GELECEĞİN SESSİZ TEHDİDİ
Ülke olarak, son yıllarda hızla düşen doğum oranlarıyla karşı karşıyayız. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, toplam doğurganlık hızı 2023’te kadın başına 1,51 çocuk seviyesine gerilemiş bulunmakta. Nüfusun kendini yenilemesi için gereken 2,1 seviyesinin oldukça altında olduğunu belirtmek zorundayız. Modernleşme, kentleşme, kadınların iş gücüne katılımı ve ekonomik belirsizlikler gibi faktörler bu düşüşün temel nedenleri arasında gösterilirken, kısa vadede fark edilmeyen ancak uzun vadede ciddi sosyo-ekonomik tehlikeler barındıran bir sorun olduğu açık. Ve bu sorun sadece Türkiye’ye özgü değil, Güney Kore ve Japonya gibi birçok ülkenin başını ağrıtmakta.
***
Nüfus Yaşlanması ve Ekonomik Yük kapsamında değerlendirildiği
takdirde; düşük oran, Türkiye’nin uzunca süredir sahip olduğu genç nüfus
avantajını kaybetmesine yol açıyor. Bu durumun yaratacağı bir diğer problem ise,
sosyal güvenlik sistemleri üzerinde yaşanacak ve ilerde büyük bir baskı oluşturması
muhtemel. Yani; daha az çalışan, daha fazla emekliyi finanse etmek zorunda kalan
bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Bu vaziyet sadece bununla sınırlı kalmayıp sağlık
ve bakım hizmetlerine olan talebi arttıracakken, bu hizmetleri sağlayacak iş
gücü ise doğrudan azalacak. Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler, benzer
demografik krizlerle mücadele ederken ekonomik büyüme ve toplumsal refahın
nasıl tehdit altına girdiğini açıkça göstermekte.
***
Türkiye ekonomisi, tarihsel olarak genç ve dinamik iş gücüne
dayanıyor. Ancak doğum oranlarındaki düşüş, gelecekte iş gücü açığına ve
inovasyon kaybına da neden olabilir. Bu, sadece ekonomik üretkenliği değil,
aynı zamanda teknolojik inovasyon ve girişimcilik kapasitesini de olumsuz
etkileyeceği kesin. Genç nesillerin azalması, yeni fikirlerin ve yaratıcı
çözümlerin ortaya çıkmasını zorlaştırabilir. Küresel rekabette geri kalmamak
için insan sermayesine yatırım kritik önemdeyken, bu sermayenin temeli olan
genç nüfus giderek erimekte.
***
Sosyal ve kültürel dokunun tehdit edilmesi ise başka bir sorun.
Aile yapılarının küçülmesi, bireysellik artarak ve toplumsal dayanışma zayıflaması
gayet olası bir ihtimal. Çocuk sayısının azalması, okulların kapanması, kırsal
alanların terk edilmesi ve kültürel geleneklerin kaybolması gibi zincirleme
etkilere yol açabilir. Ayrıca, azalan nüfus, Türkiye’nin bölgesel ve küresel
etkisini de zayıflatabilir; zira nüfus, bir ülkenin stratejik gücünün temel
unsurlarından biridir.
SON SÖZ
Bugün sessiz bir sorun gibi görünen vaziyet gelecek nesiller için
bir varoluş meselesine dönüşme potansiyeli taşıyor. Aksi takdirde, demografik
bir krizin gölgesinde kalan bir Türkiye, ne ekonomik ne de kültürel açıdan
potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirebilir. Gerekli önlemlerin alınmaması
halinde Anadolu’daki bin yıllık hakimiyetin zamanla erimesi ise hiç uzak bir
olasılık değil.