GELSEYDİN
Omzuma yüklenen yük müdür beni böyle söyleten yoksa inceden sıyırdım mı kafayı? Bir insan bir derde düştü mü sorular tüketirmiş dilinde. Ben hiç bir soruma cevap bulamıyorum.
Bulamadıkça daha çok soruyor, daha çok sordukça kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Ve sonra gün aydınlanıyor yeni bir güne uyanıyorum. Beni bekleyen onca sorumluluğun içinde bir de gönül işleri girdi mi kendime yetemez hâle geliyorum. Ve ben yine yazıyorum yine...
Çünkü yazmasam ne yapacağım? Mahpushanede bile yazılır kitaplar, bana imkânsızlıktan bahsetme sevgilim... Gelseydin ben o kadar çok ağlamazdım. Gelseydin beynimdeki sesleri susturabilirdim. Gelseydin en zayıf noktam olmazdı.
Gelseydin kalbimdeki papatya bahçeleri birer mezarlığa, gelseydin içimdeki çocuğun uçurtması tellere takılmazdı. Gelseydin ben her güne gülerek uyanırdım. Gelseydin güneş bizim için doğar, ay bize yansırdı. Gelseydin bize her mevsim kış olmazdı.
Gelseydin sonbaharda bile yeşerirdi papatyalar. Gelseydin sana kar küresi alırdım. Gelseydin eğer elinden tutup Galata'ya çıkarırdım sonra uzun uzun rivayeti anlatırdım sana. Oradan iner İstiklale salınırdık.
Gelseydin eğer İstanbul bizi el ele görürdü. Gelseydin eğer lunaparka gider, atlıkarıncaya binerdik. Gelseydin eğer Üsküdar da Kız Kulesine karşı yudumlardık çaylarımızı. Gelseydin eğer çocuk parkına gider salıncağa binerdik, bir sürü
Gelseydin eğer benim bu içimdeki kız çocuğu yaşamaya devam ederdi. Çocuksu hayallerim gerçekleşirdi mesela. Gelseydin eğer tüm bekleyişler anlam kazanırdı.
Ahım olsun sevgilim her baktığın kız çocuğunun gözlerinde içimdeki öldürdüğün kız çocuğunu gör. Size bir sevda serüvenini anlatmak istiyorum. Emin olun ki ben dinlediğimde bile tüylerim diken diken olmuştu. İsim kullanmadan anlatmak istiyorum bu hikâyeyi size.
Bilirsiniz geçmiş aslında geçmemiştir ve yüreğimizin bir köşesinde bulunur her daim. Bir yaradır geçmiş aslında. O yara kabuk tutar lâkin bir fotoğraf, tanıdık gelen bir koku, bir şarkı ya da ne bileyim bir şehir yeterlidir o yarayı yeniden kanatmaya.