GÖRMÜYORUZ SEVMİYORUZ DÜŞÜNMÜYORUZ

Her şeyden, bazen kendimizden bile kaçıyoruz. Kaçmıyor muyuz?

Duygularımızı paylaşmak nedense zor geliyor bize. Kendimiz bile yaşayamıyoruz ki.

Hep içimize atıyoruz sevgileri, hüzünleri, mutlulukları. Bağırıp çağırıp hani derler ya “Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur gibi” ağlayamıyoruz bile.

Utanıyoruz.

Kızgınlıklarımızı hep içimize atıyoruz.  Atmıyor muyuz?

Aslında kendimize kızıyoruz.

Karşımızdakinin hiç suçu yok “Sadece o onun düşüncesi” diyemiyoruz.

Gördüğümüz her iyilik ve kötülüğün bizden kaynaklandığını anlayamıyoruz.

Volkanlar patlıyor içimizde.

Gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.

Görmüyoruz. Görmek istemiyoruz belki de.

Kör değiliz sadece bakıyoruz.

Çevremizdekileri sadece hareket eden birer obje olarak değerlendiriyoruz.

Doğan güneşin sıcaklığını, rüzgarın getirdiği okşamayı, kuş sesindeki canlılığı ve hayatı hep kaçırıyoruz.

Ruhumuzu bir yerlerde bıraktık, bulamıyoruz.

Çok hızlı gidiyor, dinlenemiyoruz.

Her şey üstümüze üstümüze geliyor. Korkup kaçıyoruz.

Sevemiyoruz.

Sevgilerimizin bile sebebi çıkar ilişkisine dayalı. Hep bir şeyler bekliyoruz karşımızdakinden.

Peki ne veriyoruz?

Arkadaşlığı bile beceremiyoruz.

Bazen bir merhaba demek bile zor geliyor.

“O bana dün selam vermemişti ben neden vereyim” bile diyebiliyoruz.

Aslında kendimizle inatlaşıyoruz.

Egomuz daima üstün geliyor. Sebebini bilmiyoruz.

 

Düşünmüyoruz. Geleceğimizi, geçmişimizi içinde bulunduğumuz anı bile düşünmüyoruz.

Hep gelgeç ilişkilerde gözümüz.

Hep başkası olmakta.

Kendi benliğimizi kaybettik. Tanımıyoruz içimizdeki beni. Ne istediğimizi ne beklediğimizi bile bilmiyoruz. Kendimizden bile kaçıyoruz.

Yüzleşemiyoruz kendimizle.

Eleştiride dozu kaçırmaktan korkmuyoruz ama kendimize yöneltilen eleştirileri saldırı olarak algılıyoruz. Hayatın tüm yanlışları hep bizim dışımızda.

Bir tebessümü bile çok görüyoruz karşımızdakine.

Bilmiyoruz, aslında o çok gördüğümüz tebessümün kendimize verdiğimiz en değerli hazine olduğunu.

Kalın Sağlıcakla.