Erdoğan: Netanyahu’yu sildik attık
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Gazze'de garantörlük konusunu bu olaylar başladığı andan itibaren sürekli söyledik. Eğer Türkiye'ye bir garantörlük görevi düşerse biz görevi almaya hazırız, garantör ülke olabiliriz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Netanyahu hiçbir şekilde bizim için muhatap alınabilir biri değil artık. Onu sildik, attık” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kazakistan'ın başkenti
Astana'da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Konseyi
10. Zirvesi dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı,
değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarında şunları kaydetti;
Türk Devletleri Teşkilatımızın 10'uncu zirvesini hamdolsun
başarıyla tamamladık. Türk dünyası olarak 1992 senesinde, Türk Dili Konuşan
Ülkeler Devlet Başkanları zirveleri sürecini başlatmıştık. Müşterek
gayretlerimizle bu girişimimizi zaman içerisinde olgunlaştırarak, Türk
Devletleri Teşkilatı’na dönüştürdük. 6 Şubat'ta yaşadığımız depremlerin
ardından tüm üye ve gözlemci devletlerin en üst düzeyde katılımıyla Mart ayında
Ankara'da olağanüstü zirve düzenlemiştik. Türk dünyası arasındaki güçlü
dayanışmayı bu vesileyle bir kez daha ortaya koyduk.
Deprem felaketi sonrasında yardımımıza koşan kardeşlerimize
bir kez daha şükranlarımızı sunmak isterim. Zor günümüzde sergilenen bu
dayanışmayı hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Malumunuz geçtiğimiz
Cumartesi günü Kazakistan'ın Karagandı bölgesinde elim bir maden kazası meydana
geldi. Bu vesileyle buradan bir kez daha hayatını kaybeden Kazak kardeşlerimize
Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm Kazak halkına başsağlığı, yaralılara da
acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, teşkilatımızın hızla kurumsallaşarak,
uluslararası arenada yakından takip edilen bölgesel bir yapı haline gelmesi
bizler için bir iftihar vesilesidir. Başarılı ev sahipliklerinin yanı sıra
şahsıma ve heyetime gösterilen hüsnü kabulden ötürü değerli kardeşim Kazakistan
Cumhurbaşkanı Sayın Tokayev başta olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum. 3 Kasım itibarıyla teşkilatımızın dönem başkanlığını üstlenen
Kazakistan'ın bu görevi en iyi şekilde yürüteceğine inanıyorum. Zirve
vesilesiyle Türk dünyasının birlik ve beraberliğine yaptığı katkı ve hizmetleri
nedeniyle değerli dostum Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev'e Türk
Dünyası Ali Nişanı takdim edildi. Yine zirvemiz münasebetiyle kurumsallaşmayı
pekiştirecek çeşitli belgeler imzalandı.
Teşkilatımızın, 'birliğimiz, gücümüzdür' şiarı böylece daha
perçinlenmiş, tahkim edilmiş oldu. Zirvede yürütülen mevcut projelerin durumunu
da istişare ettik. Yeni iş birliği alanlarının belirlenmesine dair kararlar
aldık. Bölgemizin refahını artırmak üzere ekonomi, ticaret, karşılıklı
yatırımlar, ulaştırma, enerji gibi alanlarda çalışmalarımızı sürdürmekte
kararlıyız. Ulaştırma alanındaki yol haritamız, bölgesel ekonomik kalkınmanın
önünü açarak, Türk dünyasının iktisadi ve sosyal entegrasyonunu
hızlandıracaktır. Gazze başta olmak üzere, işgal edilmiş Filistin topraklarında
yaşanan insanlık dramını da zirve gündemine taşıdık. Akan kanı durdurup, kalıcı
barışa nasıl katkı sunabileceğimiz konusunda görüş alışverişinde bulunduk.
Kardeş devletler olarak, uluslararası alanda iş birliğimizi
ve dayanışmamızı artırmak noktasında mutabık kaldık. Müteakip zirvenin 2024
yılında Kırgız Cumhuriyeti'nde gerçekleştirilmesini kararlaştırdık. Zirve
vesilesiyle katılımcı ülkelerin liderleriyle ikili görüşmelerimiz oldu.
Kazakistan'da yaptığımız bütün görüşmelerin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun da taşıyıcı sütunu olan dilde, fikirde, işte
birlik düsturuyla Türk dünyasının birliği ve dirliği için çalışmaya devam
edeceğiz.
"TÜRK DEVLETLERİ
ARASINDAKİ BİRLİĞİ, DAYANIŞMAYI HAMDOLSUN BAŞLATMIŞ OLDUK"
Dünyada malum uzun zamandır, yıllar yılı bir sistem krizi
vardı. Bu sistem krizi karşısında Türk devletleri olarak dedik ki, “Öyle bir
adım atalım ki, Türk devletleri arasında bir güç birliği oluşsun. Bu güç
birliği siyasi, askeri, ekonomik ve ticari boyutları da içersin.” Aramızda
kültürel noktada zaten bir birlik söz konusuydu. “Bu nasıl olabilir?” diye
düşündük. “Olsa olsa mevcut Türk devletlerinin bir araya gelmesiyle mümkün”
denildi ve buna yönelik adım atıldı. Bu adımın atılmasıyla beraber de Türk
devletleri arasındaki bu birliği, bu dayanışmayı hamdolsun başlatmış olduk. Şu
ana kadar da Türk devletleri arasındaki bu dayanışma bu birlik ruhu, söylediğim
alanların hepsinde gelişmeye başladı. Şu anda artık siyasi birlikteliğimiz hamd
olsun mevcut. Askeri noktada en önemli dayanışmayı zaten malum Karabağ'da
gösterdik. Karabağ dünyaya karşı bunun en büyük ispatı oldu. Yani bir devlet,
bir millet böyle bir dayanışmayı arkasında görürse neticeyi de alabilir mesajı
verildi. Karabağ’da da işte o netice alındı.
Teşkilatımızın dinamizmi artık işlevsiz kalmaya başlayan
küresel mekanizmaların boşluğunu kısa zamanda doldurma noktasında bizlere umut
veriyor. Türk Devletleri Teşkilatı, uluslararası sistemdeki tıkanıklıkları
açmak, etkin ve kalıcı çözümler üretmek için dünyanın yükselen gücü haline
gelmektedir. Geleceği ve bugünkünden daha kapsayıcı, daha adil bir dünyayı inşa
etmek için daha çok çalışacağız. Çünkü dünyanın umudu Türk Devridir…
"GARANTÖR ÜLKE
ROLÜNÜ ÜSTLENEBİLİRİZ"
(İsrail-Filistin çatışmasında Türkiye'nin garantörlüğü)
Garantörlük konusunu bu olaylar başladığı andan itibaren sürekli söyledik,
söylüyoruz. Dedik ki; eğer Türkiye'ye bir garantörlük görevi düşerse biz görevi
almaya hazırız, garantör ülke olabiliriz. Kıbrıs'ta, Yunanistan garantör ülke
olabiliyor, İngiltere garantör ülke olabiliyor, Türkiye haliyle garantör ülke
ise, Gazze'de neden benzeri bir yapı olmasın? Gazze’de Türkiye'nin garantör
ülke olmasından daha tabii ne olabilir? Yani biz orada da garantör ülke rolünü
üstlenebiliriz. Bunun şekli ne olur onu olaylar gösterir, onu zaman gösterir.
Bunun güvenlik boyutu da olur, siyasi boyutu zaten olacaktır ve bütün bunlarla
beraber tarihi ve kültürel boyutu da var zaten. Bu tarihi arkaplanın
şekillendirdiği bir yapı söz konusu ve Türkiye olarak bizim başat bir rol
üstlenmemiz gerekir. Bu da tarihle bugünü ve geleceği adeta şekillendiren bir
gelişme olacaktır.
Bakın saldırıların başlamasının üzerinden bir aya yakın
zaman geçti. Şu anda gelişmeler işi biraz daha İsrail'in aleyhine doğru
taşıyacak diye görüyoruz. İsrail bu acımasız adımı kendi gücüyle atmadı.
Amerika dendiği zaman akla Amerika'nın kendisi gelmemeli. Amerika bana göre
Batı'nın içerisinde değerlendirilmeli. Başta Amerika olmak bütün Batı şu anda
İsrail'in yanında.
Tüm bu yaşananlar bittiğinde bizler Gazze’nin 1967
sınırlarında, coğrafi bütünlüğe sahip, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız
Filistin devletinin ayrılmaz bir parçası olarak, huzurlu bir bölge olmasını
isteriz. Tüm çabamız artık insanların ölmediği, yerlerinden edilmediği,
hastanelerinin, sokaklarının, okullarının, ibadethanelerinin bombalanmadığı
huzurlu bir Gazze, huzurlu bir Filistin içindir. Bu sebeple bunu sağlayacak
formülleri oluşturuyor ve dünyaya ilan ediyoruz. Oluşturulmaya çalışılan diğer
formülleri de hakkaniyete uygunluk ilkesi çerçevesinde inceliyoruz.
"BİZ BÖLGEYE
HUZURU VE BARIŞI GETİRECEK FORMÜLLERİ DESTEKLERİZ"
Görüştüğümüz tüm liderlerle bu konuları konuşuyor ve onlara
bölgede adil ve kalıcı bir barış tesis edilmeden bölgeye huzur gelmeyeceğini
anlatıyoruz. Bunun İsrail’in katliamlarına göz yuman ve kendi savundukları
değerleri çiğnemeyi dahi göze alarak İsrail’in arkasında konumlanan devletler
de farkında. Biz bölgeye huzuru ve barışı getirecek formülleri destekleriz. Filistinlilerin
yaşamlarını daha da karartacak, onları tarih sahnesinden aşama aşama silecek
planların ise destekçisi olmayız.
Sivilleri gözlerini dahi kırpmadan öldüren, kundaktaki
bebeklerin, hastanedeki yaralıların üzerine bomba yağdıran İsrail’i daha pervasız
hale getirecek formüller bizim açımızdan çözüm değil çözümsüzlük kaynağıdır.
"AKAN KANIN
DURMASINI SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORUZ"
Bu ay içerisinde Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi
var. O zirveye katılacağız. Yine önümüzdeki hafta bir de Özbekistan ziyaretimiz
olacak. Bunlar çok kritik zamanda kritik ziyaretler olarak önümüzde duruyor. Bu
ay sonu İran Cumhurbaşkanı Sayın İbrahim Reisi gelecek, onunla görüşmemiz
olacak. Bugüne kadar ben ve arkadaşlarım muhataplarımızla birçok görüşme
yaptık. Doğudan batıya, kuzeyden güneye herkesle görüşüyor ve bu akan kanın
durmasını sağlamaya çalışıyoruz. Görüşme trafiğimiz önümüzdeki günlerde de
sürecek. İsrail’in hukuk tanımayan anlayışını dizginlemekte aciz kalan
uluslararası toplum en başta kendi ilkelerini yok saymaktadır. Filistinlilerin
maruz bırakıldıkları katliamı görmezden gelmeleri yetmezmiş gibi, İsrail ile
kucaklaşma yarışına giriyor ve daha çok bebek öldürmeleri için onları
cesaretlendiriyorlar. Vicdanlarını hapsettikleri zindanlar yarın onlar için
utanç duvarları olacaktır.
"TERÖR
ÖRGÜTLERİNE MÜSAMAHALI DAVRANAN KİMİ ÜLKELER, FİLİSTİN BAYRAĞINI YASAKLAMAYA
DAHİ KALKTILAR"
Daha önce göz yumdukları katliamlar hatırlatılınca boyun
büken Batılı devletler Gazze katliamındaki tutumlarının utancının altında ezileceklerdir.
Nerede adalet diye haykırıyoruz. Nerede barışı korumak üzere kurulmuş
uluslararası kuruluşlar? Nerede insan hakları savunucuları? Devlet yöneticileri
sussa da halklar susmuyor görüyorsunuz. Avrupa sokaklarında onca yasağa, onca
engellemelere rağmen halklar adalet istiyor meydanlarda. Terör örgütlerinin
militanlarına ifade özgürlüğü kılıfıyla son derece müsamahalı davranan kimi
ülkeler, bir halkın sembolü Filistin bayrağını yasaklamaya dahi kalktılar.
Neyse ki vicdan sahibi insanlar o yasaklara aldırış etmedi.
"BU İŞİN BİR
NUMARALI SORUMLUSU İSRAİL BAŞBAKANI NETANYAHU'NUN TA KENDİSİDİR"
Nasıl bir yol izleneceğine ilişkin konuya gelecek olursak.
İsrail çok yanlış bir adım attı. Bu adımla aslında kendi geleceğini kararttı,
diyebilirim. Bu sadece İsrail'i değil, İsrail'in dışındaki uzantılarını da
rahatsız eden bir durum. Onun için yapılması gereken buradan geri adım atması
ve bu işin durmasıdır. Tabii bu işin bir numaralı sorumlusu da İsrail Başbakanı
Netanyahu'nun ta kendisidir ve şu an itibarıyla İsrail’de Netanyahu aleyhinde
konuşmalar başlamıştır. Onu dünya siyaseti de yargılıyor. En önemlisi de
Birleşmiş Milletler’deki Gazze’de acil ateşkes talebi oylamasında, 121 ülkenin
İsrail’in ve beraberindekilerin karşısında durması… Oylamada sadece 45 ülke
çekimser kaldı ve 14 ülke İsrail’den yana tavır takındı. Amerika'yı bir kenara
koyarsanız, İsrail’in yanında kimse yok.
"SAVAŞ SUÇLARINI
ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NE TAŞIYACAK GİRİŞİMLERE DESTEK VERECEĞİMİZİ
AÇIKLADIM"
Bu neyi gösteriyor, senin istediğin kadar silahın olsun,
istediğin kadar paran olsun, yetmiyor. Birleşmiş Milletler’deki oylama bu
açılardan çok çok önemliydi. Aslında bu oylama bir karnedir. Bu karnede İsrail
sınıfta kalmış, geçer not alamamıştır. Bu oylamanın benzerleri bundan önce de
oldu ama kimse İsrail'e bir şey yapamadı. Ben Filistin Mitingi’ndeki konuşmamda
bir şey söyledim. İsrail’in insan hakları ihlallerini ve savaş suçlarını
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıyacak girişimlere destek vereceğimizi
açıkladım. Bunun çalışmasını başta Dışişleri Bakanlığımız olmak üzere ilgili
makamlarımız yürüteceklerdir. Küresel sistem ve uluslararası hukuk şimdi çetin
bir sınavdadır. İsrail’i durdurulamazsa, yapılanların hesabı İsrail’e
sorulamazsa insanların uluslararası hukuka da küresel sisteme de zaten azalan
güveni yok olmaya yüz tutacaktır. Biz uluslararası hukuku işletmek için, savaş
suçlarının cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız.
"ATEŞKES İÇİN
ŞARTLARI ZORLAYACAĞIZ"
Ateşkes noktasında şu anda Birleşmiş Milletler üyesi
devletler maalesef ikiye bölünmüş durumda. BM oylamasındaki 121 ülke, ateşkesi
bana göre sağlıklı olarak isteyenler. 45 ülke ise isteyelim mi istemeyelim mi
noktasında duruyor. 14 ülke ise ateşkese hayır diyor. Dünyada böyle bir yapı
söz konusu. Bu nedenlerle ben İslam İşbirliği Teşkilatı Riyad Zirvesi’ni çok
önemsiyorum. Riyad’da biz ateşkes için hem yükleneceğiz hem de bu ateşkeste
usul itibarıyla neler olması lazım, esasta neler olması lazım onun ön çalışmalarını
yapacağız. Zirvede bu usul-esas konusunda sunumlarımızı yapacağız ve buna göre
inşallah ateşkes için şartları zorlayacağız. Burada tabii özellikle İslam
İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin duruşu çok önemli. Bu ateşkes istediğini
oylarıyla beyan eden 121 ülkenin içerisinden yanımıza çekeceğimiz ülkeler
önemli. Bu adımla birlikte de ateşkesi zorlama bizim en önemli yolumuz olacak.
"DÜNYA
FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARIN ÇIĞLIĞINI DUYMAK ZORUNDADIR"
Sürekli muhataplarımızla görüşüyor, doğruyu, adil olanı anlatıyoruz
ve buna devam edeceğiz. Filistinli çocuklar dünyanın diğer çocukları gibi huzur
içinde yaşayabilsin diye mücadele ediyoruz. Onların daha güzel bir dünyada
güvenlik endişesi duymadan yaşaması için çalışıyoruz. Artık dünya Filistinli
çocukların çığlığını duymak zorundadır. O masumlara, o mazlumlara yardım
elimizi uzatmak boynumuzun borcudur. İnsanlık görevidir bu. Kendi topraklarında
hür biçimde ve huzur içinde yaşama isteklerini dünya görmezden gelemez. Biz o
isteği hatırlatmaya, yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz.
"YARDIMLARIMIZ
SINIRLI BİR ŞEKİLDE ULAŞABİLİYOR"
Biz Mısır’a 10 uçak ayni yardım gönderdik ve bunlar bölgeye
ulaştı. Ama yardımlarımız Gazze'ye her gün sınırlı bir şekilde ulaşabiliyor.
İlk günler 20-25 tırın, sadece bir kez de 50 tırın geçişine izin verdiler.
Sürekli kontrole tabii tutulduğu için sınırlı sayıda tır içeriye girebiliyor.
Onların girdiği yerler, dağıtıldığı güzergahlar da sürekli kontrol altında. Bu
konuda Birleşmiş Milletler organları baskı yapsa da fayda etmiyor maalesef.
İşgalden hemen sonra kurulmuş Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım
Teşkilatı, UNRWA var. Bunların da Gazze’de 65 yerel personeli şehit olmuş.
Bütün Filistin halkından bu teşkilat sorumlu. Bizim de onlara yardımlarımız
oluyor. Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Teşkilatı dahil olmak
üzere diğer tüm örgütler bir çalışma içerisinde. Bizimle beraber Katar, Mısır,
Birleşik Arap Emirlikleri de yardım faaliyeti yürütüyor.
"GAZZE’DEKİ
İNSANİ ŞARTLAR GİDEREK AĞIRLAŞIYOR"
Bölgeye giden arkadaşlarımız yaralıların tedavisi için neler
yapılabilir bunun arayışı içinde. Gıdaların depolanmasında şu an bir sıkıntı
yok, şu anda Gazze’ye giden miktara göre depolanan miktar fazlasıyla mevcut. Şu
an önceliğimiz giden yardımların tümünün Gazze’ye ulaşması ancak İsrail buna
izin vermiyor. Böyle bir sıkıntı da var. AFAD Başkanımızla görüştüm. Bugün
yaptığım görüşmede sıkıntı hala devam ediyordu. Gazze’deki insani şartlar
giderek ağırlaşıyor. Özellikle içme suyu problemi yaygın hastalıkların da ortaya
çıkmasına sebep oluyor. Kanalizasyon problemi var. Bu kadar bombaya
kanalizasyon dayanır mı? Gazze’de sağlık sistemini bilerek çökertmeye çalışan
İsrail ve bu zulme göz yuman uluslararası toplum sivilleri, hastaları, bakıma
muhtaç bebekleri ölüme terk ediyor.
"GAZZE’Yİ
YALNIZ, ÇARESİZ BIRAKMAYACAĞIZ"
Biliyorsunuz bölgede elektrik yok, altyapı harap halde,
hastaneler güvenli değil, tıbbi altyapı yetersiz. Hatta artık ameliyatların
dahi hastaları uyuşturmadan yapılmak zorunda kalındığını biliyoruz. Biz
hastaların tedavisi için sahra hastaneleri kurmaktan tutun, gemi hastane
göndermeye varıncaya kadar tüm hazırlıklarımızı yaptık. Hatta yaralıların ve
hastaların Türkiye’ye nakilleri konusunda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hem
bölge ülkeleri ile hem de Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlarla da temas
halindeyiz. Biz Gazze’yi yalnız, çaresiz bırakmayacağız. Mısır’a doktor dahil
her türlü tıbbi ekipmanı gönderdik, daha göndereceklerimiz de bulunuyor. Yeter
ki insani ateşkesi sağlayalım ve onu kalıcı ateşkese dönüştürebilelim.
"NETANYAHU BİZİM
İÇİN MUHATAP ALINABİLİR BİRİ DEĞİL ARTIK"
Benim (İsrail ile) şu anda bir temasım yok. MİT Başkanımız
İbrahim Kalın İsrail tarafıyla görüşüyor. Tabii ki Filistin’le ve Hamas’la da
görüşüyor. Şunu söyleyeyim, Netanyahu hiçbir şekilde bizim için muhatap
alınabilir biri değil artık. Onu sildik attık. Bu konudaki kararı İslam
İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde yapacağımız görüşmelerle vereceğim. Oradaki
havayı bir görelim. Ama bunun dışında bağları tamamen koparmak, hele hele
uluslararası diplomaside öyle bir şey olmaz. Onun için gerek Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan, gerek Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın ve gerek
diğer bakan arkadaşlarımla, diplomasinin bütün imkanlarını kullanıyoruz ve buna
devam edeceğiz. Bizim temel amacımız İsrail-Filistin meselesinde nihai barışı
tesis edebilmek. Bunun için girişimler yapıyor, formüller geliştiriyoruz ve
buna da devam edeceğiz. Akan kanın durması, barışın tesisi için ne gerekiyorsa
yapmakta kararlıyız. Amacımız bölgemizi de ülkemizi de rahatlatacak kalıcı ve
sürdürülebilir bir barışa ulaşmaktır. Bunu sağlamak için çağrılar yapıyoruz,
mesela ilgili tüm tarafları bir konferansta buluşturmak istiyoruz.
"MAALESEF AVRUPA
BİRLİĞİ'NE GÜVENİMİZ İYİCE SARSILDI"
Avrupa Birliği zaten bu dönem içerisinde çok garip, tutarsız
rol oynadı. Adil bir yaklaşımı Avrupa Birliği ortaya koymadı, koyamadı. Ne
İngiltere’si, ne Almanya'sı, ne İtalya'sı, ne Fransa'sı hiçbiri bu dönem
içerisinde maalesef adil bir yaklaşım sergilemedi. Yani Avrupa Birliği'nden
zaten böyle bir şey beklemek de mümkün değil. 50 yılı aşkın zamandır Türkiye
gibi bir ülkeyi kapıda bekleten böyle bir oluşumdan başka ne bekleyebilirsiniz?
Onun için her ne kadar biz adil bir dünya mümkündür diyorsak da konu Avrupa
Birliği olduğunda adil tutum hiç mi hiç beklemeyelim. Çünkü dikkat edin şu anda
İsrail’in yanında yer alan, aynı şekilde Rusya-Ukrayna savaşında diplomatik
süreçlerin dışında kalan kim? Avrupa Birliği. Maalesef Avrupa Birliği'ne
güvenimiz iyice sarsıldı.
Avrupa Birliği yönetimi öncelikle uluslararası hukuka ve her
fırsatta sözünü ettikleri evrensel değerlere güven meselesini iyice düşünmek
durumundadır. Hastaneler vurulurken, mülteci kamplarında siviller öldürülürken,
İsrail ibadethanelere, okullara, pazar yerlerine ölüm kusarken nerede
olduklarını izah etmek durumundalar. İsrail’e ziyaretlerinde İsrail yönetimini
uluslararası hukuka ve insan haklarına uymaya neden davet edemediklerinin
hesabını temsil ettikleri halklara vermek durumundalar. Ben soruyorum Avrupa
Birliği yönetiminin çözüm planı nedir? Barış konferansında sadece İsrail’in yer
alması ve onun söylediklerinin çözüm diye dayatılması mı? Filistin
topraklarının İsrail tarafından tamamen işgaline zemin hazırlayıp Filistin’in
varlığına fiilen son vermek mi? Tarafların bir araya getirilmediği bir
toplantının barışa hizmet etmesini düşünmek dahi yanlış olur. Zaman kuru
gürültü zamanı değil, insan hayatını ve yaşama hakkını savunma zamanıdır.
"TÜRKİYE'NİN
İSRAİL'E BORCU YOKTUR"
Şimdi Cumartesi günkü konuşmamda hatırlarsanız bir ifadeyi
seçerek kullandım. Neydi bu ifade? “Bunların tamamının İsrail'e borcu var. Ama
Türkiye'nin İsrail'e borcu yoktur.” Bundan daha açık net ifade olmaz. Şimdi
Almanya öde öde bitiremiyor borcu. Çok açık net. Diğerleri hakeza öyle.
Oralarda hukukumuzun çok ileri olduğu bazı siyasiler, “bizim İsrail’e borcumuz
var, açıkça biz bu borcu ödüyoruz” diyorlar. İsim vermeyeceğim. Çok samimi
olduğum bir Alman siyasetçi “borcumuz var” diyor. Holokost var ya. Şimdi
diyetini ödüyorlar.
Avrupa’da çifte standardın, ilkesizliğin, hukuksuzluğun
tarihi yazılıyor. Tarihte Yahudilere karşı yaptıklarının Avrupa ülkelerinin
ayağını bağladığını, kendilerini inkar derecesine getirdiğini bugün görüyoruz.
Sıra sıra dizilmiş bebek cesetlerini görmezden getiren nedir? Avrupa’yı
Gazze’ye yağan bombaları göremeyecek kadar körleştiren nedir? Bu nasıl bir
diyet borcudur ki o zaman yapılanları aratmayacak derecede çirkin, insanlık
dışı katliamları yok saydırabiliyor? Yarın hiç istemeyiz ama Allah korusun bir
Avrupa ülkesi benzer katliamlara sahne olsa Avrupa Birliği demek ki katliamı
yapana borçlu olup olmadığına göre tavır takınacak. Biz tarihte Avrupa’nın
göbeğinde Bosna’da, Srebrenitsa’da neler yaşandığını ve o zaman Avrupa ülkelerinin
tıpkı bugün olduğu gibi nasıl sessiz kaldıklarını ve katliama göz yumduklarını
çok iyi biliriz. O yüzden dedim, bizim kimseye diyet borcumuz yok. Geçmişimizde
diyet borcu doğuracak utançlarımız yok. Dün nerede duruyorsak bugün de aynı
yerde duruyoruz ve durmaya da devam edeceğiz.
"SENİN
YAPTIĞININ NE İNCİL’LE NE TEVRAT’LA ALAKASI VAR"
Şimdi tabii Netanyahu hangi Tevrat'tan bahsediyor, o önemli.
Bizim için aslolan nedir? Sahih Tevrat’tır. Netanyahu’nun sahih Tevrat'la amel
etmesi zaten mümkün değil. Çünkü kendisi sahih değil. Biz sahih olanla amel
ederiz. On Emir’deki sayılanlar ile İsrail’in yaptıklarının alakası var mı? On
emirden biri “öldürmeyeceksin” demiyor mu? Ancak o çocukları öldürüyor. Bu
zaten ona yetiyor. Kadınları öldürüyor, bu zaten ona yetiyor. Sadece şu On
Emir, bunlar için yeter de artar bile. Adam kalkıyor, Tevrat’tan bahsediyor,
diğer gün İncil’den bahsediyor. Senin yaptığının ne İncil’le ne Tevrat’la
alakası var. Bunu ne İncil kabul eder, ne Tevrat kabul eder, ne Zebur kabul
eder. Zaten Kur’an-ı Kerim şu anda hayatta olan en hakiki ve hiç bozulmamış tek
kaynak. Onun için de bizim bu işin üzerine böyle varmamız, böyle gitmemiz
lazım. İsrail’in barbarlığının sadece Tevrat’ta değil, hiçbir inançta yerinin
olmadığının insanlara anlatılmasına ihtiyaç var.
"SAVAŞ SUÇLARINI
DİNİ BEYANLARA MEŞRULAŞTIRMAK İSTİYORLAR"
Netanyahu, İsrail halkının da tepkisini çeken,
vatandaşlarının desteğini yitirmiş biri. Tevrat’tan alıntı yaparak, dini
terimler kullanarak yaptıkları katliamlara destek bulmak istiyor. Bu kişinin
yaptığı tamamen halkla ilişkiler çalışması, popülist bir yaklaşım. İsrail
yönetimi sistematik olarak Filistinlilerin evlerini, sokaklarını, iş yerlerini,
yaşam alanlarını gasp etmektedir. Onlara hayat hakkı tanımayan uygulamalara
imza atılmaktadır. Adına yerleşimci denilen işgalcileri Filistinlilerin
yuvalarına yerleştirme yöntemi ile işgal yaygınlaştırılmıştır. İsrail ordusunun
işlediği savaş suçlarını dini beyanlara meşrulaştırmak istiyorlar. Sağduyulu,
savaşın kazananı olmayacağına inanan Yahudilerin eleştirilerini bu yolla
bertaraf etme çabasındalar. Bu savaşı bitirmeye devletlerin gücü tabii ki
yeterlidir ancak bu savaşı halkların vicdanı sona erdirecektir. Mazlumların
sesine kulak veren milyonların haykırışları İsrail’e pes ettirecektir.
"BİZİM GÖREVİMİZ
İLK ETAPTA BU İŞİ PARLAMENTOYA SEVK ETMEKTİ, YAPTIK"
(İsveç'in NATO üyelik süreci) Bizim beklentilerimizin
içerisinde en önemli olan PKK terör örgütünün Stockholm caddelerinde yaptığı
gösterilerdi. Bunu Sayın Başbakan ile konuştuk. Türkiye’ye İsveç’ten silah
ihracının önünü açtıklarını da bizlere söylediler. O konularda bu adımları
attıkları doğru. Ama PKK terör örgütünün İsveç’teki faaliyetleriyle ilgili
maalesef şu ana kadar alınmış herhangi bir tedbir yok. Atılan bir adım yok.
Bizim görevimiz ilk etapta bu işi parlamentoya sevk etmekti, yaptık. Şimdi
parlamentoda arkadaşlarımız Cumhur İttifakı olarak biz, orada çalışmalarımızı
devam ettireceğiz.
Geçen gün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg bana bir
ufak teşekkür mesajı gönderdi. O da bu çalışmaları yakından takip ediyor. Benim
bu işi Meclis’e gönderme adımımı olumlu bir adım olarak gördüğünü söylüyor. Ben
de kendisine haber gönderdim. Dedim bundan sonrası parlamentoya ait.
Amerika’nın Temsilciler Meclisi, senatosu varsa bizim de Meclisimiz var.
Meclisimiz bunu nasıl yorumlayacak, nasıl bunun müzakeresini yapacak göreceğiz.
Şu anda biliyorsunuz Bütçe dönemi geldi. Meclis yoğun bir şekilde bütçeye
ağırlığını verecek. Bütçe komisyonda falan tartışması yapıldı ama şimdi Genel
Kurul’a geliyor. Genel Kurul çalışmaları bizim bütçede öyle kısa geçmiyor.
Fakat biz mümkün olduğunca işi kolay kılmaya çalışacağız. Bu noktada elimizden
gelen olumlu gayreti göstermeye çalışacağız. Yeter ki karşımızdakiler bize
olumlu yaklaşsınlar.