daha dün Hocalı katliamı ve
bugün yaşananlar…
***
“Savaşın da bir
ahlakı vardır.” sözü, gücü elinde bulunduran akıldan, izandan, vicdandan
nasibini almamış, aslında yeteneksiz ve beceriksiz liderlere Türk’ün asil
millet oluşundan gelen bir hatırlatmadır, ikazdır.
Hiçbir din, masum insanların öldürülmesini hoş karşılamıyor.
Hiçbir gerçek medeniyet, sivil vatandaşları hedef almıyor. Hiçbir vicdan;
yaşlıların, kadınların, çocukların öldürülmesinden doğan sızılarına ket
vuramıyor. Hiçbir güçlü lider (güç sahibi demiyorum), yapanı da destek vereni
de onursuzlaştıran katliamlara sessiz kalamıyor.
“Malınız, canınız, namusunuz bundan böyle bizim
korumamızda.” “Ticaret yapmakta, mensubu olduğunuz dininizce ibadet etmekte
özgürsünüz.” sözlerinin kaynağı; inancı, uyruğu ne olursa olsun, yüce bir dinin
ve asil bir milletin güçlü liderlerinden fethedilen toprakların masum
insanlarına verilen ve verildiği gibi de tutulan sözdür: Yüce bir medeniyetin
gerçek liderleri…
***
Machiavelli İtalya’daki prenslere, korkulan biri olmanın
sevilen biri olmaktan daha önemli olduğunu söylerken ondan yaklaşık yedi asır
önce Göktürk hakanı Bilge Kağan, edebiyatımızın ilk yazılı eserleri olarak
kabul edilen Göktürk Kitabelerinde, “Başlıya baş eğdirdim, dizliye diz
çöktürdüm.” sözüyle, gerçek medeniyetin ölçüsünü göstermiş olmuyor mu? Biri
idare edilenlerin, güç sahiplerinden korkmaları gerektiğini; liderlerin
masumlara baş eğdirmelerini, mazlumlara diz çöktürmelerini öğütlüyor. Diğeri, vicdani
bir mesajla hedefin başlılar, dizliler olması gerektiğini söylüyor. Şimdi hangi
medeniyet gerçek, hangi medeniyet sahte; hangi medeniyetin irfanı ağır,
hangisinin vicdanı sağır?
***
Bir ülkenin doğal kaynaklarından dolayı zengin olması, o
ülkenin güçlü olduğu anlamına da gelmiyor. Bugün zengin petrol yataklarına
sahip birçok Arap ülkesi Batılılar ve Amerika tarafından sömürülmekte ve bu
güya zengin ülkeler onlara baş eğmekte. Yakın bir tarihte yapılan bir
araştırmaya göre petrol zengini Arap ülkelerinin birkaçı dışında halkının yüzde
ellisinden fazlası mutlu olan hiçbir Arap ülkesi bulunmuyor. Bu halde var olan
zenginlik güce dönüşmüyor, yalnızca potansiyelde kalıyor.
***
Güç sahibi olmakla güçlü olunamayacağını; bir ülkenin
potansiyel zenginliğini güce dönüştürebilecek yöneticileri olmadıktan sonra
güçlü sayılamayacağını; gerçek gücün insani değerlerle donanmış duygu zincirine
sahip medeniyetlerde ve dolayısıyla liderlerde olduğunu teslim edelim.
Akıl da bunu gerektiriyor, vicdan da…