GARİP MEMLEKET OLDUK BÖYLE!
Öyle garip bir memleket olduk ki, ne siz sorun ne ben
söyleyeyim. Ama yine de ben bir kelam yazayım bunun üzerine. Yani Antalya’mızın
ne hale geldiğine, getirildiğine! Antalya’yı al koy herhangi bir laboratuvara,
istediğin deneye deneklik etsin.
Mesela; derdin bir şehrin sosyolojik yapısına dair akla
ziyan veriler elde etmek mi? Didikle Antalya’nın dört bir köşesini, sen bir
iste o sana beş versin. Dengesiz ve sistemsiz bir yapı nelere kadir bir bir
göstersin. Öyle şaşırtmaca falan yok ha.
Antalya’nın hangi yapısına bakarsanız bakın, bilimsel
incelemeler ve laboratuvar çalışmalarına en uygun denek olduğunu görürsünüz.
Zira; bugüne kadar bilime dayalı öğrendiklerinizin hiçbirisi tutmaz bu şehrin
üzerinde. Bugüne kadar edindiğiniz hiçbir bilgi kırıntısının tam karşılığını
bulamazsınız.
Tez/hipotez ve/veyahut varsayımlar bile kitaplardaki
sonuçlarını vermezler. Siz siyah bulmak ümidiyle başlarsınız aramaya karşınıza
beyaz çıkıverir. Yani iki kere iki zannettiğiniz gibi her zaman dört değildir
Antalya koşullarında.
Daha geniş pencerelerden algılamaya çalışmışsanız, sadece
doğru tanımlamak da yeterli değil bu memleket meselelerini. Rant, talan veya
yalan dolan ne ararsan var.
Korkarım ki, Antalya için seçilen silahın cruise füzesi
kadar yıpratıcı olduğunu açık ve net görürsünüz. Şöyle kafanızı Lara’nın
kumullarından çıkarıp denizden şehre doğru bir bakın bakalım! Neler neler
görürsünüz. Her şeyden önce dedemin zamanından kalma silüetin yok olduğunun
farkına varırsınız. Tabi görmek isterseniz!
Milletçe aklımızı başımıza toplamamak ve de silkinip
kendimize gelmemekte ısrar ettiğimiz sürece, muhtemelen falezler yok olacak.
Hadi bunu geçtim talan edilirken özel mülkiyet haline getirilecek.
Yok öyle değil diyenler o delik deşik edilen yerlere bir
hamle yapsın da bir göreyim. Zeballah gibi insan azmanı üç-beş adamla
karşılaşır yaka paça cumburlop denize atılırsınız! Hadi bir deneyimleyin
bakalım ne olduğunu görün, laboratuvara denek olun bakayım.
Biliyorum bu falez meselesi kabak tadı verdi, bende DONKİŞOT
gibi hissetmeye başladım kendimi. Ama bu memleketin benim gibi laboratuvar
kitine ihtiyacı var. En azından laborantlık yapıyorum.
Siz kulaklarınızın üzerine yatma, ÜÇ MAYMUNU OYNAMAYA devam
edin. Ama memleket sevdalıları uyanık kalkmaya devam edecek, garip hale gelen
memleketimiz için mücadeleye devam edecek.
MENDİREK DÜŞTÜ
DÜŞECEK!
Antalya’nın tarihi Kaleiçi Yat Limanı şehrin en gözde yeri.
Bir nevi ALTIN BOYNUZ! 4’üncü yüzyılda oluşturulan yaklaşık 200 metre çapında
doğal ve korunaklı bir girintiye sahip bir liman.
Günümüzde her ne kadar yatların, turistik gezi ve balıkçı
teknelerinin sığınma yeri olarak görünse de sadece gezi teknelerinin bağlandığı
bir liman olarak kaldı. Mendireği ise bölgeyi gezenlerin üstünde gezindiği,
denizi seyrettiği bir platform.
Ancak burası öyle bir tehlikeli hal aldı ki korkunç. Limanın
girişi dalgalardan aşırmış mendirekte ayrılmalar meydana gelmiş. Buna bir de
fenerin altındaki taşların durumu da eklenince tehlikeyi boyut korkutucu hale
gelmiş.
Süleyman Bulut adındaki bir Antalyalı hemşehrimiz bu durumu
yani taşın DÜŞTÜ DÜŞECEK halini görüntüleyip sosyal medyadan paylaşmış. Peki ne
olmuş? Yine herkes ÜÇ MAYMUNU oynamış.
Hey millet! Ey bu memleketin yöneticileri, bir gece ansızın
bu taş düşerse ne MENDİREK kalır ne de FENER!
KALEİÇİ ÇÖPLÜĞÜ
Madem tarihi Kaleiçi Yat Limanı’nı ele aldık Kaleiçi’nin
kendisini ve reva görülen halini yazmazsak çarpılırız vallahi. Çünkü her yer
çöplük olmuş, leş gibi kokuyor.
Antalya Valisi Hulusi Şahin’in Kaleiçi ile ilgili
Büyükşehir, Muratpaşa ve buradaki söz sahibi kurumları bir araya getirip
kararlar alması sanırım kulak arkası edilmiş. Herkes Vali Şahin’e, “Tamam
efendim, hallederiz efendim” deyip günü kurtarmış.
Ben onu bunu bilmem. Madem buraya sahip çıkmayacaksınız,
madem tarihi mekanın çöplük haline getirilmesine göz yumacaksınız öyle
festivalleri falan burada yapmayın.
Kaleiçi öyle Üçkapılar’dan ibaret değil. Girin içeriye
gerçekle yüzleşin. Yok öyle Kaleiçi Old Town Festivali yapıp gösteriş yapmak.
Önce kapınızın önünü pardon Kaleiçi’ni süpürün yeter!